Girişimcilik Ruhu ve Kültürü
Gençlerimizin en az yüzde biri girişimci, müteşebbis olarak yetiştirilmelidir.
Yani hayata atıldıklarında devlet memuru, işçi olmayacaklar; kendi işlerinin sahibi olacaklar, yanlarında işçi ve memuristihdam edecekler (çalıştıracaklar).
Şu anda herkes maaşlı memur veya işçi olarak çalışmak istiyor. Kendi işini kuranların oranı çok düşük.
Girişimcilik demek büyük sermaye, fabrika sahibi demek değildir.
En küçük girişimciler, evlerinin bir köşesini atölye haline getirip bir şeyler üreten, bunları satarak geçinen kimselerdir.
Orta girişimcilerin küçük dükkanları atölyeleri olabilir.
Henüz çalışabilecek emeklilerin mutlaka bir şeyler yapmaları, üretmeleri, satmaları gerekir.
Birkaç örnek vereyim;
Yıllarca önce Piyale Paşa Camii karşısında Şaban beyin mobilya dükkanı önünde, çibörek satan ihtiyar bir seyyar satıcı görmüştüm. Hem ikindi kahvaltısında yemek, hem de ona yardımcı olmak için beş börek sardırırken sormuştum: Börekleri kim yapıyor? Evde eşim yapıyor, ben de satıyorum demişti. Evde çay yapıp börekleri yedim, gerçekten nefisti.
İşte bu adamcağız ve hanımı girişimci insanlardır.
Bundan kırk sene önce seyyar bir sandviççi tanımıştım. Evde hanımı peynirli, kaynamış yumurtalı, taze soğanlı sandviçler hazırlıyor, eşini satmaya gönderiyormuş. Kocası bundan pek memnun değildi ama karısı cerbezeli ve otoritermiş, karşı gelemiyormuş.
Pendik ’te bir ev hanımı tepsi tepsi Boşnak böreği yapıyor satıyor.
Çalışkan bir genç yine evinde kağıtaherleyip hattatlara satıyormuş. Böylece tahsil masraflarını çıkartıyor, kimseye yük olmuyormuş.
Dul bir kadıncağız, yeşil cevizin reçelini yapıp satıyor, geçimini böyle temin ediyormuş.
Ülkemizde çok aşırı (tekrar ediyorum çok aşırı) miktarda memur ve işçi vardır.
Büyük sayıda işsiz de vardır.
Okullarımız ve üniversitelerimi işsizler ordusu yetiştiriyor.
Büyük sayıdaki emeklilerimiz boş oturuyor.
Dünyada en fazla kahvehaneye sahip ülke bizimkidir.
Hükümet ve belediyeler küçük, orta, büyük girişimcilere kolaylık göstermelidir.
Fakir vatandaş birkaç parça mal alıp bir yerde satmaya kalkmasın, belediyeler zavallının üzerine kartal gibi çullanıyor. Bu adam işsizdir, iş bulamıyor, ne yapsın, birkaç şey satıp ekmek parası kazanacak ama izin ve fırsat vermiyorlar. Bu bir zulüm, vicdansızlık, insafsızlık değil midir?
On yıl kadar önce pazar günleri Beyazıt’ta ve Eminönü’nde çok kalabalık, çok canlı pazarlar kuruluyordu. Bendeniz Beyazıt’a kitap, antika eşya, el sanatı eseri almaya gidiyordum. Gürcistan’dan, Ermenistan’dan, Türkmenistan gelen satıcılar bile vardı. Fakir fukara ekmek parası kazanıyordu. Artık o pazarlar kurulmuyor. Yasak ettiler.
Bir grup Suriyeli hanımOkmeydanında, evlerinde ürettikleri yiyecek maddelerini satıyormuş. Ne güzel.
Evinde çalışan hattat bir hanıma zaman zaman büyük boy hilyeler yazdırıyorum. Yine evinde çalışan müzehhibe bir hanıma da bunları tezhiplettiriyorum. Onlar da girişimcidir.
Devlet planlı programlı şekilde girişimciliği teşvik etse, ülke çapında en az yüz bin ev atölyesi, küçük dükkan açılsa, büyük bir iktisadî kalkınma olur.
Yüzlerce konuda üretim yapılabilir.
Bazı köylerin yurt dışına bile mal sattıklarını gazetelerde okuyoruz.
El sanatı ürünlerinden yüzde 18 KDV alınıyormuş. Bu rakam çok yüksektir. El sanatlarını teşvik için ya hiç vergi alınmamalı, yahut yüzde 5’i geçmemelidir.
Şişli belediyesi Feriköy antikacılar pazarına ve Dolapdere bitpazarına izin veriyor. Diğer belediyelerimiz de bunu yapmalıdır.
Yoksa bazıları bitpazarında bit mi olduğunu sanıyor?
Bendeniz geçen hafta Dolapdere bitpazarına gittim. Beş liraya Sıtkı (Olçar) imzalı birKütahya çini kâse aldım. En az yüz lira eder. Beş liraya DiceKayek marka bir kol saati. Dükkanda en az 200 lira. On liraya el dokuması küçük bir halı (Tamir edilecek bir yeri var). Birer liraya şifalı bitki yağları. Beşer liraya 10 cm yüksekliğinde porselen iki Çin vazosu. On liraya Paşabahçe kesme kristal bir vazo. Bir liraya dosya şeklinde harika bir yemek kitabı ve daha bir sürü eşya aldım. Bu satın almalar hem beni memnun etti, hem de satanlara birkaç kuruş kazandırdı. Bitpazarından eve dönerken Küçükpazardan üç liraya içi dolu AurumAjmal parfümü aldım. İnternette fiyatına baktım, dört yüz küsur lira!
Belki herkesin aklı ermez ama bitpazarından kitap, antika vs. alışverişi yapmak stres gideriyor. Her zaman düşmüyor ama beş liraya Sıtkı imzalı bir çini kase aldığınız vakit çok da kazançlı çıkıyorsunuz.
Hülasa-i kelam:
Hükümet ve belediyeler bilhassa el sanatlarını teşvik etmeli ve bunları üretenlere satış yerleri açmalıdır.
El sanatları doğru dürüst teşvik edilirse, halka ve gençliğe girişimcilik ruhu aşılanırsa beş sene içinde bir milyon insanımız iş ve aş sahibi olur.
Teşvik perdesi ardında hiçbir yolsuzluğa ve hortumlamaya fırsat verilmelidir.
İstanbuldaki en az üç yüz camide el sanatı kursları verilmelidir.
Din görevlilerinin en az yüzde beşi sanatkar olmalı ve ürün vermeli, sanat eğitimi vermelidir.
Halkımıza, millî ve islamî sanat eserleri hediye etmek kültürü kazandırılmalıdır.
Devlet, belediyeler, büyük kurumlar bayramlarda el sanatı ürünleri dağıtmalıdır.
Sanat değeri olmayan rüküş eşyayı almamak konusunda halka rehberlik yapılmalıdır.
Her şehirde dekoratif el sanatı eserleri üretilmeli, evlerimiz bunlarla süslenmelidir.
Sanat köşeyi dönmeye, voli vurmaya, yolsuzluğa alet edilmemelidir.
Çinlinin on liraya sattığı (aynı kalitede) bir vazoyu bizim yüz liraya satmamız insafa sığmaz.
Merhum Sıdkı Olçar gibi büyük bir sanatkarın eseri olursa ona bir şey demem.
Bu yazıyı yazdım da ne olacak? Bir gelişme olacağını sanmam. Kellim kellim lâ yenfa’… Yine de, böyle faydalı ve ufuk genişletici konuları işlemeliyim.