Unutulan Erdem Tevazu 1
Tevazu, alçak gönüllü olmak, kendini beğenmiş, (ucb) kibirli ve gururlu olmamaktır. İnsanın nefsini hakkın huzurunda kulluk mevkiine koyması ve kendisi gibi hakkın kulları olan halka karşı şefkatli ve merhametli olmasıdır. Küçük büyük kimden olursa olsun, haktan gelen hakkı, hak için kabul etmektir. Hak karşısında eğilmek, hakkı kabullenmek, hakka karşı diklenmemektir.
Tevazunun ifratı büyüklük göstermek, kibirlenmek, kendini beğenerek başkalarından üstün görmektir. Tefriti ise aşağılık ve bayağılıktır. Kendine zilleti layık görmektir. İzzetsizlik, haysiyetsizlik ve şahsiyetsizliktir. Tevazu, bunların tam ortasında, aşırılıklardan uzak, orta yolda duran güzel bir huydur. Tevazu, özellikle makam ve rütbe sahibi insanlara yakışır. Onlarda daha bir belirgin olur ve güzel durur. Ancak vakar ile kibir karıştırılmamalıdır. Mütevazı olan vakur da olabilir. Olmalıdır da. Yoksa makamın ağırlığını koruyamaz. Bu da düzenin bozulmasına sebep olur.
Malumdur, dünyada ele geçen nimetler, mallar, rütbeler, mevkiler, insana Allah Teala’nın birer lütuf ve ihsanıdır. Mevki ve servet sahiplerinin tevazu göstermeleri, onların işte ehil, ahlakta kamil ve olgun olduklarını gösterir. Bunun tam tersi durumda tevazuya dikkat etmek gerekir. Çünkü maddî manevî bir menfaate kavuşmak veya bir zarardan korunmak için tevazu göstermeye tabasbus, yaltaklanma ve müdahane, yani yağcılık denir. Vermediğinde arkandan söven dilencilerin verdiğinde seni övmeleri elbette tevazu değildir. Belki çok çirkin bir huydur.
Meyveli ağaç dallarının yere sarkması tevazuya, meyvesiz kavakların başını dikip semaya seyretmesi tevazu ve kibire hep misal olmuştur. Allah Teâlâ’nın mütevazı kulları sevdiğini biliriz. Kıymet bilenin yanında da tevazu kadri yüceltir, muhabbet ve teslimiyete vesile olur. O yüzden şair Reşad şöyle demiştir:
Tevazu ehline alemde herkes serfuru eder
Durur seccade yerde, lik halkın secdegahıdır.
Kudsî’nin şu beyti de doğrusu hoştur:
Tevazu kametin kavs etmeyen âl-i makam olmaz
Mehi seyret ki hilal olmazdan evvel Bedr-i tam olmaz
Tevazu, toplumda sevginin, saygının, barış ve huzur içinde yaşamanın, insanlar arası münasebetlerde uyumlu olmanın sebebidir. Onun olduğu yerde kavga, gürültü olmaz, ırkçılık ve asabiyet bulunmaz. İnsanlar huzur içinde, dirlik ve düzen içinde yaşarlar. Hal böyle olunca, Peygamberimizin “Tevazu edene müjdeler olsun!” demesi aynı zamanda onların yaşadığı toplumu da geçerli olmuş oluyor, öyle değil mi?
Tevazu sahibi olmak demek, kendini başkalarından aşağı görmek demek değildir. Horlanmayı, aşağılanmayı, zelil ve zebun olmayı kabullenmek değildir. O yüzden tevazu layık olana yapılır. Nasıl ki adalet, bir şeyi yerine koymak, zulüm de bir şeyi yerine koymamaktır, aynen öyle, tevazuyu da layık olmayanda harcamak, onu israf etmektir, doğru değildir. Buna binaen tekebbür edene, yani kibirli davranana karşı tekebbür edilebilir. “Kibir sahibine tekebbür etmek, sadaka vermek gibi sevaptır”. Kibir sahibine karşı tevazu eden kimse, kendisine ve tevazuya zulüm etmiş olur. İşi gücü İslam ve Müslümanlara düşmanlık eden bir kafir veya bid’atçıya tevazu gösterilir mi? Mağrur ve mütekebbir amirlere ve zenginlere karşı tevazu gösterilir mi? böyle bir davranış, zilletin ta kendisidir.