Sözlükle, kelimelerle hür ufuklara yürüyüş
İstanbul’dan gelen dâvet, “nama muharrer”di. Yarım asırlık yazı hayatının 40 yılında fiilen sözlük çalışması bulunan bir emekdarın hatırlanması her şeyden önce bir kadirşinaslık. Epeydir karşılaşmadığımız Âsım Gültekin aradı. İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğü “Sözlük özgürlüktür” başlıklı bir projeyi yürürlüğe koymuştu ve proje koordinatörü oydu. Öğrencilerin kelime, kavram bilgilerini geliştirmek ve dil becerilerini pekiştirmek hedefleniyordu. Beyit ezberleme, Safahat ve Yunus Emre Divanı okumaları, günün kelimesi, okul kütüphanelerinde sözlük okumak gibi uygulamalarla bu hedefe ulaşılmaya çalışılıyordu.
İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü’nün hayata geçirmek istediği yoksa bizim tahayyüllerimiz miydi? Gerçekten bunu yıllarca hayâl etmiştik. Çocukları sözlükle buluşturmak, onları kelimelerin dünyasına sokmak, dil ve ifade güçlerini geliştirmek için düşünülebilecek en güzel şeyler yapılmak isteniyordu.
Tüyap kitap fuarında yapılacak toplantı bu faaliyetlerin bir nevi tanıtımı gibiydi. İl Millî Eğitim Müdürü Ömer Faruk Yelkenci Bey de toplantıya katılacaktı.
Yıllar sonra kitap fuarında!
Tüyap kitap fuarlarına Tepebaşı’nda iken müdavimdim, Beylikdüzü bizim İstanbul’un sınırları dışında kalıyor, bu yüzden uzun süredir yolum düşmedi. Bu vesile ile, yıllar sonra Türkiye’nin en yerleşik kitap fuarının manzara-ı umumiyesini de temaşa edecektim.
Fuarda ciddi bir öğrenci kalabalığı vardı... Okullar talebeleri otobüslerle fuara taşıyordu. Çocuklar kitaplardan müteşekkil kocaman bir binaya buyur ediliyordu. Kitap kitap kitap; nereye baksanız kitap! Yüzbinlerce çeşit kitap, dergi ve basılı malzeme. Elbette türkçe bir fuar, ama başka dillerden kitaplar da var. Tüyap fuarları başlangıçta tek boyutlu idi. Atatürkçü ve sol yayınevlerinin hegomonyası hissedilirdi. 10 Kasım olmasından mı nedir, bu sefer atatürkçü yayınevleri ağır basıyor gibiydi; pek okuyucu rağbetine mazhar olmasalar da öyleydi!
Yayıncı çeşitliliği de sağlanmıştı. Birçok dostun imza duyuruları vardı. İmza sırasında rastladıklarımla musafaha etmekle kalmadım sohbeti koyulaştırdım. Fikir dünyamızın istikameti hep belli emekdar cidâlcisi Atasoy Müftüoğlu, şair Nurullah Genç ve sözü sunmaktaki mahareti cümlenin malûmu olan Senaî Demirci, kitap fuarında geçirdiğim günü bir kat daha önemli kıldı. Senaî’nin bir yazar için vazgeçilmez olan dolmakalemi, dikkat çekmeyecek gibi değildi. Kartuşlu imiş, bir düzenekle mürekkepliye tahvil ettirmiş. Yazmayı sanat haline getirmek için zarif bir araç.
Düştüğü yerden kalkmak: Eğitim’den Maarif’e!
“Sözlük özgürlüktür” programının icra edileceği salon tıklım tıklım dolmuştu. Öğretmenler öğrencileriyle salonda idi. İlk öğretim de işin içinde olduğundan küçücük yavrular da ağabeyleri ve ablalarıyla birlikte oradaydı. Ayakta kalanlar bir hayli idi. Ömer Faruk Bey kendini “Maarif Müdürü” olara tanıttı. Böye bir proje de maarif müdürüne yakışırdı elbette.
Kelime kaybı, zihnimizi fakirleştiriyor, düşüncemizi kısırlaştırıyor, edebiyatımızı yavanlaştırıyor. Türkiye’de öğretim sisteminin bir numaralı meselesi dil fakirliği… Maarif gibi zengin bir kelimenin yerine “eğitim” nasıl yerleştirildi? Bunu herşeyden çok zihin tembelliğine yoruyorum.
Eğmek masdarından “eğitim” 1935’te “terbiye”ye karşılık uyduruldu. Bu kelime kanserli bir hücre gibi, zamanla bütün alanının kelimelerini silip süpürdü. Anlam inceliklerini ortadan kaldırdı, kavramları yalama etti, her şeyi belirsizleştirdi.
Eğitimli terbiyesizler ve eğitimli câhiller yanında eğitimsiz âriflere aşk olsun!
“Eğitim” kelimesinin bakanlığın adında yer alması yaygınlaşmasında büyük rol oynadı. Maarif Vekaleti, 10 Ekim 1946'da "Millî Eğitim Bakanlığı" yapıldı.
“Maarif” eğitim gibi köksüz, türedi bir kelime değil. Kardeş ve akraba kelimeleri mânası hakkında fikir verebilir: Ârif, ârifane, irfan, maarifet, tarif, tarifat, tarife, tearuf, itiraf, mütearif, mütearife, maruf…
Maarif, “marifet”in çokluk şekli, “marifetler, bilgiler”. Bakanlığa isim olunca, “eğitim ve öğretim, talim ve terbiye sistemi” mânası veriyor. Başka bir açıklaması: Tahsille elde edilen bilgi. Maarif “kültür” karşılığı olarak da kullanılmış. Maarif’i yaşatabilse idik, ârif de yaşardı, marifet de, irfan da! Yeni dilde “ârif”in karşılığı ne? Maarif gibi, “marifet” de unutuldu, marifet iltifata tâbi olduğundan, “iltifat” da kalmadı!
Maarif kavramı etrafında yer alan kelimeler ne oldu? İşte belli başlıları:Tahsil, tedris, tedrisat, terbiye, tâlim.Tâlim “ilim”le aynı kökten! “Öğretim”le karşılanabilir, fakat uygulamalı öğretim olmalı. “Terbiye” kelimesinin “Rab”la ilişkisini bilen bilir.
Diyelim ki “eğitim”i 1935’te tasarlandığı gibi sırf “terbiye”nin yerine koyduk. Bu mümkün mü?
“İlim”le aynı kökten “muallim”e hiç girmeyelim, öğretmenleri üzmeyelim! Günümüzde öğretmenle eğitimcinin eş anlamlı olarak kullanıldığını, mürebbî karşılığı eğitimcinin anlamsızlaştığını da hatırdan çıkarmayalım.
Gelelim tedris/tedrisata… “Ders”le aynı kökten. Ders verme, öğretme demek…Tedrisat ise öğretim!
Hepsi bir tarafa, “eğitim” bir tarafa! Bu kadar farklı anlam nasıl fukara bir kelimeye yüklenebilir? Yüklense de o kelime bunu taşıyabilir mi?
Ya “İrfan nerede kaldı” diyorsunuz? İrfan, sırf öğretimle elde edilemiyen, gerçeği sezerek kavrama gücü; ilim ve zekâ ile ulaşılan olgunluk; bilme, anlayış…
“Sözlük özgürlüktür” diyen öğrenciler
Programı Sözlük Özgürlüktür Projesi’nin koordinatör yardımcsı İbrahim Akçay sunuyor. Önce İstanbul Maarif Müdürü Ömer Faruk Yelkenci konuştu. Proje ile ulaşılmak istenen hedefi ve çalışmaları özetledi. Bilhassa öğretmenlerin projeye gösterdikleri ilgiyi övdü. Çocuklarımızın zihinlerinin genişletilmesinde, özgürleştirilmesinde kelime öğrenmenin önemine değindi.
Âsım Gültekin projenin yürütülüş şekli ile ilgili bilgiler verdi. Söz sırası bize gelince, türkçenin sözlük meselesi ve kendi sözlük maceramızı anlattık. Bin yıl kullandığımız, edebiyatımızın, kültürümüzün malı olmuş kelimelere karşı bir zamanlar takınılan tavrın olumsuz sonuçları üzerinde durduk. İstanbul’da, kültürümüzün payitahtında, “sözlük özgürlüktür” projesinin bir yeniden doğuşun müjdesi olduğunu belirttik.
Bütün Türk dünyasında bizim türkçemiz “İstanbul türkçesi” olarak tarif edilir, işte bu şehirde çocuklarımızın kelimelerimize dönmesi, köklü şiir geleneğimizin beyitlerini ezberlemesi, sözlük okuma faaliyetlerine girişmesi son yılların en güzel, en ümit verici işlerden biridir. Bütün illerimizin böyle projelere ağırlık vermesinin önemi ortadadır.
Sonra beyit ezberleyen çocuklarımızla hemhal olduk. Bir okuyuşta ezberleyenler, iki üç…daha fazlasına gerek yok!
Beyitlerin anlamını da öğreniyorlar, unutulmuş kelimeleri hatırlıyorlar. İşte birkaçı: Tevazu, şüheda, mahcup, istiklâl, lâtife, mütevazı…
Bazı kelimeler unutulunca, anlamları da ortadan kalkıyor!
Çıkartmalara beyitler yazılmış. Bazıları gömleklerine öğrendikleri beyitleri işletmiş.
Öğrencilerle, öğretmenlerle hayli sohbet ettik. Özgürlüğün tadını çıkardık!
Sözlükle, kelimelerle hür ufuklara yürüyüş kutlu olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.