Allah Ayaklarımızı Kaydırmasın
Kim Kiminle Dalga Geçmiş?
Bir hoca efendi bana bir yazıdan bahsetti. Önce inanmadım. “Birisi işletmiş” dedim. “Hayır, gazetede yazılı” dedi. Açtım okudum internetten. Şaştım kaldım doğrusu. (1)
Niye mi şaştım?
Yazının başlığı: Laik Hukuk Sistemi Kur’an’a Ters Düşer mi?
Yazarı Ali Demirdöğen.
Üstelik resmi de var.
Yazı 22 Eylül 2017 de yayınlanmış. Üzerinden kırk günden fazlası geçmiş. Herkes bunu konuşuyormuş. Biz münzevi yaşadığımız için duymamışız.
İlk tepkim şu oldu: Ali Demirdöğen böyle bir yazı yazmaz. Birisi onu karalamak için veya şaka yapıp gelen tepkiyi ölçmek için onun adını kullanarak yazmıştır.
Buna kendim bile inanmadım tabi. Öyle olsa Ali Hoca hemen tekzip yapar. Gazete bunu yayınlar. Değilse Ali Bey o medyaya dava açar.
Ama olmamış. Yazı hala orada duruyor. Demek bu yazı ona ait.
Kırk Yıldır Tanırım
Ali Demirdöğen hocayı kırk yıldır tanırım. Düşüncesini, davasını, karakterini, meşrebini az çok hizmetini bilirim.
Maraşlılar, hatta bütün bir ülke, gerçek manada bir hoca nasıl olur iyi bilmezler. Eskiler unutulmuş, efsane olmuştur. Yenilerden örneği çok azdır. Onları da halk iyi tanımaz. Halk sadece imam ve müezzinlere değil, sakal bırakıp sarık saran her cübbeliye de hoca der. Maalesef alim hocalar bilinmeyince kıymetleri de takdir edilmez. Ali Demirdöğen de bu memlekette belki kırk yıl müezzinlik ve imamlık yapmıştır. Hücresinde başlangıç seviyesinde Arapça dersler vermiş, talebe okutmuştur. Şimdi de, merhum İsmat Karaokur Hocamızın kurduğu Saçaklızade Vakfında başkanlık yapmaktadır.
Acaba Ali Demirdöğen kendisiyle şaka mı yapmıştır? Belki de yazısı ne kadar okunuyor, tepkiler nasıl olacak diye değerlendirmek için böyle bir muziplik yapmıştır. Çünkü nereden bakarsanız bakınız, bu yazı ciddi olamaz. Çünkü bu yazı dine ters, ilme ters, akla mantığa ters, şahsiyete ters, yaşanan gerçeklere terstir. Baştan sona yanlıştır, cehalettir, saptırmadır, çelişkidir.
Bu yazıyı Ali Hoca yazamaz. Olsa olsa böyle bir yazı okumuş, onu kısmen değiştirerek kendi yazısına çevirmiştir. Ama yine söylüyorum, bu benim bildiğim Ali Demirdöğen yazısı olsa da fikirleri değildir. Herkesi ters köşe yapmıştır bu yazı.
Acaba daha çok meşhur olmak için yeni bir Yaşar Nuri mi olmak istemiştir?
İyi de, bu Maraş’ta para etmez ki. Olsa olsa kıt ilmini örtmek için bilmediği alanda at oynatmaya kalkışmış, yüzüne gözüne bulaştırmıştır. Yani bu sözüm de söylenecek en hafif sözdür. Kırk yıllık az da olsa görüştüğümüz bir arkadaş hakkında hak etse de daha ağır yazmak içime sinmiyor. Tekrar ediyorum, bu yazı benim bildiğim Ali Demirdöğen’den olamaz!
Eleştirmek Vacip Oldu
Evet, bu yazıda görmezlikten gelinemez yanlışlar ve İslam’a iftiralar var. Bu arada bizlere de sataşmalar var. Gerçek şudur ki, bu yazıyı birileri eleştirmezse, bu şehirde ilim ölmüştür demektir. Bu şehrin medyasında iki aydır bu yazıya bir reddiye yazılmamış mı Allah aşkına?
İnternetten araştırdım, bulamadım. Bu şehrin ölmediğini göstermek için iş başa düşmüş olduğunu anladım. O zaman “eyvah” dedim.
Hakkı söylemek zordur. Kimse sabır isteyen zorluklara katlanmak istemiyor maalesef. Çünkü eleştirmek, iyi niyetle de olsa, gayet nazik ve kibarca da olsa, şahsiyet yapmadan ilmî ölçüler içinde de olsa, kimse istemiyor ve eleştirene düşman kesiliyor. İşte en son örneklerden birisi:
Kendisini aleme mürşidi kamil gösteren nefsine zebun bir zavallı, bize küçücük bir risalesini (ona da “kitap” diyorlar) hediye etti. O esnada da “Hocam, okuyun, eleştirin, memnun olurum. Gücenmeyiz, biz nefsî duyguları çoktan aştık” dedi. Biz de lafındaki iddialı kibiri görmemize rağmen, inandık, okuduk ve erinmeyerek eleştirdik. Yani bize göre isabetli ve hatalı ve eksik yanlarını tespit ettik. Üstelik yazdığımız bu yazıyı yayınlamadık, sadece kendisinin özel adresine postaladık.
Ne oldu?
Bizimle selamı sabahı kesti. Facebook’tan “arkadaşlığımızı” sildi. Hatta nasıl oluyorsa karşılaştığım bazı yakınları da selamı kesti. Memlekette eleştirinin değeri bu! Teşekkür edecek yerde emeğimizin karşılığı kin ve nefret kazanmak oldu.
Ne yapalım, Allah Teâlâ’nın hatırı her hatırın üstündedir. Onun dini için zorluklara katlanmaya söz verdik. İyiliği emretme ve kötülükten nehyetme görevi herkes gibi bizim de boynumuzun borcudur.
“Öyleyse bu eleştiriyi de kendim yapmak zorundayım” dedim. Ama yazıya bir daha baktım, “devenin boynu” aklıma geldi: “Neresini düzelteyim ki?”
Görmezlikten Gelinemez İftiralar
Bir defa komiklik yazının başında başlıyor. Diyor ki: “Ne yazık ki bugün bazı kişiler, laik devlet anlayışına, bu toplumu düşman yapabilmek adına, büyük uğraşlar veriyor.”
Eğer laikliğe ve laik devlet anlayışına “fikren” düşmanlık yapmak söz konusuysa, bunun alasını bu memlekette önce ben, sonra Ali Hoca yaptık. Kimi kime şikayet ediyor anlamadım. Şaka mı, komiklik mi, latife mi, espri mi, muziplik mi, kuzum ne yapıyorsunuz, anlamadım yani…
Biz bu konuda birkaç kitap yazdık:
Laiklik Sorgulaması.
Sistem ve Şeriat.
Büyük Kırılma.
Batılılaşmayla Hesaplaşma.
Aydınların Karanlığı.
İslam’da Devlet ve Siyaset vs. vs. vs….
Ali Bey bunların hiçbirisini de okumamıştır. Zaten çok okumaz olduğu konuşmalarından ve ilgili yazısından bellidir. Aslında o ilimden ziyade aksiyon adamıdır. Keşke böyle ciddi konulara hiç girmese de, fakir fukaraya, eğitim ve öğretime faydalı olmaya devam etse. Milletten aldıklarını organize ederek muhtaçlara dağıtmaya devam etse arkadaşlarıyla beraber. İlle de yazacaksa, ibadet ve ahlaka dair yazsa yani. Bunlar öyle çok ilmi gerektirmez. Ne olacak, hiç okumadan bir gazetede kırk yıl bunları yazabilirsin yani.
İman Ve Akidemize Aykırı
Bu yazı, Ulu Caminin tuvaletinin içindekileri kepçeyle alıp içerdeki halıların üstüne dökmek gibidir. Hatta pisliği toplayıp atmasınlar diye bir de her tarafa yaymak gibidir. Şimdi pisliğe karşı çıksan, “camiye mi karşı çıkıyorsun?” denilecek. Yok, “cami” desen, “pislik” öyle kalacak. Üstelik bazen de her yöne çekilebilecek ucu açık cümleler, kurtuluş için basit bir kurnazlık gibi sırıtıyor.
Sahi Ali Bey arkadaşım, sen ne yaptın böyle?
Bu yazıyı yazınca, (doğrusu “şeriatı ve sünneti ve mezhepleri inkar eden bir adamın yazısından kopya çekince” mi demeliydim?), dönüp bir daha okumadın mı?
Ben genellikle her yazımı en az bir iki kere tekrar okurum. Buna rağmen hatalar bulurum. Ama o hatalar genellikle dil bilgisi veya üslup hatalarıdır. Birader senin hataların doğrudan dine, imana, akla, mantığa, ilme ve irfana dokunuyor, bu nasıl fecaattir böyle?
İslam İle Laiklik Bağdaşmaz
Bak kardeşim, laiklik, herkese inanç özgürlüğü vermenin yanında, devletin idari, hukuki, iktisadi vs. hiçbir işine dini karıştırmamaktır. Bunu ilkokul çocukları bile bilir.
Laik devlette kanun koyucu yasama erki olarak meclistir, parlamentodur, yani insandır. O, Allah Teâlâ’nın “şari”, yani kanun koyucu oluşunu asla kabul etmez. Devlet yönetiminde asla dinden, kitaptan, vahiyden bir kanun almaz. Zaten laiklik bir yerde “insanın tanrı karşısında özgürlüğünü kazanmasıdır”. Laiklik Kur’an kanunlarını atmakla ise başlar. Türkiye’de de böyle olmadı mı? Önce “devletin dini İslam” olmaktan çıkarıldı. Sonra şeriat kaldırıldı. Sonra kafirlerin hukuku tercüme edilerek “Türk Hukuku” diye yutturulup uygulandı. Siz hiç yakın tarihi okumadınız mı? Dedenizi de mi hiç dinlemediniz sevgili kardeşim? Uzayda mı yaşıyorsunuz?
Laiklik Allah Teâlâ’ya şöyle demektir: “Yarattıysan yarattın. Tamam. Otur gökyüzünde, benim hiçbir işime karışma. Ne bireysel, ne toplumsal, ne de devlet hayatıma karışma. Senin kanun koyuculuğunu tanımıyoruz.”
Bunu her Müslüman bilir. Öyleyse bunu bir Müslüman nasıl söyleyebilir? Böyle söyleyende iman kalır mı?
Nedendir Bu Kendini İnkar?
Üstelik yıllar yılı bunu Ali Demirdöğen Çarşıbaşı camiinden haykırıp durmuştur. Şimdi biz Kur’an-ı Kerîm’den “Allah’tan daha iyi kanunu kim yapabilir?” gibi ayetleri mi hatırlatalım Ali Bey kardeşimize, yoksa “kitabın bir kısmına iman edip te bir kısmını inkar edenlerin” nasıl kafir olduğunu mu? “Allah’ın kanunları ile hükmetmeyenlerin” nasıl kafir, zalim ve fasık olduklarını mı anlatalım kırk yıllık imama?
Ne günlere kaldık Allah aşkına!
Akıl Mantık Nerede?
Bu yazıda baştan sona dine terslik zaten açıkça ortada da, gelin bir de akla mantığa terslikten bir iki örnek yazalım. Yazalım da, artık güler misiniz ağlar mısınız, artık size kalmış.
Mesela yazar diyor ki:
“Laik hukuk anlayışında, çıkartılacak kanunlar, insan aklına asla ters düşmez diyor. Hatırlayınız Kur’an da aynı şeyi söylemiyor muydu? Düşüne biliyor musunuz, Allah ayetlerini bizlere indiriyor ama şöyle demiyor. İNDİRDİĞİM AYETLER HAKKINDA DÜŞÜNMENİZE, AKLINIZI KULLANMANIZA GEREK YOK, HEMEN KABUL EDİN, asla demiyor. Peki, ne diyor? İNDİRDİĞİM AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNÜN. Hatta düşünmekte nazlananlara, hala düşünmeyecek misiniz, düşünen yok mu diyor. Laik hukuk sisteminde, akla ve mantığa aykırı olan hiçbir şey yoksa bunun Kur’an ile çeliştiğini nasıl söyleriz.” (Vurgular yazara aittir.)
Şimdi şu cümlelere bakalım: “Düşüne biliyor musunuz, Allah ayetlerini bizlere indiriyor ama şöyle demiyor. İNDİRDİĞİM AYETLER HAKKINDA DÜŞÜNMENİZE, AKLINIZI KULLANMANIZA GEREK YOK, HEMEN KABUL EDİN, asla demiyor. Peki, ne diyor? İNDİRDİĞİM AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNÜN.”
Ayeti Reddetme Seçeneğimiz Var mıdır?
Peki hocam, madem Allah istiyor, biz de düşünelim ayet üstünde. Düşündük taşındık, gidişen yerimizi kaşıdık, sonra baktık ki, olur ya, farz edelim bir ayette aklımıza yatmayan bir yer bulduk. O zaman ne yapacağız?
Sizin yazınızın gelişinden anlaşılan, “aklınıza uymuyorsa inanmayın, kabul etmeyin” anlaşılıyor. Soralım; öyle mi?
Hani sen diyorsun ya: “HEMEN KABUL EDİN, asla demiyor. . Peki, ne diyor? İNDİRDİĞİM AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNÜN.”
Soru şu: Düşündük, taşındık, farzımuhal aklımıza yatmadı. O zaman “hemen kabul etmeyip” “bir müddet sonra mecburen kabul edin” mi demek istiyorsunuz, yoksa “aklınıza yatmıyorsa asla kabul etmeyin” mi demek istiyorsunuz?
Bir Müslümanın ayetleri kabul etmeme hakkı, ruhsatı, lüksü veya muhayyerliği, seçeneği var mıdır ey “hoca” kardeşim?
Asla yok ise, ki yoktur, bu sözleriniz komiklikten başka (ötesini söylemiyorum) ne ifade ediyor?
İşin doğrusu şu; Müslüman Allah Teâlâ’nın ayetlerine kayıtsız şartsız itaat etmek mecburiyetindedir. Aklına uysa da, uymasa da. Hatta Kur’an-ı Kerîm’e uymayan aklını götürüp çöp sepetine atması gerekir. Çünkü o, “zinayı suç saymayanların aklı” gibi işe yaramaz bir akıldır.
Atma Ali’m Din Kardeşiyiz
İkinci bir “aklı yok sayarak komiklik yapmak” daha. Hani siz (baştan sona yanlış olarak) şöyle diyorsunuz:
“Laik hukuk sisteminde, akla ve mantığa aykırı olan hiçbir şey yoksa bunun Kur’an ile çeliştiğini nasıl söyleriz. Bunu söyleyenler, kendi batıl inançlarını lütfen sorgulasınlar, sorunun kendi düşüncelerinde olduğunu anlayacaklardır. Daha da ilginci, Laik hukuk sistemi, toplumun gereksinimlerine göre değişebilen, EVSENSEL niteliktedir kanunları diyor. LAİK DEVLET YÖNETİMİ, YÜZLERCE YIL ÖNCE, KUR’AN İLE BİZLERE TAVSİYE EDİLMİŞ, AMA BİZLER FARKINDA BİLE DEĞİLİZ.”
Yahu bunu Yaşar Nuri Öztürk bile söylemedi, sen nasıl söylersin? Sen bunu hangi “sıkıyönetim komutanından” duyup ezberledin? Darbe oldu da bizim mi haberimiz yok? İlle de atacaksan, bari Kur’an-ı Kerîm’i buna alet etme sevgili hocam!
Laik Hukukta Akla Aykırılık Yok Öyle mi?
Bu yazılanın özeti şu: “Laik hukuk sisteminde, akla ve mantığa aykırı olan hiçbir şey yok”.
Hatta bir de örnek vermişsiniz:
“Değerli din kardeşlerim. Hatırlayınız yakın geçmişte, bazı bayan kardeşlerimiz okumak için, Avrupa ya da Amerika ya gidiyorlardı. Çünkü ülkemizde laik devlet yönetimi, sözde kalmış ve bazı kişilerin özgürce inançlarını yaşamalarına izin vermiyorlardı. Peki, neden Avrupa ya gidiyorlardı? Çünkü O ülkelerde, Laik hukuk anlayışı vardı ve uygulanıyordu da ondan. LÜTFEN DİKKAT, BU ÜLKELERİN DEVLET YÖNETİCİLERİ MÜSLÜMAN DEĞİL HIRİSTİYAN. Anlayana, anlamak isteyene bu örnek çok şeyler anlatıyor.”
Bunun özeti de şu: “Sizin Müslüman ülkeniz kızlarınıza zulmetti, laik hukukla yönetilen Batı onlara sahip çıktı. Çünkü batıda, akla dayanan laik kanunlar var. Onlarda yanlış, hata, zulüm olmaz.”
İyi de a benim akıllı mantıklı hoca kardeşim, bu kızları burada okutmayan da “laik hukuk” idi. Şaka mı yapıyorsunuz? Aklımızla alay mı ediyorsunuz anlamadık.
Zinayı Suç Saymayan Laik Hukuk Değil mi?
Ya şu cümle ne manaya geliyor öyleyse?:
“Yaklaşık 10 yıl önce ülkemizde ZİNA yasaktı. Ama her nedense Avrupa birliğine uyacağız düşünceleriyle, ZİNA yasak olmaktan çıktı. Birisi bunu bana, izah etsin lütfen. Bunu nasıl kabul ederiz ve sesimizi çıkarmayız. Bizleri kendi çıkarları doğrultusunda, öyle aldatıyorlar ki, bunun izahını akılla, mantıkla ve Kur’an ile yapmak mümkün değil.”
Şimdi sıkı durunuz:
1- Zinayı suç saymayan batının laik hukukudur. Aynen dediğiniz gibi “Avrupa birliğine uyacağız düşünceleriyle, ZİNA yasak olmaktan çıktı.”
O zaman sorumuz şu: Niye şikayet ediyorsun? Sen değil miydin şu cümleyi yazan: “Laik hukuk sisteminde, akla ve mantığa aykırı olan hiçbir şey yok”. Ne oldu şimdi? Hani laik hukuk akla mantığa ters iş yapmazdı? Düşünmüş taşınmışlar, zinayı suç olmaktan çıkarmışlar. Şikayetin niye? Al sana batı, al sana laik hukuk?
Çelişkiye düşmüş isen tövbe istiğfarı geciktirme kardeşim. Yok, “bunda çelişki yok” diyorsan, al, tepe tepe kullan laik hukuku.
2- Yok, hem alamazsın, hem de şikayet edersin. Nedenini de yazarsın: “Bunu nasıl kabul ederiz ve sesimizi çıkarmayız. Bizleri kendi çıkarları doğrultusunda, öyle aldatıyorlar ki, bunun izahını akılla, mantıkla ve Kur’an ile yapmak mümkün değil.”
Şimdi doğru yola geldiğinin farkında mısın?
Demek ki neymiş?
Demek ki laik hukuk akla da tersmiş, Kur’an-ı Kerîm’e de tersmiş, milletin bütün değerlerine de zaten tersmiş.
Aynen dediğin gibi: “bunun izahını akılla, mantıkla ve Kur’an ile yapmak mümkün değil.”
Evet, mümkün değil Ali Bey kardeşim.
İşte Komiklik Budur
Değil de, az önce aksini söyleyen de yine sendin be kardeşim.
Aynen şöyle diyordun:
“Laik hukuk sisteminde, akla ve mantığa aykırı olan hiçbir şey yoksa bunun Kur’an ile çeliştiğini nasıl söyleriz.”
İşte komiklik budur.
İşte çelişki budur.
İşte elalem beğensinler için dini imanı tehlikeye atmak budur.
Hadi seni tenzih edeyim, bu ülkede çok örneğini gördük, çağdaş gözükmek için dini milleti satmak budur.
Sonuç
Laiklik İslam’a zıttır. Müslüman asla laik olamaz. İslam devleti de laik olamaz. Bir mü’min Allah Teâlâ’nın kanunları varken başka kanunları –ikrah hali müstesna- asla kabul edemez.
Ey kırk yıllık arkadaşım Ali Bey kardeşim, eğer zor durumdaysan, üstünde dayanılmaz ikrah, cebir, şiddet varsa, büyük bir tehlike içindeysen, bir telefon et yeter, eşi dostu da yanımıza alarak elimizden gelen yardımı yapmaya çalışalım.
Böyle bir hal yok ise, kırk yıllık arkadaşlık hatırına “lütfen derhal tövbe ve istiğfar et” derim. Bazılarının yaptığı gibi “o kim ki onun kitabını okuyacağım” kibrine düşmez de tevazu gösterirseniz, acizane bizim yazımızın başında saydığımız kitaplarımızdan en azından “Laiklik Sorgulaması”nı okumanızı tavsiye ederim.
Allah Teâlâ hepimizi de hidayet ve istikamette daim eylesin.
Amin.
(1) http://www.marasmedya.com/laik-hukuk-sistemi-kuran-a-ters-duser-mi-makale,392.html