Serdar Arseven

Serdar Arseven

“Sembolik Meclis!..”

“Sembolik Meclis!..”

“Anayasa Mahkemesi’nin bu gerekçeli kararı, Meclis’in anayasa değişikliği yapma yetkisini tamamen ortadan kaldırmaktadır!..

Bundan sonra, her değişiklik için Anayasa Mahkemesi’nden icazet almak gerekecektir!..”
¥
Bunlar, bütün değerlendirmelerin birleştiği cümleler…
Başörtüsü yasağına karşı çıkanlar bir yana, “Ergenekoncu yatağı” Cumhuriyet gazetesinde yazanlar da Meclis’in hareket alanının iyice daraltıldığını (tabii sevinç yansıtan ifadelerle) belirtiyorlar…
Nereden bakarsanız bakın, aynı sonuca ulaşıyorsunuz:
Meclis’in bağrına saplanmış bir hançer, bu gerekçe!..
¥
Vakit’in dünkü manşetinde yer bulan “Ya Mahkeme ya Meclis kapatılsın!” çağrısı son derece anlamlı ve yerinde!..
Evet; kendi hakkına BİLE sahip çıkamayan bir Meclis’in “hangi hakka sahip çıkabileceğini” izah etmek, kolay olmaz.
Başörtüsüne serbesti kararına iptalin gerekçesi, Meclis’i “iki seçenekle” karşı karşıya bırakıyor:
Ya “sembolik bir kurum” olarak yaşamını sürdürecek ya da milli hakimiyetin temsilcisi olduğunu gösterecek!..
Artık…
Bu noktadan sonra AK Parti hakkındaki “pranga kararı”nın gerekçesini filan ele almak istemiyorum.
Milleti temsil makamındaki Meclis’in “Anayasa değişikliği yapma” yetkisini “fiilen” ortadan kaldıran karar ve bu kararın “hukuksuzluğa kılıf” arayışının ürünü olan gerekçesi, ülkenin en önemli problemidir.
GEÇMİŞ GEÇMİŞTE KALDI CANCAĞIZIM!..
Hatırlayacaksınız;
Anayasa Mahkemesi’nin “üyelik yapısının değiştirilmesini” ve “üyelerden bazılarının TBMM tarafından seçilmesini” hem de bizzat Anayasa Mahkemesi talep ettiği halde…
İktidar partisi, o günlerde harekete geç-e-memişti!..
Bugün, o “ihmalin” vahim sonuçlarıyla karşı karşıyayız.
AK Parti o fırsatı kaçırmasaydı…
Türkiye, ne “Parti kapatma davası”yla ne de “Meclis kapatma gerekçesi”yle karşı karşıya kalacaktı!..
Evet; sırf, Anayasa Mahkemesi’nin ilgili üyelerinin hukuksuzluğa imza attıklarını, Anayasa’yı katlettiklerini vesaire dile getirerek üzerinizden atamazsınız sorumluluğu!..
Daha önce de dile getirdiğimiz gibi; Türkiye, birini dahi Meclis’in belirlemediği 11 üyenin dudak aralarına hapsedilemez!.. Öncelikle, Anayasa Mahkemesi üyeliklerine bir çeki düzen vermek gerekiyor!.. Mahkeme üyelerinden “en az yarısının” Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “seçilmesi” sağlanmalı…
Buna, Anayasa Mahkemesi de karşı çıkamaz!..
Zira; Yüksek Mahkeme; 2004 yılında hazırladığı teklifle, “üyelik yapısının değiştirilmesini” ve üyelerden bir bölümünün “Meclis tarafından” belirlenmesini talep etmişti.
Dahası; 40 yaşında Mahkeme’ye kapak atan bir üyenin, çeyrek asır boyunca aynı pozisyonda kalabilmesine sebep olan bu köhne mevzuatın değiştirilmesini istemişti.
Hazır mahkeme böyle bir teklifte bulunmuşken, daha o günlerde “şak” diye gereğini yapmak vardı ya!..
Neyse… Biz; “Geçmiş geçmişte kaldı cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım” düsturunu esas alalım…
Ve de…
Başka çare mi var:
“Önümüze” bakalım!..
PROF.DR. KÖKER: “TEKLİF HAZIR!..”
Evet;
Anayasa Mahkemesi üyeliklerinin yarıdan fazlasının Meclis tarafından belirlenmesi bir an evvel hükme bağlanmalı!..
Üyelik süresi de gelişmiş demokrasilerdeki gibi 7 ile 12 yıl arasında bir süreyle sınırlandırılmalı.
Bakınız; Anayasa Profesörü Levent Köker, hazırladıkları sivil anayasa taslağında Anayasa Mahkemesi’nin yapısına ilişkin değişikliklerin de yer aldığını hatırlatıyor.
Prof. Köker’in dikkat çektiği düzenlemede;
Mahkeme’nin üye sayısı 11’den 17’ye çıkartılıyor, bunlardan 8’ini TBMM’nin seçmesi öngörülüyor.
Üyelik süresi de 9 yılla sınırlandırılıyor.
İyi düzenleme…
Bugünkülerin kahir ekseriyeti gidiyor, yerlerine “demokratik usullerle” belirlenmiş yenileri geliyor!..
Bu hayırlı teklif, AK Parti tarafından “raftan” indirilebilirse, MHP’ye de destek vermek düşer…
Ya da 22 Temmuz öncesine dönmek!..
MHP’NİN TEKLİFİ
Bu arada…
MHP’nin dün gündeme getirdiği “Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini yeniden düzenlenmeye” ilişkin teklifine de bir değinmek gerekiyor.
Ortada, “görev ve yetki” sıkıntısı yok ki…
O yapı; Anayasa’nın “sadece şekil denetimine” imkan veren 148. maddesini çiğnemekte sakınca görmeyerek “esasa girebiliyorsa” bir başka düzenlemeyi de “takmayacak” ya da “yorum yoluyla” aşabilecek demektir!...
Kaldı ki, böyle bir düzenleme yapılsa bile CHP denilen parti yine “iptal” başvurusunda bulunacaktır…
Ve tabii…
“Mevcut yapı”, yine “esasa girmek” suretiyle gereğini yapacaktır!..
Velhasılı:
Meselenin, “üyelik yapısını” değiştirmekten ve Meclis’i “Anayasa Mahkemesi’nin üyelik yapısında belirleyici kurum haline getirmekten” başka kalıcı bir çözüm yolu yoktur!..
DAHA FAZLA YIPRANMASINLAR!..
Evet; “Yeni Anayasa”nın bütünüyle raftan indirilmesi bu şartlarda pek mümkün görülmüyor ama Anayasa Mahkemesi işi derhal halledilmeli…
Üyelik yapısı değiştiğinde, sivil anayasanın önündeki en büyük engel de ortadan kalkmış olur, değil mi?..
Tam da bu noktada:
Anayasa Mahkemesi üyelerinin böyle bir düzenlemeyi de iptal edebilecekleri söylenebilir.
Öyle olacaksa; bırakınız, “şahsi menfaatleri için” kendi teklifleriyle bile zıtlaşır duruma düşsünler!..
“Daha fazla yıpranmasınlar” dileğinde bulunacak halim yok doğrusu!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi