Alimin Değerini Ve Hainin İhanetini Tanımalıyız
İlmin, alimin ve öğrencinin değerini anlamak için alimin ve bütün vaktini ilim öğrenmeye harcayan öğrencilerin durumunu anlatan iki rivayet yazalım, sanırım yeterli olacaktır.
İlk rivayet Ebu’d-Derda (radiallahu anh)’dan: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:
“Her kim ilim talep etmek için bir yola girerse, cennet yollarından birine girmiş olur. Melekler ondan hoşlandıklarından dolayı kanatlarını ilim tâlibinin üstüne indirip gererler. İlim talep edene, göklerdekiler, yerdekiler ve su içindeki balıklar bile günahının affı için Allah’tan mağfiret dilerler. Alimin âbide üstünlüğü, dolunayda âyın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Alimler hiç şüphe yok ki, peygamberlerin varisleridir. Peygamberler, ne dinar, ne de dirhem miras bırakmışlardır. Onlar miras olarak ilmi bırakmışlardır. Kim o ilmi alırsa, çok büyük bir nasibi almış olur.”( Tirmizî ve Ebû Dâvud)
Ebû Hüreyre radiallahu anh’dan: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim ilim talep etmek için bir yola girerse, Allah ona cennet yolunu kolaylaştırır.”(Tirmizî ve Ebû Dâvud)
Toplum olarak biz de öğrencilerin okuyup alim olmalarını ve bizi irşat etmelerini isteriz. Bunda elbette haklıyız. Ama şunu unutmamalıyız:
onların çalışıp kazandıklarını onlardan hakkımız gibi alırken, bizim çalışıp kazandıklarımızdan da, haklarıymış gibi, istemeseler de onlara, yetişip hizmetlerini devam ettirebilecek kadarını bir şekilde vermeliyiz.
Özellikle de öğrencilerin bütün sorumluluğu biz toplumun üstünedir. Bunu yerine göre devlet, yerine göre vakıflar, yerine göre başka kişi ve kurumlar üstüne alır. Sonuçta onlardan gördüğümüz fedakarlığa, tam karşılığı olmasa da, biz de bir fedakarlıkla cevap vermeliyiz. Tam karşılığı değildir; zira onlar ruh vermekte, can vermektedir öğrettikleriyle. Biz ise, sadece mal vermekteyiz. Ruhun, maneviyatın mala üstünlüğü, canın bedene üstünlüğü gibidir. Ve güzel olan, karşılıklı olarak ummadan, beklemeden, istemeden bunların olmasıdır. Böylece işlerin saat gibi tıkır tıkır işlemesidir önemli olan.
Çevremize baktığımızda bu fedakar İslam alimlerini, hocalarımızı görürüz ki onlar vakıflar, dernekler kurmuş, yurtlar yapmış, okullar açmış, dershaneler düzenlemiş, bizim çocuklarımızla meşguldürler. En azından bu hizmetlere önderlik ve aracılık yapmışlardır.
Eğer onlar, bu hizmetler yerine çarşı pazarda bir işle uğraşsalardı belki de herkes gibi onların da yazlık kışlık evleri, arabaları, ihtiyaçtan artan paraları olacaktı. Ama nerede? Birçokları aybaşına borçlu çıkar. Evlerindeki yemekleri standarttır. Hayatlarında tatil yoktur. Onların eğlencesi veya tatili, sıla-i rahim için vatanlarını ziyarettir, o kadar. Onlar kaplıca, deniz, dağ, yurt dışı seyahatlerini çoğunlukla hiç bilmezler.
Elbette bu mübarek mesleği istismar eden şerefsiz ve izzetsiz insanlar da vardır. FETÖ gibi kötü örnekler maalesef insanları endişeye sevketmiştir. “Hizmet” diyerek “himmet” diyerek milletin zekat, sadaka, infak ve himmetlerini toplayarak servet ve güç biriktiren, üstelik bunu düşmanlarla ortak işler çevirerek vatana, millete ve hatta dine ihanet yollarında harcayan insanlar çıktı diye, doğru dürüst çalışan alimleri ve cemaatleri suçlamamak gerekir.
Tamam, herkes potansiyel olarak yanlışa düşebilir. Biz herkesten daha fazla tedbirli olmalıyız. Bu yüzden resmi veya özel ciddi bir denetimi hiçbir zaman elden bırakmamak gerekir.
Bir de insanların ahlakına bakınız. Eğer hizmetleri büyürken kibir ve enaniyetleri de büyüyorsa, insanları Allah Teâlâ’ya değil de kendilerine çağırıyorlarsa, el etek öptürerek yağcılık ve dalkavukluk bekliyorlarsa, bunu da tevazu perdesi altında aleni yapıyorlarsa, o potansiyel bir fitnedir ve uygun adım ihanete doğru ilerlemekte demektir.
Artık onları tanımak da Müslüman ferasetine kalmıştır. Müslüman, zarar gördüğü delikten iki kez sokulmayan adamdır.