Gül gibi geçinip gitmek varken
özgürlük isteği ve sahiplenme arzusu, her insanın fıtratında vardır. Ama bu istek ve sahiplenme, eğer başkalarının özgürlüğünü kısıtlıyor veya yok ediyorsa, onun adına “özgürlük” denilmez, “faşizm” denilir.
Türkiye gibi kendi yağı ile kavrulan ülkelerin başındaki en büyük bela da özgürlük adına talep edilen hakların, hep başkalarının hakları üzerinde hakimiyet kurmak olarak algılandığından başımız dertten kurtulmamaktadır.
Oysa bu topraklar herkesi besler, bu ülke herkese yeter. Tarih de bunu göstermiştir. Bu topraklarda kurulan Osmanlı İmparatorluğu, yedi düvele adalet götürmüş, medeniyet götürmüş, insan hak ve hukuku üzerinde dünyada diğer milletlerin yapamadığını yapmış ve adil bir sistem kurmuştur.
Neyimizi paylaşamadığımızı anlamakta aklıselim herkes zorlanıyor. 1980’lere nasıl geldiğimizi ve 12 Eylül sabahı, bütün anarşi ve terörün birden nasıl son bulduğunu hatırlayalım. 12 Eylül kötü bir reçeteydi ama halkın da ihtiyacı vardı.
Yanlış anlaşılmasın darbeyi övüyor veya istekli olduğumu söylemiyorum. Hiçbir darbe çeşidi, insan için değildir. Her kargaşanın bir sonu vardır ve bu son, öyle bir eli yağda bir eli balda olmaz. “Kargaşadan medet uman kargaşayla gider” ama faturayı ülke öder.
12 Eylül öncesi yaşananlardan kim kârlı çıktı? Belki silah tüccarları dışında kimse kârlı çıkmadı. Yüzlerce can yandı, binlerce ocak söndü. Şimdi herhalde kimse o günlere geri dönmek istemez. O yıllarda neyimizi paylaşamamıştık bir soralım Allah aşkına.
Ve bugüne gelerek bugün neyimizi paylaşamadığımızı soralım. Kimsenin doğru dürüst cevap vereceğini sanmıyorum. Kukla oynatıcıları işbaşında ve bir kısım insanlar da kukla oynatıcılarının malzemesi olarak kullanılmakta. Daha ötesi var mı?
Elimizi başımızın arasına alıp şöyle genişçe bir düşünebilsek ve düşündüklerimizi en zıt kutuplarla homurdanmadan konuşabilsek ve ortak yönlerimizi meydana dökebilsek, pek çok problemimizin aşıldığını göreceğiz. Bu toplumun mayasında iyilik ve barış vardır.
Ama yok, kukla oynatıcıları buna müsaade etmiyor. Yönetiyor ve yönlendiriyor. Birtakım çevreler de güya kendi akıllarıyla ve mantıklarıyla hareket ettiklerini zannederek, yöneten ve yönlendiren karanlık düşünceli kuklacıların oyuncağı oluyor.
Geçen hafta sonu Cuma ve Cumartesi günü, Adana, İskenderun, Hatay, Gaziantep ve Kahramanmaraş vilayetlerinde hızlı bir gezi yapma imkanı buldum. Beş vilayet dolaştım, beşinde de çarşıda pazarda gözlemler yaptım ve insanlarla konuştum.
MüSIAD İskenderun şubesinin açılışı münasebetiyle İskenderun’da daha fazla kaldım. İskenderun en az Hatay kadar, İslâm dini başta olmak üzere diğer inançlara mensup insanların yaşadığı bir şehir. Allah bozmasın, şehirdeki huzur ve barış ortamı, özlenen Türkiye’nin tam bir fotoğrafıydı.
Bilindiği gibi Hatay sadece dört inancın değil, adını ilk defa duyduğum inançlara mensup insanların da yaşadığı bir şehrimiz. Hatay’da “Uzun çarşıyı” gezme fırsatı buldum ve çarşıda insanlarla konuştum. Herkes birbirinin hak ve hukukuna riayet ederek, kimse kimsenin inancına laf etmeden gül gibi geçinip gidiyorlar.
Dünya üzerinde aynı anda dört mevsimin yaşandığı başka ülkeler belki vardır ama benim bildiğim tek ülke bizim memleketimizdir. Topraklarımızın altı da üstü de çok zengin. İnsanımız moral ve motivasyonu yakaladığında, başarıdan başarıya koştuğu gibi çalışmaktan yorulmayan bir inanca ve güce sahiptir.
Tarihin her döneminde, “Sirke olmadan küpe girmek isteyen” kişi ve kişiler ve bunları besleyen örgütler hep olmuştur ve olacaktır da. Eğer her insanın istediği anında olsaydı, dünyanın dengesi bozulurdu ve asla dünya toplumu barışı yakalayamazdı.
Mevcut iktidar sayesinde devlet millet kaynaşmasını yakaladığımız bu tarihi fırsatı iyi değerlendirmeli ve önceliğimiz; “benliğimiz” olmadan, “biz ve kardeş olma” bilinciyle yarınımıza sahip çıkmalıyız. İskenderun ve diğer gezdiğim yerlerde bunu gördüm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.