Önderin Kim?
“Din muameledir” diyen Müslüman, kendinden sonra iyi bir dünya bırakmak için ilim yolunda yürüyen öğrencileri sevmeli ve onlara yardımcı olmalıdır. Onları ilimden alıkoyan geçim derdinden kurtarmalıdır. Bunu bireysel yardımlardan öte, devlet ve toplum olarak teşkilatlı yapmalıdır. Böylece hem bir kurala bağlayarak devamlılığı sağlanmalı, hem de şahsi minnet tehlikesinden korumalıdır.
Evet, Müslümanlara hatırlatırız ki; size karşılıksız ruh verenlere, can verenlere siz de bir karşılık veriniz! Veriniz; zira onlar bu verdiklerinizi şahıslarına değil, yine size harcayacaklardır. Yeni yurtlar, yuvalar açacak, kredi, burs vermek için yeni fakir çocukları bulacak, yabancı öğrencilere yeni evler tutacak, okuyacakları dergiler, kitaplar alacaktır. Böylece, yetişen yeni nesillerle siz de istikbalinizden emin olacak, rahat, huzur, güven içinde yaşayacaksınız. Öğrenci cennet yolcusudur. Başının üstünde meleklerin kanat çırptığı faziletli insanlardır. Onların yürüdüğü ilim yolu ile cihat yolunun farkı yoktur. Belki de daha üstündürler. Onlara yardım etmek, bu dine yardım etmektir. Hatta kişinin bizzat kendisine yardım etmesidir.
Alimler, dünya sevgisinden, zevkinden, depdebesinden oldum olası uzaktırlar. Abdulfettah Ebu Gudde, “İlim Uğruna” kitabında, alimlerin ilim öğrenme ve derleme uğrunda yaptıkları uzun ve yorucu yolculukları anlatır. Çoğu zaman kitapları sırtında yayan yapıldak memleket memleket dolaşan, yollarda çayır yiyen, affedersiniz kan işeyen, aç susuz insanlar.. Uyku yok, rahat yok, huzur yok, aile yok... Ve gurbet. Aç, susuz, kimsesiz, hasta vücutlarıyla ilim peşinde koşanlar. Hepsinden beteri de, yazdıkları kitapları satmalarını gerektiren kara fakirlik, kahredici yoksulluk...
Öğrenci önce şunu öğrenmelidir: Dünya sevgisi ve alim; şark ve garp gibi, birbirine uzak iki kelimedir. Birine gidildikçe, öbüründen uzaklaşılacak iki belde. Alim dünyaya ibretle bakar, yaratıcısını tefekkür eder, hayranlığını “Sübhanallah!” diyerek açığa vurur. Kainat ve dünyanın her şeyiyle Allah’ı tesbih ettiğine inanır, belki hisseder, belki de bizzat duyar. Bu yönleriyle dünya, dünya değildir. Yani, Allah’tan alıkoyan değildir. Bilakis Allah'ın varlığını, birliğini, gücünü, kudretini gösteren koca bir alamettir, güzel bir işarettir.
Allah Teala, gerçek mü’minlere dünyanın tehlikelerini bildirmiş, kusurlarını ayıplarını göstermiştir. O yüzden hakikaten ilim peşinde olanlar bunu en iyi anlayanlar olmalıdır. Onlar dünyayı tarttılar, iyiliği kötülüğü karşılaştırdılar ve onun için uğraşmaya değmeyeceğini kavradılar ve vazgeçtiler ondan. Yüzündeki güzel kadın maskesini sıyırıp aldılar da kurtuldular o cadıdan.
Allah’ın verdikleriyle yetinenler emin oldular zilletten, alçaklıktan. Ayrılmadılar orta yoldan. Ne Hint fukaraları gibi terk ettiler, ne Materyalistler gibi içine gömüldüler. Vasat bir ümmet olduklarını unutmadılar. Gerekeni aldılar ve ayrılmadılar Allah’a kulluktan. Denge içinde yaşadılar.
Çünkü onların önderi Hz. Resulullah ve Ashab-ı Kiramdır.