Türkistan sis altında...
Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyi
Ufuklarını yine inatçı bir duman, peyderpey artan beyaz bir karanlık sarmış…Tevfik Fikret’in bir vakitler çok meşhur bu şiiri zamanın koyu sisleri altında kaldı. Fikret Sis’te İstanbul’a lânetler yağdırıyor. Bütün kötülükler, bu köhne Bizans’tan, bin kocadan arta kalan bâkire kızdan kaynaklanıyor... Kendi lânetini şehre, ülkeye ve bütün topluma yayan ve ümitsizliğin şahikası olan bu şiiri hiç bir zaman sevemedim.
Zorlu kış günlerinde Türkistan, yani Yesi yolundayız...Türkçenin 12. Uluslararası Şiir Şöleni’ni icra etmek için düştük yola. Uzun ve yorucu bir yolculuk bizi bekliyor...Ümidimiz 25 yıl önceki kadar taze, heyecanımız yüksek; öyleyse bizi ümitsizliğe düşürecek, heyecanımızı köreltecek, direncimizi sınayacak zuhuratlar beklemeli...
On gün kadar önce de İzmir’e oradan da Akhisar’a gimek için yolda idik. Esenboğa sisli, uçaklar kalkmıyor. Nedense yirmi, otuz yıl öncesinde kalmış resimler canlanıyor gözümde. Yola çıkışlarımız ve sis yüzünden eve dönüşlerimiz...Sisler altından görünen bu resimler tazeleniyor sanki. Bir buçuk saat sonra, nihayet uçağa alınıyoruz. Uçak pistin başına kadar gidiyor ve bekliyor. Derken bir duyuru: “Sisten kalkamıyoruz, sis açılınca ilk sıradayız!”
Demek ki, geri dönmek ihtimali var! Yarım saat bekleyişten sonra hareket ediyor, bir-iki dakika sisli bir sahadan geçtikten sonra havalanıyoruz... O bir iki dakikalık kısımdan ötesinde hava açık, sis yok!
Son yıllarda hatırımda kalan tek sis vak’ası Kosova yolunda iken karşılaştığımız. Piriştine havalimanı sisli. Uçak bir türlü kalkmıyor, havaalanında siste inişi mümkün kılan teknoloji yok. Süre uzayınca hava yolu şirketi yolcuları İstanbul’da beş yıldızlı bir otelde misafir ediyor. Sabah otobüsle havaalanına götürülüyoruz. Priştine müsait, bir gün gecikme ile Kosova’daki programa yetişiyoruz. Mehmed Âkif’le ilgili programı tamamladıktan sonra dönüş için için Priştine meydanı yine sisli.. Dönmemiz de lâzım...Kosova’nın başka havaalanı yok. İç hattı olmayan ülkelerden Kosova! Çözüm, başka “ülke”lerdeki hava limanlarından, Üsküp veya Tiran’dan gitmek. Tiran’a doğru yola çıkıyoruz. Bir kaç saatlik yolculuktan sonra Tiran’a ulaşıyoruz ve oradan dönmek mümkün oluyor...
17 Aralık 2017, uçağımız saat 17’de Ankara’dan İstanbul’a müteveccihen havalanıyor. Her şey yolunda görünüyor, dış hatlara geçiyoruz. Uçak 20.00’de kalkacak, sabah Çimkent’te olacağız... Türkistan’da havalimanı yok, Çimkent’ten sonra iki saatlik yolumuz var...
Birkaç saat sonra, beş saat tehir bildiriliyor. Gece yarısı üç, yeni kalkış saatimiz. 12’de yolda kalan yolculara yemek ikram ediliyor. Zaman bol, yemekle epey oyalanıyoruz...Ne üçü, ne beşi...Ancak yedide kalkabiliyor uçak. Buna da şükür diyoruz. Çimkent’de sis dağılmıyor bir türlü. Uçağımız Bişkek hava alanına iniyor. “Bişkek Elaralık Airportu”na... “El aralık” da ne denirse, “uluslar arası” olarak anlayabiliriz deriz!
Zannediyoruz ki, buradan otobüslerle Türkistan’a götürüleceğiz...Uçak yakıt alıyor, bekleyiş epey sürüyor ve... nihayet tekrar havalanıyor. Çimkent’e indiğimizde vakit gece olmuştur, Türkistan’a ulaştığımızda ise gece yarısı... Bütün yol sis...Türkistan sisler içinde. Kaldığımız otelin penceresinden sisten başka bir şey görünmüyor...
Ta ki, sabah ezanına kadar...
Türkistan’da ezan duymak, ezanla uyanmak heyecan verici. Ezanı işitince gözlerimiz oğuşturup pencereye yöneliyoruz. Sis hafiflemiş, karşımızda ışıklandırılmış Ahmet Yesevî küliyesi, ona uzak olmayan bir mesafede de iki minareli bir camii...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.