Kanunların dili!
Dilini kaybeden, mantığını da kaybeder! İşte o zaman mantıklı, yani tutarlı cümle kurmak imkânsız hâle gelir.
Son günlerde bir kanun hükmünde kararname maddesi üzerinde tartışılıp duruluyor. Bir taraf bu metnin doğurabileceği kötü sonuçlardan bahsediyor, diğer taraf da bunun söz konusu olmadığını söylüyor.
Hangi taraf haklı?
Mesele haklılık meselesi değil, dil meselesi!
Hukuk muğlaklıktan hoşlanmaz. Kanunlar, tüzükler, yönetmelikler net ifadelerle hazırlanmalıdır. Edebiyat muğlaklığı, kapalığılığı, hatta anlamsızlığı kaldırır, hukuk asla kaldırmaz.
Tartışılan 37. Madde şöyle başlıyor: “15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü...”
Teşebbüs nasıl “gerçekleşir”?
Gerçekleşmek, gerçek hâle gelmek, düşünce veya hayâl olmaktan çıkmak, tahakkuk etmek demek.
“15/7/2016 tarihinde meydana çıkan darbe teşebbüsü...” denilmeliydi.
Belki de daha doğrusu “darbe kalkışması” demektir! Hatta yalnız “kalkışma” bile denilebilir.
37. madde metni, Devlet’te kanun metni hazırlayabilecek nitelikte türkçe bilgisine sahip uzman hukukçu kalmadığının delili olarak görülebilir.
Bu madde bir cümle, ama ne cümle!
Bu cümleyi türkçe fakirliğinin delili olarak aynen aktarıyorum.
“15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.”
Kanunlarımız bu dille yazılırsa, elbette tartışmanın sonu gelmez!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.