Bakanlar Kurulu yarın ne yapacak?
Yarın (pazartesi) Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, Bakanlar Kurulu'na bir brifing (durum özeti) vererek, başta PKK saldırıları olmak üzere güvenlik konularında neler yapıldığını ve yapılacağını anlatacak.
Bu toplantının bir " ilk " olacağı söyleniyor. Böyle nitelemek doğru mu? Bilemiyorum.
Çünkü Cumhuriyet'in kurulduğu 1923'ten, 1944'e kadar Genelkurmay Başkanlığı yapan Mareşal Fevzi Çakmak, aynı zamanda hükümetin doğal üyesiydi.
Yani hükümetler değişiyor ama onun konumu değişmiyordu. Yol inşaatından fabrikaların nereye kurulacağına; her konuya karışıyordu.
Bu açıdan bakıldığında Başbuğ'un vereceği brifing bir "ilk" sayılmaz.
Neyse. Biz asıl konuya gelelim. Bu brifing meselesinde beni asıl ilgilendiren Bakanların tavrı olacak.
Uslu 23 Nisan öğrencileri gibi koltuklarında oturacaklar mı, yoksa Başbuğ'a çeşitli sorular yöneltecekler mi? Akıllarına takılan konuları Genelkurmay Başkanı'na soracaklar mı?
Bakan olarak elbette Kürt sorunu hakkında çeşitli bilgileri gözlemleri, duyumları vardır.
Ama bununla yetinmeseler iyi olur. Taraf gazetesinin 14 Ekim sayısını bulup, Aktütün saldırısıyla ilgili Jandarma tarafından hazırlanan raporu okusunlar. Yani "hazırlıklı" olsunlar ki toplantı bir işe yarasın.
Not: Bir de 28 Şubat döneminin itaatkar hukuk erbabı gibi brifing sonunda komutanı alkışlamaya kalkmasınlar.
'Gerekçe' dedikleri Karagöz senaryosu
Anayasa Mahkemesi'nin AKP'yi kapatma davasında verdiği kararın gerekçesi evlere şenlik.
- Başbakan Erdoğan'ın " Kişiler laik olmaz " demesi laikliğe aykırıymış. Allah, Allah! Ee, ben de böyle düşünüyorum.
Anayasa, laikliği "devletin bir niteliği" olarak tanımlıyor. Bir insan inançlı olur, inançsız olur, ona inanır, buna inanmaz. "Laik devlet" ise inançlara eşit uzaklıkta durur, kendini dini ilkelere göre organize etmez.
- " Özel üniversitelerde türbanı serbest bırakalım " demiş Erdoğan. Bu da laikliğe aykırıymış. Neden ki? Üniversitedeki türbandan devlete ne? Laik devlet kendi işine baksın. Niye karışıyor kimin ne giyeceğine?
- " Benim kızlarım ABD'de okuyor. Burada o özgürlük anlayışı var. "Ben de söylerim aynısını. Yalan mı? Viyana'daki üniversiteler türbanlı kızlarla dolu. Laikliğin beşiği Fransız üniversiteleri de öyle.
(Fransa'nın durumu önemli çünkü orada da laiklik tartışması bitmek bilmiyor.)
Efendim "Türkiye'nin şartları" farklıymış. Yok canım! Uydurmayın. Gelin ben size anlatayım Türkiye'nin şartlarını.
Bir semt pazarına gidelim de, başı örtülü ve örtüsüz kadınların, birbirlerine göz ucuyla dahi bakmadan, yani hiçbir sorun çıkmadan, nasıl alışveriş yaptıklarını, sohbet ettiklerini, gerektiğinde birbirlerine yardımcı olduklarını görün.
Eğer başörtüsü halk arasında sorun yaratsaydı, Türkiye böyle mi olurdu? Ülkenin dört bir yanından kavga gürültü haberleri yağardı. Polisiye tedbirler alınırdı.
Bu halk, onca can ve mal kaybına rağmen Türk-Kürt çatışması çıkarmaya çalışanlara prim vermiyor; türban gerilimine niye kapılsın? Ancak bir Karagöz-Hacivat oyununa yakışacak cinsten bu kuyruklu yalanlar, hayali tehditler, öcü yaratmalar bıkkınlık verdi.