Yoldaki emanetler
Mustafa Akar’ın son şiir kitabına değinirken bu cümleyi birkaç kez yazdım ve sildim: “Ölüm düşüncesi insanı hızlandırıyor.” Aynı duyguyu Peltek Vaiz’deki şiirleri yazarken yaşamıştım.
Bizim kuşak yaş itibariyle olgunluk dönemine girdi. Olgunluğu yorgunluk olarak anlayanlar var. Buna da şükür. Yorgunluk, tembellik yapmadığınızı gösterir. Yeter ki gönül yorgunluğu olmasın.
Bazen yolda olursunuz, bazen de yolun kendisi haline gelirsiniz. Hangisi daha zordur? Birincisinde yolu değiştirme imkânınız vardır. Diğer yollardan gidebilirsiniz. İsterseniz yürümekten vazgeçebilirsiniz. İkincisi öyle midir? Mecburiyet, mesuliyet, hatta mensubiyet sizi bırakmaz. Edebiyattan siyaset dünyasına kadar bir bakalım. Yolun kendisi olmuş isimleri hemen göreceğiz. Bir başlarına kalsalar bile bu böyledir. Kader başka nedir?
İnsanlar gidecekleri yere kadar sizi kullanırlar. Üstünüzden ağır yükler geçer. Vefa gösteren, minnet duyan az olur. Fedakârlık, vazifeniz haline gelir. Yürüyüşün sonunda gelen başarıyı kendilerinden, başarısızlığı ise genellikle sizden bilirler. Elbette karşılık beklemediniz. Her türlü yıpranmayı göze aldınız. Fakat burada bitmez. Kimisi bir ‘noktaya’ geldikten sonra size zarar vermeye başlar. Beğenmez olur. Gönül yorgunluğundan kastımız işte budur. Bu yorgunluğu bazı büyüklerimizin gözlerinde gördüm, görüyorum.
***
Emanet dairesi çok geniştir. Canımızdan başlar. Allah bizi evvela kendimize emanet etmiştir. Ailemiz, sevdiklerimiz, mazlumlar ve nihayetinde bütün müminler. Bir parçası olduğumuz, içinde yaşadığımız dünyanın her şeyi. Ağaçları, suları, diğer canlıları. Toprağı dahi kirletemeyiz. Hiçbirini hor göremeyiz, kullanamayız. Onların da hakkı vardır ve korunmalıdır.
Söz, emanettir. Kelimeler de öyledir. Bu köşe şahsımıza emanet edilmiştir mesela. Şahsî emellerimiz için tüketemeyiz. Bu imkân üzerinden kardeşlerimize korku salamayız.
Yalnızca arkadaşlarımızın değil, camiamızın mahremleri de emanet hânesinin içindedir. Her bildiğimizi, duyduğumuzu, gördüğümüzü yazamayız. Biraz daha açalım: Sadece yoldaşlarımız değil, yürüdüğümüz yol da bize emanettir. Yola zarar verecek her türlü davranıştan uzak durmalıyız.
Yol derken kastımız nedir? Soruya soruyla karşılık verelim: İstikâmet ile kâmet kelimelerinin yakınlığı bize ne söylüyor?
Yolda ne vardır? Tarihimizin ağırlığı, milletimizin derinliği, inancımızın yüksekliği, istikbalimizin mesuliyeti ve ümmetin haysiyeti. Burası Yunus Emre’nin derdi, Mehmet Akif’in davasıdır. Burası sırat-ı müstakim olandır.
Yaş ilerledikçe daha iyi anlıyoruz. Yolcu gider, han yıkılır, fakat yol kalır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.