Her yer tekne değil!

Her yer tekne değil!

75 yaşındaki bir adam, ömrünün 25 senesini uyuyarak geçirir ve bu kadar hesabı dört işlem bilen herkes yapabilir, fakat şu soruya cevap vermek öyle her babayiğidin harcı değil; soru şöyle; "İnsan ömrünün ortalama kaç yılı -hâşâ huzûrunuzdan- tuvalette geçer?"Bileceğinizi sanmam; en azından çoğumuz, "kişisine göre değişir" diye yuvarlama bir cevap verecektir fakat araştırmacı Luce Barclay meseleyi hafife almamış, oturup dersini çalışmış.

Cevap, üç yıl!

O kadar fazla, katiyyen doğru değildir diye düşünüyorsanız araştırmacı Luce Barclay size topu topu bir sene daha iskonto yapacaktır.

İki sene! Peki bu iki sene boyunca, o mâlum faaliyet dışında ne yapar insan; iki koca sene bu, şaka değil. İşte bu ulvi sualin cevabını araştıran -hâşâ huzûrunuzdan- Dünya Tuvalet Organizasyonu yöneticileri, Barclay Bey kardeşimize bu ulvi araştırmayı sipariş edince bizimki erinip üşenmemiş ve demiş ki, "Ömrümüzün üç yılı boşu boşuna geçiyor, bari bu esnada daha anlamlı bir faaliyet olarak neler yapılabilir, ben bir düşüneyim!"

Ve düşünmüş, sonuç şöyle; Tuvalet illâ ki manzarası gönül açıcı bir mevkide, seyrangâh bir mahalde olmalıdır ki en azından etrafı seyredip huzur bulabilelim!

Artık biri bizi mi işletmektedir yoksa bu ecnebilerin bizi şaşırtıp duran tuhaflıklarından biri midir bilemiyorum, internet sitesinin verdiği habere göre Barclay Bey kardeşimiz, yaptığı araştırma sonunda dünyanın en manzaralı, en seyrangâh tuvaletlerinin fotoğraflarını bir araya getirmiş. Bu saygıdeğer amme hizmetinin yerde kalmasına gönlü razı olmayan bir haber sitemiz de (internethaber.com), "En ilginç manzaralı tuvaletler" başlığı altında, birbirinden seyrangâh tam 14 ayrı mevkideki tuvaletin fotoğraflarını yayınlamış bulunuyor.

Böyle lüzumsuz ve kaytarıcı işleri seyretmeyi oldum olası severim; üşenmeyip hepsini tıkladım; hakikaten çok ilginç fotoğraflar var; fotoğrafların ayrıntıları üzerinde biraz düşününce bu ecnebilerin bizden niçin farklı olduğunu fark edebiliyorsunuz.

Misâl veriyorum; adam Kaliforniya'daki Whitney dağına tırmanan dağcılar için açık araziye, etraftaki kaya parçalarından istifade ederek üç tarafı açık ve gaayet havadar bir tuvalet yapmış; aynı teşkilatı Mount McKinley tepesinde çekilmiş bir fotoğrafta da görüyorsunuz. Hâcet görülen yerin etrafını, yerden bir metre yüksekliğinde buz kalıplarıyla duvar örerek çevirmişler, yanıbaşında ise tuvalet kağıtı vesaire konulmaya mahsus bir teşkilât! 3500 metre râkımındaki Andes dağlarında ise aynı ihtiyacı bu defa kerpiçden çevrilmiş bir duvarla halletmişler. Kerpiç duvarın üstünde bir rulo tuvalet kağıdı!

Manzara muhteşem; insanı zora şair eder yani, o kadar!..

En ilginci ise meşhur Alkatraz hapishanesinin nöbetçi kulesinin tepesindeki siz bilemediniz üç metrekarelik daracık gözetleme yerine kondurulan asrî tuvalet teşkilatı. Adamlar herhalde şöyle düşünmüş olmalılar; "Bizim nöbetçi her defasında tuvalet ihtiyacı için onca basamak inip koştura koştura tuvalete gidip gelirken, mahkûmlar fırsatı ganimet bileceklerine, kuleye bir tuvalet kondurup eşeği sağlam kazığa bağlayalım."

*

En müthişi ise Yeni Zelanda'daki Tasman buzulunun tepesindeki tuvalet kulübesi. Bilmem kaç yüz metrelik bir uçurumun tepesinde karlarla kaplı, bıçak sırtı bir yamacın en üst noktasına tünemiş bu tuvalet, uzaktan bakılınca tuvaletten çok, romenesk bir ormancı kulübesini andırıyor. Bizim mantığımıza asla hitap etmeyen, pahalı -ve galiba hayli gereksiz- bir çözüm şekli.

Adamlar, "En yakın yerleşim yerinin bilmem kaç kilometre uzakta olduğu bu dağ tepesinde tuvalet teşkilatına ne hâcet var ki; her yer tekne!" diye düşünmemişler; üstelik önceki örneklerde gösterdiğim üzere etraftaki tabii malzemeden istifade ile derme çatma bir tuvalet duvarı ile de yetinmemişler; onca malzemeyi kimbilir kimlerin sırtında o uçurumun tepesine kadar taşıyıp dört başı bayındır bir sıhhi tesis inşa etmişler ki ibrettir.

Bizim uyanık emlakçilerden biri görse, kışlık villa diye gözünü bile kırpmadan satar vallahi; öyle romantik bir mevki, öyle manzaralı ve havadar bir tesis!

Bizde yakın zamanlara kadar Ankara'nın doğusunda kalan benzinlik ve "dinlenme tesisleri"ndeki tuvalet müştemilatını hatırlayınca, insanın yüzüne hafif tertip bir kızartı gelmiyor değil hani.

*

Ne demiştik; "Ecnebilerin bizden niçin farklı yaratıklar olduğu, tuvaletlerinden bile belli yahu!" demiştik.

Açık arazide bu gibi ihtiyaçlar için hâlâ, "her yer tekne" taktiğini uygulamamız bir yana, yüzbinlerce lira sarfıyla yaptırılan lüks villa benzeri meskenlerde bile tuvaletleri, arsanın en ölü, en kapalı yerine yerleştirmek, bize mahsus ve tamamen "millî" bir mimarlık geleneği olsa gerektir.

Doğrusunu isterseniz % 99'umuz, "O iş esnasında caddeyi, sokağı, denizi, çarşıyı görmesem de olur." diye düşünürüz; Eyvallah, dağ başlarına, uçurum kenarlarına dört başı mâmur tuvalet tesisi yaptıracak kadar gözümüzü karartmış değiliz henüz. Zenginlerimiz, "kriz anında şaşakalmayalım" diye birden çok tuvalet ve banyo yaptırmak noktasına geleli hayli zaman olduysa da ortalama apartman dairelerinde biri alaturka, öteki "çağdaş" çifte tuvalet uygulaması giderek yaygınlaşmaktadır; iyiye işarettir.

Hâsılı kelâm, "manzaralı, havadar tuvalet tesisi" şimdilik bize uymaz; o noktalara gelebilmemize daha hayli zaman var. Biz şimdilik şu meseleyi gündeme getirsek bile kazançlı sayılırız ki mesele şudur: Daracık tuvalet mahallerinde % 90'ımız, tuvalet kapısının iç yüzünü seyredip durduğumuza göre, kapıların iç yüzünde hangi türde "ekran koruyucu" resim ve portreler tercih etmeliyiz?

E, bu da bir meseledir kendi cirmince!

Not: Adı ve soyadında "tosun" adı bulunanlar, bu ankete katılmaktan mezun sayılmışlardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi