İbrahim Tenekeci

İbrahim Tenekeci

Millî uyanış

Millî uyanış

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz gün önemli bir hakikati dile getirdi. Olan ve bitmeyen bir durumun altını çizdi: “Gözümüzün önünde yalanla, dalavereyle, ayak oyunlarıyla, diplomatik sahtekârlıklarla 5 milyon kilometrekarelik vatanımız adeta talan edildi, geriye 780 bin kilometrekarelik bu ülke kaldı. Anlaşılan o ki birileri bunu da bize fazla görüyor. Bizi öyle çok zorladılar ki, sonunda uyuyan devi uyandırdılar.”

Osmanlı Devleti, zayıf düştüğü andan itibaren her türlü haksızlığa maruz bırakılmıştır. Türklerin görmediği adaletsizlik kalmamıştır. ‘Daha kuvvetli olmalıyız’ sözünü öylesine söylemiyoruz.

Galibiyetlerimiz bile telâfisi imkânsız kayıplarla neticelenmiştir. Parlak bir zaferle sonuçlanan Türk-Yunan Harbi ile Girit adasının elimizden çıkmasını beraber okumamız gerekiyor.

Çok yönlü bir mücadeleydi bu. Balkanlardaki Müslüman nüfus hızla erirken, Avrupa basını Hristiyanlara yapılan sözde baskıları gündeme getirmekle meşguldü. Türklere yapılan toplu katliamlar görülmüyor, buna karşılık gayrimüslim ahaliden bir sivil kayıp bile manşetlere taşınıyordu. 1911-13 yılları arasında Balkanlarda ne kadar sivil kayıp verdik, hâlâ hesaplanamıyor, tahmini bir sayı bile söylenemiyor. O kadar çok.

Kendi aralarında sorunlar yaşayan, hatta savaşa tutuşan Batılı devletler, konu Türkler olunca hemen birleşiyor ve ortak hareket ediyorlardı. Birçok beldemiz Avrupa duvarı yüzünden kurtarılamamış, elden gitmiştir. Batı Trakya en yakın misaldir.

Aynısı şimdi de oluyor. Daha dün Kudüs konusunda ayrı düşenler, bugün Türklerin Zeytin Dalı operasyonuna toplu karşı çıkıyor. Amerika ile Fransa yan yana görünüyor.

Sivil kayıpları gerçekten dert edinmiş olsalardı, bunu kendi tarihlerinde ve icraatlarında da görebilirdik. Gördüğümüz tam tersidir.

Batı dünyasının esas derdi, milletimizin uyanışını engellemektir. Telaş içindeler. Ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.

***

Sayın Erdoğan’ın köşemize aktardığımız konuşmasında anahtar ifadeler var. Diplomatik sahtekârlık, ayak oyunları gibi. Mesela Yunanistan, İstiklâl Harbi’nin savaş tazminatı olarak, kendi toprağımızı bize vermiştir. Edirne’nin Karaağaç semti.

Çanakkale müdafaası sırasında, Almanların savunma hatlarını geriye çektirdikleri, düşmanı adeta karaya çıkmak için teşvik ettikleri artık biliniyor. Daha fazla itilaf devleti askerini burada tutmak ve Avrupa cephelerinde rahatlamak için. Güya müttefik oluyoruz.

Yalan ve dalaverenin bitmediğini, devam ettiğini görüyoruz.

Büyük ve bereketli bir vatan kaybettik. Veda etmeye, yasımızı tutmaya bile vakit bulamadık. Şimdi elimizde kalan son toprak parçasına musallat oldular. Niyet ve planlarını saklayamaz hale geldiler. Kaderimizi, tarafsızlığını ve güvenirliğini çoktan yitirmiş kurumların, ülkelerin insafına bırakamayız. Defalarca denenmiş olanı tekrar denemek, derinlikli insanların işi değildir. Başımızın çaresine bakmalıyız.

***

Osmanlı’nın son yarım asrını kısaca düşünelim: Osmanlı-Rus Harbi, Türk-Yunan Harbi, Girit meselesi, Adana olayları, Türk-İtalyan Savaşı, Birinci ve İkinci Balkan, Çatalca Savunması, Birinci Cihan Harbi, Ermeni isyanları, Mütareke dönemi, Millî Mücadele. Plevne’den Yemen’e, Gazze’den İşkodra’ya, Sarıkamış’tan Sina Çölü’ne kadar. Dünyada böylesi bir mücadeleye girişip de ayakta kalmış kaç millet vardır? İnanılmaz kayıplara ve sayısız yaraya rağmen yıkılmayan.

Yöntemler farklı olsa da son beş yılımız benzerlik arzediyor. Türkiye’yi durdurmak için kirli ve karanlık bir savaşa giriştiler. İlân eksik sadece. Şimdilik işbirlikçileri, aklı ve gönlü karışıkları, gözü dönmüşleri, devşirmeleri, mankurtlaşmış olanları kullanıyorlar. Yarının ne getireceğini bilemeyiz.

Dikkat ederseniz, aynı dili konuşuyorlar:  “Size ne oralardan” ve “bize ne oralardan.” Terör örgütünün sınırımız boyunca açtığı tüneller, beton koruganlar, makineli tüfek yuvaları kime karşıdır? Onlara verilen silahların namlusu nereye dönüktür?

***

Derdi ve davası olan insanlar birbirini bulur. Yakın zamandan beri şahitlik ettiğimiz dayanışma örnekleri, bunun en güzel ispatıdır. Namık Kemal’in de dediği gibi: “Amâlimiz, efkârımız ikbâl-i vatandır.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Tenekeci Arşivi