Neymiş...
Yok, bütün mesele faizmiş.
Yok, en büyük engel yüksek faizmiş.
Yok, ülke kaynakları faize gidiyormuş.
Grafiğe iyi bakın. Bütün bu tartışmalar yüzde 8,0 civarı faizde yaşanıyordu.
Şimdi faiz ne?
Yüzde 12,75
Tartışma var mı?
Yok...
Yüzde 8,0 faizde ortalıkta “lobi” diye cirit atanlarda da ses seda yok. Acaba mesele faiz oranı mıydı yoksa başka hesap mıydı?
Yeniden söyleyeyim mi:
1-Faiz oranı yüksekliği elbette bir sorundur. Ama bu sorun ekonominin diğer dinamikleriyle ele alınmalıdır. Enflasyonu şişirirseniz, yüksek faizde peşinden gelir. Kısaca faiz oranından ziyade piyasa dengesi kavramını oluşturmamız gerekir.
2- Israrla söylüyorum: Mesele faiz oranından ziyade “faiz egemenliğidir”. Yani her yeri faize bağlarsanız, faiz ülkesi olur çıkarız. Türkiye’de kredi piyasasının GSYYH içindeki ağırlığı yüzde 10’lardan yüzde 70’lere dayandı. Bakın hala kalkınma bankamız yeterli derecede işlevsel değil. Uzun vadeli yatırım için finans sistemimiz çözüm üretemiyor. Sermaye piyasamız hala gelişemiyor. Faize alternatif piyasamızı hiç büyütmedik ve cazibesini artırmadık.
3- Faizin oranından ziyade faiz makası daha önemlidir. Yani bankalar kaça alıyor-kaça veriyor? İşte buna da “faiz makası” diyorum. Kamu bankaları burada çok önemli. Çünkü ucuz kamu mevduatlarını kullanan kamu bankaları dahi faiz makasından en yüksek karı elde ediyorsa, hangi olaydan bahsedeceğiz?
ÜRETİM NASIL PATLADI?
Sanayi üretim artışı ile o yılın Merkez Bankası fonlama faiz oranlarını beraber görelim:
2012:
MB fonlama faizi %7,58
Sanayi üretim artışı %2,54
2013:
MB fonlama faizi %5,84
Sanayi üretim artışı %3,05
2014:
MB fonlama faizi %8,98
Sanayi üretim artışı %3,61
2015:
MB fonlama faizi %8,46
Sanayi üretim artışı %3,17
2016:
MB fonlama faizi %8,40
Sanayi üretim artışı %1,86
2017:
MB fonlama faizi %11,55
Sanayi üretim artışı %6,29
Verilere iyi bakın. Faizin düşük kaldığı yıllarda sanayi üretimi adeta yerinde saymış. Sakın buradan yüksek faiz sanayi için iyidir anlamı çıkarmayın.
Demek ki, üretim için ana belirleyici olan faiz değilmiş. Ama tüketim için faiz çok önemli. Mesela 2013 yılına bakın. Faiz %5,84 oluyor, üretim artışı %3,05’de kalıyor ama GSYH tam %8,49 artıyor.
Ve cari açık 63 milyar 621 milyon dolara ulaşıyor. Demek ki, düşük faiz ülkemizde üretim yerine asıl cari açığı patlatıyor. Bu denklemi biz kurduk. Üretimi beslemiyoruz ama düşük faizle derhal tüketimi canlandırıyoruz. Bu tüketim ise elbette yerli malı haftası olarak yansımıyor: “Şer güçlerin” ürettiği malları düşük faizle hane halkını borçlandırarak teşvik ediyoruz.
Hani , “Bir ekonomik tetikçi” ne ister derler ya, cevap aslında hazır: Üretimi artmayan, tüketimi canlanan, dışarıdan borçlanan ve bu borç para ile yabancıların mallarını satın alan ülke...
Bizim sorunumuz tüm ekonomik sistemi elden geçirerek şişme-büyüme yerine ekonomik gelişme ve kalkınmaya odaklanmaktır. Bu yolda ise faiz sadece bir detaydır. Umarım anlatabildim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.