Devlet masasında pet şişe
Bir devlet zirvesi… Uzun bir masanın etrafına otuz kırk kadar büyük devletli dizilmiş… Herkesin önünde bir bardak ile âdi pet su şişesi var… Bu manzarayı her gördüğümde yadırgar ve teessüf ederim. Pet şişe devletin haysiyetine ve ciddiyetine yakışmaz. Böyle toplantılarda herkes önünde kristal bir şişe veya sürahi içinde su bulunmalıdır. Gerekçem nedir? Devlet nice konuda alabildiğine şatafata ve lükse gidiyor, toplantılardaki su şişelerinde de kalite olmalıdır.
***
Valiler, kaymakamlar bulundukları yerde devleti temsil ederler. Ofisleri, yazı masaları, dekorasyonları son derece sanatlı ve zarif olmalıdır. Çalışma mekanlarında uyduruk, rüküş, kitsch, zevksiz hiçbir şey bulunmamalıdır. Duvarlarda harikulade görsel objeler, yağlı boya tablolar, çiniler, eski gravürler, hattâ hüsn-i hat levhaları bulunmalıdır. Yerde el dokuması kök boyalı halılar… Bir vali beyin ziyaretine gittiğim vakit, ikram edilen çay veya kahve anlayanları ve kültürlüleri hayran bırakmalıdır. Çay (mesela) Seylan, Yunnan, Darjeeling, Assam karışımı olmalı… Kesme kristal bardaklar, harika çay tabakları, kaşıklar… Kütüphanedeki kitapların maroken ciltleri gözleri kamaştırmalı… Harika vitrinler ve içlerinde harika sanat objeleri… İnsan bir yerdeki halıya bakmalı, bir tavandaki ahşap göbeğe, onlara, her şeye hayran kalmalı.
Paris Belediye Başkanının ofisini görseniz bana hak verirsiniz.
***
Bugün olup da, Kemalistlerin o eski Altın Çağlarından olmayan şeyler:
Bugün siyasî partiler var, o zaman yoktu, tek CHP vardı.
Bugün serbest seçimler yapılıyor. O zaman tek partinin oy pusulaları açıkta sandığa atılır, gizli seçim yapılır, netice yüzde 99,99 olurdu!
Bugün muhalefet var, muhalifler bar bar bağırıyor, her şeyi söyleyebiliyor. O zaman muhalefet yoktu.
Bugün devletin başındaki zata diktatör denilebiliyor. O zaman böyle bir şey söyleyenin tozunu havaya savururlardı.
O zaman şapka devrimini tenkit eden nice mâsum vatandaş, olağanüstü İstiklal Mahkemelerinde avukatsız ve Yargıtay’sız muhakeme edilip paldır küldür asılmıştı. Şimdi mahkemelerde avukat var, karardan sonra Yargıtay var.
O tarihte memleket sefalet, zulüm, baskı altında eziliyordu. Bugün, yüzde yüz olmasa da lüks, hattâ israf var.
O zaman matbuat (medya) baskı altındaydı, yağcılıktan başka bir şey yapılamıyordu. Bugün en sert muhalefet yapılabiliyor.
O tarihte, Millî Şef İsmet Paşa’nın eşi Mevhibe hanımın Beyaz Tren’le Ankaradan İstabula gelişi haberini, birinci sayfada değil de, üçüncü sayfada yayınlayan Tasvir gazetesi kapatılmıştı. Bugün böyle rezaletler yok.
O devirde, halkın yüzde seksenini oluşturan köylülerin çoğu, bırakın ayakkabıyı, çarık bile bulamıyor, yalın ayak geziyordu. Bugün herkes giyimli kuşamlı.
O Altın çağın bir kısmında ekmek karne ile veriliyordu. Bugün o kadar bol ekmek var ki, günde dört beş milyonu çöpe atılıyor.
O Altın Çağın bazı yıllarında Ezan-ı Muhammedî okumak yasaktı. Bugün serbest.
O devirde işçi hakları ve güvenliği yoktu, bugün var.
O yıllarda Müslümanların din, inanç, inancına göre yaşamak, din eğitimi yapmak hakları yoktu. İnsanlar inançlarından dolayı tutuklanıyor, zindanlarda eziliyor, ağır ceza mahkemelerinde yargılanıp hapis ve sürgün cezalarına çarptırılıyordu. Bugün bu zulümler yok.
O devirde, ecdat yadigarı on binden fazla cami, mescit, tekke, medrese, taş mektep, imaret, hayrat vakfı binası satılmış, yıkılmış, kiraya verilmiş, harap edilmişti. Bugün bunlar ihya ediliyor.
Daha çok şeyler yazabilirim ama bu kadar yeter… Cenab-ı Hak Müslümanlara o eski Altın Çağ’ın kara ve kirli günlerini tekrar yaşatmasın.
***
Şimdiye kadar nice kereler yazdım, tekrar ediyorum: İmam-Hatip mekteplerinde vakit namazlarının bütün öğrenciler tarafından topluca cemaatle kılınması mecburî olmalıdır… Bu mekteplerde Ehl-i Sünnet akaidi ve fıkhı okutulmalıdır… Bu okullara firak-ı dalle, bid’at. mezhepsizlik, aktivizm sokulmamalıdır… Kız erkek karışık karma eğitim yapılmamalıdır… Okulların şeref salonlarındaki bütün ideolojik resimler ve büstler kaldırılmalıdır… İslam ahlakı, terbiyesi, edebi hakim olmalıdır… Osmanlı Türkçesi öğretilmelidir… Arapça ve İngilizce mükemmel şekilde okutulmalıdır… Yüksek seviyede beşerî ve iktisadî coğrafya, mimarlık şehircilik, hukuk, felsefe bilhassa mantık, sanat tarihi kültürü verilmelidir… Bu okullar Singapur, Japonya, Tayvan, Norveç, Finlandiya, Fransa, İngiltere okullarından üstün olmalıdır. Bilgi ve kültürün yanında ahlak ve karakter terbiyesi aşılanmalı, sanat ve estetik boyutu kazandırılmalıdır.