Temel Taşları Yerlerinden Oynatılırsa
BİR ülkenin, bir halkın, bir devletin sosyal, kültürel, hukukî, eğitimle sanatla ilgili temel taşları vardır. Bu taşlara dokunulmamalıdır. Dokunulursa, yerlerinden oynatılırsa üstteki yapı sarsılır, çatlar, yıkılır.
Türkiye’nin temelinde millî hukuk taşları vardı. Bunları değiştirmeye kalktılar, elbise değiştirircesine millî kanunları attılar, yerlerine İsviçre, İtalyan kanunlarını tercüme edip koydular.
Bu devletin, bu ülkenin, bu milletin bin yıldan beri kullandığı bir yazı sistemi vardı, onu attılar, yasakladılar, yerine başka bir yazı getirdiler.
Yenilik yapacağız, uygarlaşacağız diye temellerdeki bütün taşları yerlerinden oynattılar.
Bizim gibi bir Asya ve doğu ülkesi olan Japonya kendisini ayakta tutan temel taşlarına dokunmadan, Batının ilmini, tekniğini, güç kazandıran taraflarını aldı. Lakin millî yazısını değiştirmedi, kimono giymeyi yasaklamadı.
Bizim yenilikçilerimiz, fertler (bireyler) gibi toplumların da kan grupları olduğunu düşünemedi. Bizim kanımıza, karakterimize uymayan başka kanlar enjekte ettiler ve bizi hasta edip yıktılar.
Hem cahilliğin, hem de kötü niyetin kurbanı olduk.
Bir cihan imparatorluğunun kalıntıları üzerinde yükselen Türkiye’nin, İsviçre Medenî Kanununu tercüme edip kabullenmesi hukuk haysiyetiyle uyuşur bir şey değildir.
Latin yazısı bizi ilerletirmiş… Japonların millî yazısı Osmanlıcadan bin kere zor olduğu halde onlar alfabe devrimi yapmadılar ve bizden bin misli ilerlediler, yükseldiler.
Dünya tarihinde serpuş (başa geçirilen şey) yüzünden hiçbir devlet vatandaşlarını idam etmemiştir. Bizde bu facia ve zulüm yaşandı. Ne oldu?.. Batı dünyası bile şapkayı terk etti, başı açık geziyor.
Devrim, yenilik, değişiklik, eskiyi yıkma bize çok pahalıya mal oldu.
Yıktıklarımızın yerine doğru dürüst bir şey koyamadık. Zaten koyamazdık.
Şapka giymişiz de çok ilerlemişiz… Böyle düşünen varsa ona acınır.
Latin harfleri bizi çağdaş uygarlık seviyesine füze gibi fırlatmış… Ya öyle mi?
Soru şudur: Türkiye niçin Ortadoğu’nun Japonya’sı olamadı?
Türkiye niçin Güney Kore kadar bile olamadı?
Şapka yüzünden vatandaş asmak insan haklarına, adalete, hürriyete uygun mudur?
İskandinav kültürü… Akdeniz Latin kültürü… Alman kültürü… İngiliz kültürü… Hispanik kültür… Bunlar bir midir?
1920’lerde bu ülkede Avrupada tahsil görmüş büyük hukukçular vardı. Onlara, millî bir Medenî Kanun metni hazırlattırılamaz mıydı?
Alfabe değiştirmenin, çorap ayakkabı gömlek değiştirmeye benzemediğini anlamak çok mu zordu.
1926’ta İstanbul Üniversitesinin Musevî asıllı profesörlerinden Abraham Galanti bey “Arabî Harfleri Terakkimize Mâni Değildir” isimli bir kitap çıkartmıştı… O kültürlü bir Yahudi idi. Kültürsüz ve kötü niyetli Gizli Yahudiler ona kulak vermemişlerdi.
İngiltere’yi ayakta tutan taşlar yerlerinde duruyor ve hassasiyetle korunuyor.
İngilterenin rejimi krallık ama dünyada en fazla demokrasi, hürriyet, adalet orada var.
İngiltere bir din devletidir. Orada laikliğin esamisi okunmaz.
1952’de tahta çıkan Kraliçe İkinci Elizabet hala tahtında oturuyor.
İngilterede o kadar geniş bir din hürriyeti var ki, orada seksen beş Şeriat mahkemesi faaliyet gösteriyor.
İngiltere’nin en büyük bölgesi olan Britanya’da 1944’ten bu yana, bütün kolejlerde, sabahleyin derslere başlamadan önce okulun kilisesinde ayin ve ibadet yapmak mecburidir.
Bizim devrimcilerimiz, yenilikçilerimiz o kadar dar görüşlüydüler ki, zor bir yazının güçlendireceğini anlayamadılar.
Japon yazısı çok ama çok zor ve onu öğrenenler her engeli aşabilir.
Baskıyla, rejim terörü ile zorbalıkla, kan dökerek, sindirerek, adam asarak, halkın anasını ağlatarak yapılan devrimler hiçbir ülkeye hayır getirmemiştir.
Leninin Stalinin devrimleri ne oldu? Marksizm iflas etti, Sovyetler Birliği dağıldı ve Rusya aslına döndü.
Bütün devrimci ideolojiler birer tarihî ârızadır.
Türkiye tarihî arızaları tamir etmedikçe necat bulamaz, iflah olmaz, yükselmez.
Bunu artık şapka giymeyen şapkacılara anlatmak mümkün değil.