Merdan Yanardağ neden gözaltında?
Ergenekon terör örgütü kapsamında tutuklu bulunan Tuncay Özkan'a yakın dört kişi daha gözaltına alındı. Özkan'ın deposunda yapılan aramalar üzerine gerçekleşen gözaltıları çarpıtma gayretleri hemen başladı.
Merdan Yanardağ, Almanya'da 'Fethullah Gülen hareketinin perde arkası' konulu bir konferansta konuşmacıymış. Onun için zamanlama dikkat çekiciymiş.
Haberi Milliyet Gazetesi yan manşetten kullanmış. Yanardağ, son birkaç yılını Gülen'e ayırmıştı. Takıntı sayılabilecek yoğunlukta bu ismi zikrediyordu. Tuncay Özkan tarafından satılmadan önce Kanaltürk'teki programında saatler süren açık oturumlar yapıyordu. Yanardağ'ın Fethullah Gülen'i konuşmadığı gün pek bulunmadığı için gözaltına alınma zamanlamasını tutturmak imkân dâhilinde değil. Bu durumlarda hep aklıma Avanak Avni gelir. Oğuz Aral'ın meşhur tiplemesi Avanak Avni, ne zaman dayak yeme ihtimali belirse İstiklal Marşı'na duruyordu. Yanardağ, PKK'nın yayın organı Roj Televizyonu'na Dağlıca baskını ile ilgili konuştuğu için işten atılan Cumhuriyet muhabirine sahip çıktığında da eleştirileri böyle savuşturmaya çabalamıştı. Özgür Gündem'deki yazı işleri müdürlüğü hatırlatmalarına bile benzer savunmalar geliştirmişti. Son dönemlerde bu tür uyanıklıklara sıkça rastlanıyor. Kimin işi ters gitse faturayı Gülen'e kesmeye çalışıyor. Hem Yanardağ, onlarca saat konuştuğu konuda yeni ne söyleyecek ki, birileri tedirgin olup tedbir alma ihtiyacı hissetsin? Ezberlediği üç beş cümleyi bir de Almanya'da tekrar etse ne olur? Bunu söyleyene değil, ciddiye alıp yan manşete taşıyana hayret ediyorum. Ya Merdan Yanardağ'ı uzun yıllardır gözden kaybetmişler, kırık plak gibi tekrarlayıp durduğu iddialara kimsenin kulak kabartmadığından haberdar değiller. Ya da başka bir hesapları var.
Bu hesap ne olabilir diye sorarsanız; cevabı bilmiyorum. Fakat Milliyet'te Ergenekon'la ilgili kafa karışıklığı olduğunu söyleyebilirim. Bazen aşka gelip gazetecilik kokan işler yapıyorlar, sonra günah çıkarırcasına ters işlere giriyorlar. Ergenekon soruşturmasını belirli kişilerin şahsî hesaplaşması şeklinde yorumlamaya çok hevesliler. Hâlâ soruşturmanın zincirleme reaksiyon olduğunu ve yargının kurumsal duruşunu görmek istemiyorlar. Operasyonları yapan polisin; onlara komuta eden savcıların, gerekli izinleri veren ve soruşturmanın belirli merhalelerinde aldıkları kararlarla süreci devam ettiren hâkimlerin toplu hipnoz altında kalmaları mümkün mü? Bu zincirleme reaksiyonu görmezden gelip bir kişiye izafe etmenin mantıksızlığı ortada. Ama ne çare ki konuyu sulandırmanın başka yolu kalmadı.
Gülen'in aile içi şiddetle ilgili söylediklerini de tersinden anlayanlar çıktı. Hatırlayacaksınız, Ahmet Kurucan, Zaman'da birkaç gün önce yayınlanan yazısında Gülen'den alıntılar yapmıştı. Hak ve sorumluluk kavramını en geniş manasında kullanan Gülen, evde sigara içen babaya karşı eş ve çocuklarının mahkeme önünde hak iddia edebileceğinden girip, aile içi şiddete kadar bir kısım konulara temas etmiş. Bu arada şiddeti, hele aile içi şiddeti dinin onaylamasının imkânsız olduğu şu cümlelerle anlatılmış: "Kocanın karısını dövmesinin 'kuvvetli, zayıfı her zaman ezer' zalim felsefesinden ne farkı var? Siz bana siyerde Efendimiz (sas)'in, hanımlarına bir tek fiske attığını gösterebilir misiniz?" Ayrıca şiddete karşı nefsi müdafaa yapılabileceğinin altı çizilmiş, "Dövme, haksız yere yapılan fiilî bir saldırıdır ve suçtur. Bu saldırıya karşı nefsi müdafaa meşrûdur. Hatta müdafaa etmeme ayrı bir suçtur denebilir." Bazı medya organları, dinî açılımları ve sosyolojik tahlilleri bırakıp, sanki 'karate öğrenin, kocanızı dövün' demiş gibi yayın yapıyor. Şimdiye kadar sadece dayak yiyen kocalar kalmıştı, faturayı Fethullah Gülen'e göndermeyen. Artık onlar da rahatlıkla 'bizi dövdürdü' diyebilirler!