Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Beni neden cezalandırdığını bilmiyorum

Beni neden cezalandırdığını bilmiyorum

“Fatma Abla ben 23 yaşında üniversite öğrencisi bir genç kızım. Annemle çocukluğumdan beri çatışma halindeyiz. Çocukken beni hep kuzenimle mukayese eder ve babama benzediğimi söyleyip dışlardı. Büyüdüğümde ona daha fazla yardımcı olurum ve yaşadığım sorunlar ortadan kalkar diye düşünüyordum. Ama büyüdüğümde sorunlarımız daha da arttı. Beni asla beğenmiyor, babamın ailesine benzediğimi ve kendisiyle hiç alakamın olmadığını düşünüyor. Bir konuda düşüncesini sorsam söze eleştiri yaparak başlıyor.

Anneme göre ben beceriksiz, çirkin ve değersiz biriyim. Kuzenlerim tıp kazanırken ben sınıf öğretmenliğini ancak kazanabildim. Hayatta başarılı olma imkânım hiç yok, ne başarılı bir evlilik yapabilirim ne de işimde başarılı olabilirim. Benden iki yaş küçük bir de erkek kardeşim var onunla ilişkilerinde hiç sorun yok. Ama nedense bana hep kötü davranıyor. Beni hiç sevmiyor, evlat gibi görmüyor. Okulda arkadaşlarımla konuşuyorum bana teselli vermeye çalışıyorlar ama ikna olamıyorum. Annemin beni neden cezalandırdığına bir anlam veremiyorum. Keşke kuzenlerime gösterdiği sevginin yarısını da bana gösterseydi. Ama artık ümidimi kestim. İçime kapandım, onunla konuşmuyorum, babamla sorunum yok fakat onu da etkilemeye çalışıyor. O yüzden daha çok erkek kardeşimle vakit geçiriyorum. Arkadaşım, ‘Evlendiğinde kıymetini anlar ve sana daha iyi davranır’ diyor. Ama sanmıyorum…” (Çiğdem K.)

Mazbut ve yoksul hayatlarımız gibi yaşadığımız sorunlarda da ifrat ve tefrit arasında gidip geliyoruz. Aile yapımızın değişmesinden, çocuk merkezli bir yaklaşımın yaygınlaşmasından ve bu durumun getirdiği sorunlardan bahsederken çocukları ile aralarına buzdan duvar ören anne-babaların sorunlarını unutuyoruz. Oysa her iki taraf da çocuklarında telafisi zor sorunlara, kalıcı hasarlara neden oluyorlar.

Çocukları ile aralarına mesafe koyan, onları eleştirerek terbiye edebileceklerini düşünen anne-babalar ebeveynlerinden devraldıkları bu çarpık yaklaşımın sonucunu kestiremiyorlar. Oysa aile bir elin parmakları gibidir ve fertler birbirlerine hem bedenen hem de duygusal anlamda yakındırlar. O nedenle aile fertlerinden birinin maruz kaldığı sorun diğerini de er geç etkileyecektir.

Ebeveynler çocuklarını sevgilerinden mahrum bırakarak, akranları ile mukayese ederek ya da aralarına soğuk duvarlar örerek cezalandırmamalıdırlar. Zira terbiye özünde sevgiyi barındırır dolayısıyla terbiyede kullanılacak metodun takip ettiği yol da sevgiye dayanmalıdır.

Anne-babalar kendi içsel çatışmalarını çocukları ile ilişkilerine taşıyarak onların duygularını örselememelidirler. Bunun yerine önce kendileriyle barışmalı, yaşadıkları çatışmayı ortadan kaldırmalı ve çocuklarına rakip değil ebeveyn olmalıdırlar. Eğer bunu başaramazlarsa çocukları ile aralarına ördükleri buzdan dağlar büyüdükçe büyüyecek ve bir süre sonra onları kaybetme tehlikesi ile yüz yüze geleceklerdir. Bu bir gerçek!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi