Dikkat... Türkçe!
Gazeteler daha çok elektronik ortamda takip edilir oldu. Geçenlerde anlı şanlı bir gazetemizi yakınımızdaki üç bayide aradım, bulamadım. Baskı sayılarında azalma var ki, dağıtım yeterince yapılamıyor.
Basın İlan Kurumu’na verilen rakamlardan bunu çıkarmak mümkün mü? Bilemiyorum doğrusu.
Günlük okumalarımız gazete tekelinden kurtuldu, şimdi internet ortamında günlük gezintiler yapabiliyoruz. Bu iyi mi oldu, kötü mü? Gazeteler belli bir dil denetiminden geçiyordu. Cümle bozuklukları, imla hataları böylece düzeltiliyordu. Eksiden “musahhih”ler vardı, bu işle uğraşırlardı. Şimdi galiba bu işi yapanlara “editör” diyorlar! İnternette ne musahhih, ne de editör var. Tabiî sayfayı yönetenler var, nereye kadar yönetiyorlar belli değil.
İnternet âleminde türkçenin durumu nasıl, onu başka yazıya/yazılara bırakalım, gazetelere şöyle bir atf-ı nazar edelim. Tabii bugünün tembel okuyucusu “bu da ne?” diyecek. Bizim “bu da ne!” dediklerimiz yanında “atf-ı nazar”ın bir hükmü yok, inanın. Biz yaştakilerin bildiği bir tamlama bu, gençler de türkçe sözlüklerden kolaylıkla bulabilir. Mesela, dış siyasetle ilgili bir yazı okuyorum, “united, ratifiye, depart, free-lance...” Eğer fransızcadan türkçeye sözlüğünüz yoksa, saçınızı başınızı yolmaktan başka yapabileceğiniz bir şey yok. (Başka bir şey de var da, söylenmesi münasip düşmez!)
Başka bir yazıda kıymetli yazarımız “Bora veya uluslararası adıyla Khan füzeleri ile Türkiye bir üst segmente çıktı” buyuruyor. Üst “segment” neyin nesi ki? Segment, ingilizce fransızca sözlüklerde “kıt’a, kısım, daire” demek. Burada tabaka, sıra, seviye gibi bir anlamda kullanılmış.
Değerli bir hikâye yazarımız işin uygulaması yanında nazariyesi ile de uğraşıyormuş, güzel bir kitap çıkarmış, zevkle okudum. Yaptığı işi basit şekilde “hikâye tahlilleri” olarak niteleyebiliriz. “Anlatıcı bize simulakr bir oyun oynuyor” diyor... “Simulacre”ı eskiler hayalî, gölge, taklid olarak çevirmişler.
Bir üniversite hocamız, yeni Türk edebiyatı hocalarımızın pirlerinden Mehmet Kaplan gibi gazetelerde, dergilerde bilhassa romanlar ve hikâyeler üzerine değerlendirme, tahlil yazıları yayınlıyor. Takdir edilecek bir iş yapıyor. Keşke bütün yeni Türk edebiyatı hocaları bunu yapsalar, yani gerçekten “yeni” olsalar ve günümüze gelseler. Geçenlerde ünlü bir hikâyecimizin yolu bir üniversitemize düşmüş. Türk dili ve edebiyatı bölümünde bir tanıdığını ziyaret için. O tanıdık, dilci imiş. Bölümdeki yeni Türk edebiyatı hocaları ile tanıştırmış hikâyecimizi. Hiç biri ismini dahi duymamış. Yeni Türk edebiyatı hocaları yeni türk debiyatçılarını tanımıyor! Bu mümkün mü? Türkiye’de mümkün!
Yaptığı işi övdüğüm, kendisini de sevdiğim hocamız yazının başlığında “ontik” kelimesini kullanıyor...
Üniversitelerimizde latince menşeli kelimeler kullanmak modanın ötesine geçti, saplantıya dönüştü. Tabii bu hocamızı kastetmiyorum, fakat nedense “ontik” demeyi tercih etmiş.
“Ontoloji” artık sözlüklerimizde yer alıyor. Varlıkbilgisi, varlıkbilimi olarak karşılanıyor. Eskiler, “mebhas-ı vücud, mebhas-ı mükevvenat” demişler. Ontik ne olabilir acaba? Her halde “varlıkla ilgili, varlığa has” olmalı diye düşündüm. Bir de acaba “ontolojik” mi denilmeliydi, diye geçti aklımdan. Yani varlıkbilgisi ile ilgili, varlıkbilgisine ait anlamına. (Eskiler tekevvünî demişler, galiba Dil Kurumu “varlıkbilimsel” diyor). Eski-yeni felsefe sözlüklerimize baktım, rastlamadım. Sonra elimin altındaki fransızca, ingilizce sözlükleri karıştırdım, göremedim…
İlk söylenmesi gereken: Günlük gazete yazısında sözlüklerde yer almayan kelimler kullanmak, en azından zihin karışıklığına yol açar. Anlamı sözlüklerde bulunamazsa, anlam yakıştırılır.
Konuyu iki genç akademisyenimizle konuştum. Biri ingiliz filolojisinde, diğeri felsefe bölümünde. Ontik, batı literatüründe de çok kullanılan bir kelime değilmiş. Alman filozofu Heidegger “ontic”le “ontological” arasında bir ayrım yapmış.
Kısaca söylemek gerekirse, ontik, varolana, mevcuda müteallik, ontolojik ise varolanı anlamlandırma/kavrama tarzlarına ilişkin demek oluyor... İlki daha çok fizik alanıyla ilgili, ikincisi daha çok metafizik sahasına girer.
Yazının başlığındaki soru bu durumda şöyle cevaplanabilir: "İslâmcı edebiyatçılar ne ontik ne de ontolojik meselelerle meşgul!"
Asıl meseleye dönersek…Lütfen arkadaşlar yerli yersiz yabancı kelime kullanmayalım! Bütün yazarlar üzerinde dilimizin hakkı vardır. Gerçekte onun ifade imkânları geniştir. Rastgele yabancı kelimeler kullanarak dilimizin hakkını yemeyelim, kendimizi hacil düşürmeyelim!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.