“Osmanlı Demokrasisi” hakkında Batılılar ne diyor?
Osmanlı Devleti’nin “demokratik” uygulamalarına ilişkin olarak Batılı gezginlerin verdikleri örnekleri sıralamaya bugün devam ediyoruz.
M. Porter’i dinleyelim: “Kur’an hükümleri zulüm ve istibdada karşı çok kuvvetli bir engeldir. Savaş, ya da barışla Osmanlı hakimiyetine giren Hıristiyan milletlerin malları ve mülkleri güven altına girer. Padişah Hıristiyan ahalinin haklarının da muhafızlığını yapmak zorundadır. Bu durumda keyfi bir istibdat manzarası görmeye imkân yoktur.”
“Osmanlılarda insan en değerli varlıktır. Çünkü Kur’an böyle diyor. Bu durumda insana baskı ve şiddet uygulanabilir mi?” (İngiliz yazar Th. Thornton, 1807).
Fransız gezgini ve yazarı A. L. Castellan yazıyor: “Teb’asının hayatına, namus ve haysiyetine, malıyla mülküne hakim sayılan padişahın iradesi Kur’an hükümlerinden, şeriat ulemasının kararlarından veyahut Şeyhülislâmın fetvalarından üstün değildir.” (Moeurs, usages, costumes, des Othomans et abrégé de leur historie 1812, c.3, s. 14-15)
Kitabının 28-29. sayfalarında ise bir olaydan bahsediyor: “Sultan Birinci Mahmud (gerçi yanlışlıkla Üçüncü Osman diye yazmıştır, ama verdiği tarihte Osmanlı tahtında Birinci Mahmud oturmaktadır) hastalığı sebebiyle bir cuma günü camie gidemediği için halk galeyana gelmiş, taşkınlık yapmış, bundan dolayı Padişah’ın hastalığı artmış, buna rağmen ertesi cuma Ayasofya’ya namaza giderek halkı memnun etmeye çalışmıştır.”
A. Ubicini’yi dinleyelim: “Osmanlı Devleti şeklen mutlak bir saltanat olmakla beraber, esasına bakıldığı zaman her şeyden önce müesseseleriyle saltanatın tabi olduğu şartlardan ve ondan sonra da dünyanın hiçbir yerinde misli görülmemiş derecede hükümet yetkililerini tadil ve hattâ sınırlandıran örf ve âdetlerinden dolayı yumuşak bir idaredir.” (La Turquie actuelle, 1855 Paris, s.12).
“Bütün Osmanlılar içinde hayat şartlarının eşitsizliğinden şikâyet edebilecek yegane insan padişahtır. Aynı zamanda hem herkesten üstün, hem herkesten aşağı bir vaziyette bulunan padişah istediği gibi bir evlilik yapma yetkisinden bile mahrumdur.” (S. 122).
Eski Romanya Başbakanlarından meşhur tarihçi Iorga, onbeşinci asırdan ondokuzuncu asra kadar Osmanlı Devleti’ni gezen seyyahların hatıralarını değerlendirdikten sonra, dürüst bir tarihçi vicdanıyla şu hükmü veriyor:
“Bugün Doğu’nun son derece geniş sahalarıyla hıristiyan Batı’nın birçok zengin eyaletlerine hakim olan Osmanlı cemiyetine demokrasi zihniyetinin hakimiyeti ilk günlerinden itibaren hiçbir fasılaya uğramadan devam etmiştir.” (Les voyageurs français dans l’Orient européen, Paris 1928, s. 44)
“Osmanlı ülkesinin hiçbir tarafında halktan üstün sayılabilecek beylerle asilzâdelerden oluşmuş hiçbir yüksek tabaka, yahut soylular sınıfı yoktur.” (Chalcondyle, Histoire générale des Turc, Paris, 1662)
“Osmanlı memleketini gezerken, bütün insanların eşit olduğunu ilân eden İslâm kanununın dürüstçe uygulanışı karşısında derin düşüncelere daldım.” (James Baker, Turkey in Europe, Londra, 1877)
Osmanlı toplumu kendine öz güveni yüksek, moralli ve umutlu bir toplumdur. Yenilse bile umutlarını yitirmemekte, mağlubiyetin kendisinde bir aşağılık duygusu oluşturmasına izin vermemektedir.
“Harp talih işidir, kaderdir, başarı ve başarısızlık ebedi değildir” anlayışı içinde başarıdan şımarmayan, başarısızlığa ise teslim olmayan sağlam bir karaktere sahiptir.
İstanbul incelemeleriyle tanınan İngiliz yazar Georges Young, bu karakteristiği şöyle bir cümle ile özetliyor, diyor ki:
“En fakir Türk köylüsü bile kendini Ermeni bankeriyle Rum tüccarından üstün görür.” (Constantinople, Paris, 1934)
Bunları derleyip toparlarsak...
1. Osmanlı bir “Töre Devleti” kurmuştur. Başta Padişahlar olmak üzere, kanun-u kadim, özetle “töre”, herkesi bağlar. Hiç kimsenin kudret ve kuvveti “mutlak” değildir. Özellikle padişahlar denetim altındadırlar ve kanunlarla törelere uymak zorundadırlar.
2. Padişahlar savaş ve barış ilanı hakkından bile mahrumdurlar. Bunun için ulemanın onayını almak zorundadırlar. (Sultan Dördüncü Mehmed, Macaristan savaşını erteleyememiştir).
3. İsrafa ve sefahate meyleden padişahlar, ulema fetvasıyla halledilir. (Tahttan indirilir) Avrupa’daki gibi istibdat ve mutlakıyet yoktur, insanlık vardır.
4. Osmanlı Devleti, insan, hayvan ve bitkiye yönelik hizmetler üreten büyük bir hayır kurumuna dönüşmüştür. Padişahlar bu büyük hayır kurumunun garsonlarıdır!
5. Yükselme devrinde padişahların şeyhülislâmları görevden alma yetkileri yoktur, ama şeyhülislâmlar padişahları azletme yetkisine sahiptirler.
6. Osmanlı devlet sistemi, pek çok yabancı düşünürün tetkik ve tescilinden geçtiği üzere “mutlakıyet” değil, insanı merkez alan ve insana değer veren, bugünkü anlayışa yatkın demokratik bir yapıdır.
Maddeleri sıralamayı ve karşılaştırmayı yarına bırakalım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.