Ellerindeki parayı bir satsalar, kriz biter de...
Tamam, dünyanın belli yerlerinde ekonomik kriz var. Daha doğrusu, “küresel kriz var” diyorlar, biz de inanıyoruz. Nasıl krizse, onlar ağlayıp söylemezken, onlar adına bizde ağıtlar yakılıyor, figanlar ve fırtınalar koparılıyor.
“Komşuda pişer bize de düşer” mantığından hareket ederek böyle yanıp yıkılsak diyorum ama komşularımızda ekonomik kriz yok ki, en fakir komşumuzda bile bizdeki kadar yangının üstüne körükle giden yok. Onlara göre en çok güvenilen ülke biziz.
Büyüklerden birinin geçenlerde açıklaması vardı. Diyordu ki, “Biz 2010’da hedeflediğimiz kârı, 2008 yılında yakaladık.” Bu nasıl krizse, hem hedeflerindekini 2 yıl öncesinden yakalıyorlar hem de bas bas bağırıp, toplumu belirsizliğe sürüklüyorlar.
Krizden en çok bu ve benzeri firmalar şikâyet edip hükümeti köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Hükümet de bu ciyaklamalara prim vermiş olsa yapacakları ilk iş ne olacak? Bu adamlardan para satın almak olacak.
Geçmiş iktidarlar her kriz söyleminde malum çevrelerin masasına oturup para satın alıyordu. Parayı veren düdüğü çalıyor ve hükümetlerin yerine onlar iktidar olarak devleti yönetiyorlardı. Daha yedi sekiz yıl öncesine kadar devleti esasta kim yönetiyordu?
Bu konuda bir başka iddia da şu: “Malum paralı çevreler, ABD ve Avrupa ülkelerindeki kâğıtlara büyük miktarlarda para yatırdılar. Para yatırdıkları tahviller de kriz sebebiyle çarçur olmaya başlayınca, IMF’yi devreye sokarak, dışarıda batırdıkları parayı, Türkiye’nin garantisine aldırmak istiyorlar.”
İşte esas bu iddianın üzerinde herkesin durması gerekir. Hatta hükümetin dışarı giden paralar konusunda bilgisi varsa, açık etmeli ve kamuoyu ile paylaşmalıdır. Ağalar, beyler, yurt içinde yatırım yapmak yerine dışarıdan tahvil satın alsınlar, sonra da bankaları batınca, paralarını devlet garantisiyle bizim cebimizden ödetsinler.
Geçmiş iktidarlarda, özellikle de 28 Şubatçıların iktidarlarında bu yoğurdun bolluğunu bir hayli gördük ama millete yoğurdun suyu bile kalmamıştı. Adamlar yoğurt kaplarını jiletle kazıyarak, halkın sırtından yine kazanmışlardı.
Ne yazık ki, bu kriz söylemlerinde olan dar gelirli ücretlilerle küçük ve orta ölçekli esnafa oluyor. Küçük ve orta ölçekli esnaf zor durumda kalıyor. Neden zor durumda kalıyor? Çünkü insanlar kriz mazeretine sığınarak elindeki var olan parasıyla borcunu ödemediği için zor durumda kalıyor.
Oysa küresel krizden en az etkilenecek olan ülkenin Türkiye olduğunu Dünya Bankası söylüyor, IMF söylüyor ama birileri; “Kriz bizi fena vuracak” diye bezirgânlık yapıyor. Dış kriz Türkiye’yi zora sokmuyor. Her ehli insaf sahibi bunu bilir. Yalnız parası olduğu halde kriz söylemlerinden dolayı borcunu ödemeyen, alacağını tahsil edemediği için de iş yapamayan ve işçi parasını ödeyemeyen esnafı iç kriz fena vuruyor.
Büyüklerin krize girdiğine inanmak mümkün değil ama küçüklerin küresel krizi bahane ederek krize girdiklerini her yerde görebilirsiniz. Özellikle asgari ücretli veya geçim standardına yakın maaşlı kesimin işi gerçekten çok zor.
Söz krizden açılmışken ve dar gelirlilerden söz etmişken, bir küçük örnek vermek isterim. İstanbul’da en iyi yenilip içilecek ve dinlenilecek mekânlar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal tesisleridir. Ben de güvenilir olması hasebiyle bu tesislere giderim.
Belediyenin sosyal tesislerinde hem belediyenin personeli çalışır hem de taşeron firmanın elemanları çalışır. İlgili taşeron firma kimdir, necidir bilmem, günahlarını da almak istemem ama bu firmanın elemanları krizi en iyi yaşayanlardan. Çünkü daha Ekim ayı maaşlarını önceki güne kadar alamamışlardı, bugüne kadar aldılar mı bilmiyorum.
Belediyenin nakit sıkıntısı yaşadığını sanmıyorum. Diğer belediye çalışanları az ya da çok maaşlarını alırken, taşeron firmanın elemanlarının ücretlerini alamadıklarını Şehr-i Emini Sayın Dr. Kadir Topbaş’a hatırlatarak bir krizin çözülmesine yardımcı olmak isterim. İlgili firmaya belediye herhalde zamanında parasını ödemiştir veya ödüyordur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.