İşte bir maarif inkılabı taslağı...
Önce zihin açıcı iki aforizma:
Birinci aforizma: Okumak’tan maksat, bilmek değil, olmak’tır. Bilmek, İlim yolculuğunun, olmak’sa Hikmet yolculuğunun meyvesidir.
İkinci aforizma: Kuru bilgi, zihni dondurur, kalbi durdurur, ruhu soldurur...
Bize zihni açacak ilim, kalbi arındıracak irfan, ruhu kanatlandıracak hikmet pınarları gerek...
Bu yazıda, bir hadis-i şerif üzerinden nasıl bir “maarif” sistemi inşa edebileceğimizin özlü bir şekilde yol haritasını vereceğim, sütunlarını dikmeye çalışacağım...
Burada çok özlü bir şekilde yazacaklarımın, kitapta (Fütûhât-ı Medeniyye’de) uzun uzadıya işlendiğini hatırlatmakla yetineyim yalnızca.
İLİM, İRFAN, HİKMET SÜTUNLARI: MAARİF İNKILABININ YOL HARİTASI
Gazâlî’nin Cevâhirü’l-Kur’ân başlıklı son dönemine, olgunluk devrine ait kitabında okumuştum:
“Âlim” diyordu Gazâlî, “aslında avam’dır”.
Bir anda irkildiğimi hatırlıyorum bu kısacık ama kitaplar dolusu mânâ yüklü hikmetli cümleyi okuduğumda.
Nasıl yani, diye soracak oldum kendi kendime; ama hemen model insan karakterlerini hatırlayınca, zihnimde şimşekler çaktı, yerimden fırladım, “eyvallah üstad!” diyerek...
Tasavvuf fikriyatımızın ve hayatımızın üç mertebeden oluşan model insan tasnifi ve tarifi vardır.
İlk sırada, “avam” yer alır.
İkinci sırada “havass”.
Üçüncü sırada ise “havassü’l-havass”. Model insan tipolojimizin zirvesidir bu.
Bunlar, sırasıyla ilim, irfan ve hikmet yolculuklarına denk gelir.
Gazâlî, en temel düzemde ilimle uğraşan kişiyi “avam”, irfan’la hemhâl olan kişiyi, havass; hikmet mertebesine ulaşan kişiyi ise “havassü’l-havass” olarak tarif ediyordu.
İLMİYLE AMEL EDENE HİKMET LÛTFEDİLİR...
Burada hem zihnimizi hem de önümüzü ve ufkumuzu açacak, insanlığın insanca bir hayat sürdürmesini mümkün kılacak yegâne yol haritasının sütunlarıyla karşı karşıyayız.
Bizim geleneğimizde, tefekkür tarihimizde, kişi, irfan mertebesine vasıl olmak için önce ilim talim eder.
İrfan mertebesi, ilmin amele dönüştürülmesi, hayata aktarılması, kişinin kendisinin ve muhitinin hayatında karşılık bulması için gayret sarfedilmesi sürecidir.
Kişi, ilmini, irfan’la amele dönüştürdüğü zaman, bilgi, kuru bilgi olmaktan kurtulur, kurucu, koruyucu ve hatta kurtarıcı bilgiye dönüşmeye başlar.
Önce kişinin kendisi için geçerlidir bilgi’nin kuru bilgiden kurtarılıp, kurucu, koruyucu ve kurtarıcı kuşatıcı bir bilgiye dönüşmesi, dolayısıyla hayat hâline gelmesi.
Hikmet mertebesi, Rahmet Peygamberi Efendimiz’in (sav), “kişi, ilmiyle amel ederse, Allah (cc), o kişiye bilmediklerini de öğretir / lûtfeder” diye buyurduğu, bu son aşamaya tekabül eder.
Eğer AK Parti hükümetleri, bize, bu ilkeler ışığında, sadece bizim değil insanlığın önünü açacak yeniden Gazâlî, Râzî gibi ilim adamları; İbn Arabî, İmam Rabbânî gibi irfan adamları; Yunus, Mevlânâ, Fuzûlî, Sinan, Itrî ve Şeyh Galip gibi hikmet adamları yetiştirmemizi, bunun için de pergelin sâbit ayağını İslâm’a basacak, pergelin hareketli ayağıyla bütün dünyalara, bütün medeniyetlere, bütün düşünce, sanat ve bilgelik birikimlerine açılmamızı sağlayacak köklü, güçlü ve özgüveni yüksek bir “maarif sistemi”nin her düzeyde tohumlarını ekecek esaslı bir işe imza atmış olsaydı, hem kendi geleceğimizi kurtarırdık hem de insanlığa umut ışığı olurduk.
Biz, hakikate teslim olmuş insanlar, vâkî olanda hayır vardır, diye inanırız.
O yüzden şikâyet etmek yerine, bir hikâye, bir gelecek inşa edecek zorlu ama umut dolu yolculuğun yapıtaşlarının neler olduğunu göstermekle ve elimizden geldiğince bu yapıtaşlarını hayata geçirecek kısa, orta ve uzun vadeli adımlar atmakla mükellefiz karınca kaderince...
KURU BİLGİ, BİLİNCİ LİNÇ EDER...
Batı’da bilim tavan yaptı: Genetik mühendisliği ve yapay zekâ transhumanizm olarak tanımlanan robotların, makinaların hayatımıza çeki düzen vereceği ruhsuz bir dünyanın eşiğine doğru sürükleniyor insanlık...
Bilgi’yi, kişinin kendini, dünyayı, doğayı, eşyayı, hakikati bilme, idrak etme yolculuğu olarak değil, doğaya ve insana hâkim olma saldırısı olarak gören Batı uygarlığı, gelinen noktada, araçların amaçların önüne geçtiği, hayatın anlamını yitirdiği, orman kanunlarının güç üreten teknolojik silahların tehdidiyle dünyayı cehenneme çevirdiği bir çıkmaz sokağın eşiğine getirip bıraktı hepimizi.
Bilim, düşünemez, demişti büyük düşünür Heidegger.
Bilim araçtır çünkü.
Aracı, amacın önüne geçirirseniz, insan düşer, düştüğü yerden de kalkamaz kolay kolay.
BİZ BESMELE’Yİ ÇEKELİM, RAHMET TECELLÎ EDECEKTİR...
İşte tam da Gazâlî’nin “âlim”i “avam” olarak gördüğü, irfandan, hikmet’ten nasibini almayan kuru bilginin, kör bilinç ürettiği, kör bilincin bilincine insanı linç ettiği, dünyayı çölleştirdiği bir cehennemin ortasında, bizim inşa edeceğimiz ve insanlığa hediye edeceğimiz muhkem ilim, irfan ve hikmet sütunları üzerinden geliştireceğimiz hakikat medeniyeti tasavvuruna insanlığın ekmek kadar su kadar ihtiyaç duyduğu bir zaman diliminde, daha fazla geç olmadan bu üç sütun üzerinden kendi kuşatıcı ve kucaklayıcı, hayata anlam ve ruh katıcı, insanlığın zihnini ve ufkunu açıcı o muazzez ve leziz maarif modelimizi adım adım hayata geçirmek boynunuzun borcudur.
İnsanı insanın kurdu yapan seküler-kapitalist saldırının inşa ettiği Darwinyen orman kanunlarının bütün insanlığı eşiğine sürüklediği cehennemden çıkaracak, insanı insanın kurdu değil, insanı insanın yurdu, umudu ve ufku olarak gören hakikat medeniyetinin maarif sisteminin tohumlarını model okullarla hayata geçirmek için kollarımızı sıvamak zorundayız...
Biz niyetlenelim, besmeleyi çekelim, rahmet tecellî edecek, tohum toprağa düşecek ve meyve verecektir Allah’ın lütfu ve keremiyle.
O yüzden her zaman söylediğim -affınıza sığınarak bir kez daha paylaşma ihtiyacı hissettiğim- şu cümleyle bitireyim yazıyı: Eğer 10 yılda, gelecek 100 yılın tohumlarını ekemezsek, yok olmaktan kurtulamayız.
Vesselâm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.