Evin sakinleri (2)
Anadolu’nun küçük bir köyünde ebeveynleri ile birlikte yaşayan üç çocuk… Ayşe, Ziyşan ve Zeynep… Zeynep ailenin en büyük çocuğu… Üç çocuk sabah namazını baba ile birlikte kılar ve güne dua ile başlarlar. Anne kahvaltıyı erkenden hazırlamıştır, hep birlikte sofraya oturur ve uzun uzun sohbet ederler. Baba her gün bir ayet okur ve çocuklarına açıklar. Zeynep her sabah babayı soru yağmuruna tutar ve ondan makul cevaplar bekler. Baba sabırla cevap verir ve işe giderken çocuklarına sarılır, onlar için dua eder.
Zeynep okul çıkışı kardeşlerini de alır, birlikte eve gelirler. Evin bahçesinde biraz oynar, burada çiçeklerle meşgul olur, evin kedisiyle ilgilenirler. Zeynep evin kedisi ile arkadaş gibidir, onun kendisini anladığına inanır.
Akşam baba eve geldiğinde ailenin tüm fertleri sofrada bir araya gelir ve günlük sohbetlerini yaparlar. Zeynep okulda neler yaptığını anlatır, babaya her zaman olduğu gibi sorular sorar. Yemekten sonra dualar yapılır ve baba çocuklarına her akşam birkaç sayfa kitap okur, onları düşünmeye, akıllarını kullanmaya ve hakikat üzere yaşamaya teşvik eder.
Zeyneplerin evinde televizyon pek açılmaz. İnternet ihtiyaç haricinde kullanılmaz. Zeynep’in köyde çok sayıda arkadaşı vardır. Onlarla birlikte vakit geçirir, kalan vakitlerde de anneye yardımcı olur. Zeynep’in en büyük hayali gelecekte iyi bir öğretmen olmaktır. Anne-baba ise çocukları üniversite çağına geldiğinde onların özlerine yabancılaşmalarından korkmaktadırlar. Fakat bundan sonra ne olacağını şimdiden kestiremeyiz.
İslam kültüründe ev, fertleri bir araya toplayan ve onlara dayanışma ruhu kazandıran bir mekân olarak görülmüştür. Ev, fertlerin duygu ve düşüncelerinden eser taşımaktadır. Günümüzde ise ev deyince lüks eşyaların, şaşalı araçların sergilendiği boş ve ruhsuz mekânlar akla geliyor. İçeri girdiğinizde göz alıcı renklerle, fahiş paralarla alınmış eşyalarla karşılaşıyorsunuz. Artık evdeki her işi sizin yerinize araçlar yapıyor. Evde her türlü elektronik ürün mevcut… Fakat evin huzuru yok. Evde yaşayan fertler aile içi ilişkileri renklendiren ve evi huzurlu kılan sevgi, paylaşım, fedakarlık ve empati gibi değerlerden uzak yaşıyorlar. Sanki her biri farklı bir dil ve ülkeye sahipler... Aralarındaki bağ çoktan kopmuş… Ne anne çocuğunu çocuk gibi ne de çocuk anneyi anne gibi görebiliyor. Evi huzur ve sükûnete ulaştıracak yaşanmışlıklardan hiçbir eser yok burada. Duvarlar ıssız… Duvarlar ruhsuz… Duvarlar sevgisiz. Evin içinde yer alan eşyalar ne kadar şaşalı olursa olsun burada içiniz sıkılıyor, boğuyorsunuz ve kendinizi dışarı atıyorsunuz. İnsanların iç dünyalarındaki mutsuzluk, yalnızlık ve sevgisizlik evin duvarlarına güçlü bir dalga gibi çarpıyor. Evin tavanı çökmüş, her yerden hüzün sızıyor. Ev tıpkı sakinleri gibi içine aldığı her şeyi dışarı atmak ve ıssız bir vadiye çekilmek istiyor. Biz ise evin huzurundan ve burada yaşayan fertlerin görevlerinden söz ediyoruz. Biz evin içindekileri kaybettiğimiz gün aslında evi de kaybettik. Fakat farkında değiliz. Ne acı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.