Türkiye için ABD ve AB tek hedef olabilir mi?
Türkiye-AB Zirvesi’nin yankıları medyaya farklı şekillerde yansıdı. Bu farklı yansımaları iki ana başlık altında ele almak mümkün. İlki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’nin Türkiye’ye yönelik tavrına karşı dile getirdiği eleştiriler ve ilişkilerin düzelmesi için dile getirilen 7 şart ya da beklenti, ikincisi tüm eleştiri ve beklentilere rağmen hâlâ, “Tek hedef AB üyeliği” olduğunun vurgulanması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’ye, “Gelin işbirliğini geliştirelim” çağrısı Türkiye’nin beklentilerini ifade ediyordu. Bu beklentiler ise şöyle sıralanıyordu:
-Vize serbestîsinin bir an evvel yürürlüğe girmesi,
-Terör konusunda afakî ve dayanaksız eleştiriler değil, Türkiye’ye bu konuda güçlü destek verilmesi,
-Kıbrıs’ta doğal kaynaklara dair mekanizmaya Türklerin de dâhil edilmesi,
-Gümrük Birliği anlaşmasının bir an evvel güncellenmesi,
-Karayolu taşımacılığındaki sıkıntılara çözüm bulunması,
-Mülteciler konusunda maddi destek için verilen sözün tutulması,
-Türkiye ile AB arasında güvenin tesisi için somut adımların atılması.
Yukarıda sıraladığımız hususlar Türkiye-AB zirvesinde ilk defa dile getiriliyor değil. Yıllardan beri bu talepler tekrarlanır ama AB tarafından hiçbir adım atılmış değildir. Böyle olunca söz konusu taleplerin bir kez daha dile getirilmiş olmasının fazla bir anlamı kalmıyor. Özellikle de AB ülkelerinin Türkiye’nin terörle mücadelesi karşısında sergiledikleri tavrın düşmanca olduğu açıkça görülüyor. Böyle olunca hâlâ, “Tek hedef AB üyeliği” şeklinde açıklama yapmanın mantığı olabilir mi? Çünkü böyle bir yaklaşım; siz bize ne kadar kötülük yaparsanız yapın, verdiğiniz sözleri tutmayın ama bizim için AB üyeliği vazgeçilemez hedeftir anlamına gelmez mi? Böyle olunca tüm olumsuzluklara ve dışlamalara rağmen ille de sizinle birlikte olacağız tavrı karşı taraftan saygı görmemize zemin hazırlayabilir mi? Kaldı ki, böylesine ısrarcı tavır bizleri arsız âşık konumuna düşürmez mi? Kısacası, AB’den bugüne kadar gördüğümüz olumsuz ve düşmanca tavra rağmen bu ısrarcılık Türkiye’ye pazarlık imkânı verebilir mi? Hâlâ AB kapısında beklememizi gerektiren toplumun bilmediği bir sebep mi vardır? Var ise bunun toplum ile paylaşılması gerekmez mi?
Türkiye’nin bir türlü çözüme kavuşturamadığı sorunları AB ile de sınırlı değil. Benzer sıkıntılar farklı bir boyutta ABD ile de yaşanıyor. Suriye’de Menbiç konusunda sergilenen ikircikli tutum, birbirini tutmayan açıklamalar ister istemez toplumun ABD’ye güvenini sıfırlıyor. Bunun yanında parası karşılığında geçmiş yıllarda almak istediğimiz Patriot füze sistemlerini vermedikleri için Rusya’dan S-400 füze savunma sistemlerini almak için harekete geçilmesi karşısında, “Rusya’dan S-400 alırsanız F-35 vermeyiz” şeklinde ABD Kongresi’nden sesler yükselmesi, bir başka ifadeyle aba altında sopa gösterilmesi de sadece AB ile değil ABD ile de ilişkilerimizi gözden geçirmemizi zorunlu hale getiriyor. Tüm bunlar ülkemizin yeni bir dünyanın kurulması için harekete geçmesini zaruri kılıyor. Bu gerçeği görerek İslam Birliği’ni oluşturmak ülkemizin üzerine düşen bir vecibe haline geliyor. Bu gerçek görülmez, yediğimiz bunca kazık ve dışlanmaya rağmen hâlâ ABD stratejik müttefik, AB üyeliği tek hedef olarak takdim edildiği sürece Türkiye beklentilerini bulamayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.