Sahafnâme
Kültür, devamlılık ister. Bizde dağılmayan kütüphane, parçalanmayan koleksiyon nadirdir. Bu acı akıbetten kurtulan pek azdır. Yılların emeği ve fedakârlığı birkaç gün içinde yok olup gider.
Edebiyatçı, tarihçi, akademisyen, devlet adamı. Bir tereke sadece kitaplardan oluşmaz. Mektuplar, notlar, fotoğraflar, vesikalar, yarım kalmış eserler. Yani koskoca bir ömür.
Bu terekelerin ‘millî birikim’ olduğunu da söylemeliyiz. Dönemlerini en iyi onlar yansıtır.
Kültür-Sanat, esas olarak kitap ve dergiler üzerinden ilerler. Sahaflar, bu yolculuğun hafızalarıdır. Muhafaza etmenin ilk şartı hafıza değil midir?
Bu yazıya başlamadan evvel vesikalık bir fotoğrafı uzunca seyrettim. Taşlıtarla şairi Mahmut Kuru’dan eleştirmen Celal Çumralı’ya “baktıkça hatırla, hatırladıkça bak” diye imzalanmış (1958). Şimdi ikisi de yok. Tam altmış yıl sonra fotoğrafa ben bakıyorum.
***
İyi bir sahaf, aynı zamanda özel merakları olan kişidir. Aldığı her şeyi elden çıkarmaz, kendine de ayırır.
İyi bir sahaf, asla fırsatçılık yapmaz. Öncelik, maddî açıdan daha güçlü olanda değil, hak edendedir. Kaynakların uygun adreslere, doğru insanlara ulaşmasını sağlar.
İyi bir sahaf, mahremiyeti özenle korur. Vefat eden kişiyi zor durumda bırakacak, onunla ilgili olumsuz kanaat uyandıracak bilgi ve belgeleri paylaşmaktan kaçınır.
İyi bir sahaf, yayıncılık tarihini ayrıntılı biçimde bilmelidir. Kitaplar, dergiler, yayınevleri, hatta münasebetler. Hangi el yazısı kimindir, tanımalıdır.
İyi bir sahaf, unutulmuş olanı bulur ve hatırlatır. Sadece günümüze ulaşan değil, ulaşamayan isim ve eserlerle de ilgilenir. Bunu vazife bilir.
Kitaplar büyük ve büyülü bir dünyadır. Bu dünyanın arkeologları ise sahaflardır. Hakiki sahaf, maddî değerden ziyade manevî kıymete bakar.
***
Bu yaşıma kadar birçok kitapçı ve sahaf tanıdım. Bende tesir uyandıran, iz bırakan birinci isim Emin Nedret İşli oldu. Onun gönlümdeki yeri yüksek ve derindir. İşini severek yapan insanların verdiği itimat duygusu her daim muhteremdir.
Nedret Bey, meslek hayatına 1978 yılında başlıyor. İlkbaharda, Enderun Kitabevi’nde. Kırk, ne güzel bir duraktır.
Kırk yıl içinde neler görmüş, yaşamış. Hatıralarının hatırı sayılır bir kısmını yazdı, yazıyor. Tecrübesini paylaşmak konusunda ketum davranmıyor. Bizde, bilgiyi ilgilisinden kaçırmak kusur sayılır.
Sahaf Emin Nedret İşli, bugüne kadar birçok önemli ismin kütüphanesini almıştır. Said Maden, Şevket Rado, Macit Gökberk, Fethi Naci gibi. Hakkaniyetli eleştirmen Fethi Naci’nin odalar dolusu terekesinden kitap seçme mutluluğuna erişmiştim. Böyle sevinçli zamanlarımız fazladır. Bir örnek daha: Cemal Süreya’nın ilk kitabı Üvercinka’nın kapak tasarımı Said Maden’e aittir. Süreya’dan Maden’e imzalı bir Üvercinka.
Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri İbrahim Naci Dilmen’in terekesi mesela. Eski insanların disiplinli dünyalarını yansıtan bir toplam.
Tiyatrocu Mücap Ofluoğlu’nun kitaplığından Edip Cansever imzaları çıkacağını kim tahmin edebilir? Böyle sürprizler.
***
Elimde emek mahsulü bir kitap var: Sahafnâme. (Kırmızı Kedi Yayınevi) Yazarı Emin Nedret İşli. Sevgiyle yazılan ilgiyle okunur. İki yüz on sayfalık bu kitabı mola vermeden okudum. ‘İyi niyete ve bilgiye dayalı emek, her zaman makbuldür, muteberdir.’
İlk izlenimim: Nedret İşli, üslup meselesini halletmiş. Bilgi ve düşüncesini okunaklı bir şekilde yazıya dökebiliyor.
Yaşanmışlık, kurgudan daha etkileyicidir. Fotoğraflar, resimler, mektuplar eşliğinde ilerleyen sayfalar, coşkun ırmaklara benzer. Sizi alıp götürür.
Sahafnâme’ye birçok isim misafir olmuş. Nahid Sırrı, Cahit Sıtkı, Halit Ziya Uşaklıgil, Feridun Fazıl Tülbentçi, Reşat Ekrem Koçu, Hüsamettin Bozok, Hakkı Tarık Us, Orhan Veli, Nazım Hikmet ve daha nicesi. Kalıcı işler yapmış, mühim eserler vermiş kimi edebiyatçılar hep aynı akıbete maruz kalmış: Maddî imkânsızlık. Özellikle ömürlerinin sonlarına doğru daha fazla sıkıntı yaşamışlar. Kitapta yayınlanan bazı mektuplar bu durumu dokunaklı bir şekilde gözler önüne seriyor.
Sahafnâme, sayısız güzelliğe evsahipliği yapıyor. Hangi birini yazalım? En iyisi kitabı temin edip okumak, yaşamak.
Eseri okuyup bitirdikten sonra yeniden anlıyoruz: “Eski, hiç eskimeyendir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.