Kürt Krizi Yangınına Karşı Bazı Çareler Çözümler
BİRTAKIM gizli ve derin güçler 1984’te Ermeni ASALA hareketini tatil ettiler, onun yerine sözde Kürt, gerçekte ise yine bir Ermeni ve Siyonist hareketi olan PKK’yı çıkarttılar.
PKK sadece bir terör ve savaş makinesi midir? Hayır o çok büyük bir sektördür.
PKK, yüz milyarlarca dolar çapında bir sektördür.
PKK, dünya çapında dehşetli bir uyuşturucu kaçakçılığı ve trafiği demektir.
Yanlış anlaşılmasın, bu kaçakçılık ve trafiği PKK yapıyor demedim. PKK’nın gölgesinde, terörün tozu dumanı içinde birtakım derin güçler yapmıştır bunu.
PKK silah ticareti demektir. Kaçakçılık demiyorum, ticaret diyorum. Alınan silahların, harcanan cephanenin, muazzam miktardaki savaş araç ve gerecinin ihaleleri var, komisyonları var, başka avantaları var.
PKK savaşının bitmesini birtakım derin güçler kesinlikle istemediler.
PKK Ergenekon demektir.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra bölgedeki Kürt halkına büyük baskılar ve zulümler yapılmıştır. Hapishanelerde dışkı yedirildiğine dair kitaplar yayınlandı.
Bir köy halkına insan pisliği yedirildiği için Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla tazminat ödemeye mahkum edildi.
Sömürgeci derin ve gizli güçlerTürkiye’yi batırmak için her fenalığı ve zulmü yaptılar.
Türkler, Kürtler, diğer etnik çeşitlilikler İslâm kardeşliği bağlarıyla barış içinde birlikte yaşıyorlardı. Dine saldırdılar, Doğu ve Güneydoğu’daki medreseleri kapattılar, halkı ve bilhassa yeni nesilleri dinsiz yapmak için gece gündüz çalıştılar.
Ergenekon’un çocuğu olan PKK din ile mücadele etti.
Güneydoğu’da binlerce köyü boşalttılar, halkını perişan ettiler, bağ ve bahçelerini tahrip ettiler, ahaliyi çil yavrusu gibi dağıttılar, sürdüler.
Milyonlarca vatandaşımızın hayatı bu kasırgalarla alt üst oldu. İşsizlik, sefalet yangınının üzerine benzin döktüler.
Bu halkı ayakta tutan dinî değerleri yıkmaya çalıştılar. Onun yerine miadı dolmuş, fosilleşmiş bir ideolojiyi din gibi empoze ettiler.
Türkiye’yi, saatleri 1930’larda durmuş olan bir zihniyet batırmıştır.
Çözüm yerine çözümsüzlük ürettiler.
Çare yerine çaresizlik ürettiler.
12 Eylül 1980’den sonra Kürt kelimesini kullanmak yasaktı. Sokakta Kürtçe konuşmak yasaktı, “Ben Kürdüm” demek yasaktı. Bu yasaklarla bugünlere geldik. Sonra biraz tâviz verildi ama iş işten geçmişti.
Hanımları başörtülü diye ülkenin Cumhurbaşkanını ve Başbakanını birtakım resmî binalara sokmayan zihniyet o karmakarışık Kürt meselesini nasıl çözecekti.
Güneydoğu kazan gibi kaynarken; ülke iktisadî, siyasî, kültürel yangın ve zelzelelerle kavrulup sarsılırken onlar “Aman irtica, aman başörtüsü...” diye sayıklayıp durdular. Koskoca bir ülkeyi şeytanî kuruntularla mahv ettiler.
Bu durumda, bundan sonra neler yapılabilir?
Tekliflerimi yazıyorum:
(1) Güneydoğuya vergi muafiyeti getirilmelidir. Bazı vergiler tamamen, bazıları kısmen (mesela % 50) kaldırılmalıdır.
(2) O bölgedeki sanayie son derece ucuz elektrik verilmelidir.
(3) Türkiye bütününde, İngiltere’de olduğu gibi tam, yüzde yüz din, inanç, düşünce özgürlüğü ilan edilmelidir.
(4) İslâm medreseleri açılmasına izin verilmelidir.
(5) Tasavvuf tarikatları, mason locaları gibi serbest bırakılmalıdır.
(6) İslâm dini ırkçılığı, kavmiyetçiliği, menfi milliyetçiliği kabul etmeyen evrensel bir dindir.Türkiye’de toplumsal barış ve mutabakatı, İslâm ahlâkı ve kardeşliği ile pekiştirmek gereklidir. Başka hiçbir çimento çeşitli unsurları bir arada tutamaz.
(7) Türkiye, siyaseten, iktisaden, kültür bakımından temiz ve şeffaf bir hale gelmedikçe Kürt krizi çözülemez, her geçen gün daha kötüye gider. Ülkeye temizlik/şeffaflık gelmelidir. Türkiye’nin uluslararası şeffaflık notu, en az 7’ye yükseltilmelidir.
(8) Nakşibendilik, Nurculuk, diğer tasavvufî tarikatlar, klasik ve geleneksel dinî eğitim teşvik edilmeli, desteklenmelidir. 1950’lerde Doğu ve Güneydoğu bölgesinde binlerce köyde medreseler vardı. Birtakım beyinsiz İslâmcılar bunların kapatılmasına sebep oldu. Bunlar canlandırılmalıdır. (1958-59’da Erzurum’da yedek subaylık yaptım. Erzurum müftüsü Sadık Efendi, devlete ait il özel idare binasında, ikindi namazından sonra medrese dersleri okutuyordu...)
(9) Bütün Türkiye’ye adalet, insaf getirilmelidir.
(10) PKK, krizin sebebi değil, neticesidir. Krizin sebepleri bilinmeli, çareler ve çözümler bulunup hayata geçirilmelidir.
Bu kriz kolonyalist ve militarist metodlarla çözülmez.
Aydınsız Toplum
Söylediğin ve yazdığın her şey doğru olmalı lakin her doğruyu söylemek doğru değildir.
Aydın olmanın şartlarından biri de, ya doğru söylemek ya susmaktır.
Türkiye’de kaç aydın vardır acaba?.. On kişi çıkar mı dersiniz...
Doktor, mühendis, hukukçu, gazeteci olmuşlar, kendilerini aydın sanıyorlar, halk da onları aydın zannediyor. Aydın olmak o kadar kolay ve ucuz mu?
Aydın olmanın başka bir şartı muhalif olmaktır. Sadece siyasî muhalif değil, en geniş mânasıyla muhalif.
Kirli siyasete ve kirli siyasetçilere muhalif.
Kültür yaldızlı anti-kültüre muhalif.
Sosyal adaletsizliğe muhalif.
Âdiliğe, bayağılığa, rezilliğe, soyguna, talana, hırsızlığa, haydutluğa, rantçılığa muhalif.
Ne kadar kötülük, yanlışlık, eğrilik varsa hepsine birden muhalif.
Kendisine bile muhalif.
Kendini beğenmiş, gururlu, kibirli, azametli adam veya kadın hiç aydın olabilir mi?
Aydın sanılan hamları sen aydın mı sanırsın?
Ben kendimi aydın mı sanıyorum?.. Hayır, bendeniz sadece okur-yazar bir Türkiyeliyim. Yemin etsem başım ağrımaz, her gün yazarım ve okurum.
Türkiye’nin yeterli sayıda gerçek aydına ihtiyacı var.
Bırakın şu yalakaları, yağcıları, pohpohçuları, hakkınız var efendimcileri. Onlar aydın değil. Çünkü onlar muhalif değil.
Şu rüzgar fırıldağı adamı aydın sanıyorsanız size acırım.
Aydın, kalemini ve vicdanını ne satar, ne kiralar.
Köpekler kemik yalar, aydınlar köpek değil ki, kemik yalasınlar.
Türkiye’de on aydın var mıdır diye sormuştum. Kaç kişilerse onlara kürsü verilmez. Aydınımsılar onları bir kaşık suda boğmaya çalışır.
Aydın hak bellediği yolda tek başına gider.
Bir aydın bir milyon moloz adama bedeldir.
Aydını olmayan toplum karanlıkta kalmıştır.
Aydınlar!.. Neredeyseniz zuhur ve huruç edin artık...