Adaleti Sağlamak İçin
Şüphesiz Allah... insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir. (Nisa Suresi, 58)
Uluslararası ‘prosedür’e göre adalet, maddi gücü elinde bulunduran azınlıkların uyguladığı bir sistem bugün. Gerçek adalet ise insanlar arasında ırk, dil, din gibi ayrımlar gözetmeyen, güçlülerin değil haklıların üstün olduğu bir sistemdir.
Toplumların genelinde çıkarlar adalete üstün geliyor. Mağdur durumda kalan insan hemen adaletten dem vuruyor, ancak kendisi de yeri geldiğinde adalet yerine çıkarlarını ayakta tutuyor. Bu şekilde davranan insanlar toplumda çoğunluğu oluşturdukları için de, adalet soyut bir kavram olarak yaşanmaya devam ediyor.
Adaletin gerçek anlamda uygulanabilmesi için duyguların, aklın ve vicdanın önüne geçmediği, hakkı çıkarlarına tercih edebilecek üstün ahlâka ihtiyaç var; Kur'an ahlâkına. Kur’an ahlakı insanlar arasında kesinlikle ayrım gözetmeden, yalnızca haktan yana, gerçek bir adaleti emreder. Her şeyi hakkıyla gören, her şeyin içini dışını bilen, her şeyden haberdar ve tüm işleri hikmetli ve adaletli olan Allah, inananlara, kendi aleyhlerinde dahi olsa adil olmalarını buyurur:
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)
Dünyada bugün yoğun bir adalet arayışı var ancak insanlar aradığını bulabiliyor mu? Bu sorunun cevabı bugün için “hayır”. Ancak geçmişte adaletin tam da olması gerektiği gibi yaşandığı bir dönem vardı. Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) adil bir liderdi ve onun adaleti ayakta tutan uygulamaları günümüze ışık tutmaya devam ediyor.
Örneğin, Peygamberimiz (asm)'ın hazırladığı Medine Vesikası, Necran Hristiyanlarıyla yapılan anlaşmalar, Hristiyan ve Musevi kabilelere verdiği emannameler bunun en önemli kanıtlarıdır.
Peygamber (asm), Hıristiyan olan İbn Harris b. Ka'b ve dindaşlarına yazdırdığı anlaşma metninde;
"Şarkta ve Garpta yaşayan tüm Hristiyanların dinleri, kiliseleri, canları, ırzları ve malları Allah'ın, Peygamber'in ve tüm müminlerin himayesindedir. Nasraniyet dini üzere yaşayanlardan hiç kimse kerhen İslam'a icbar edilmeyecektir. Hıristiyanlardan birisi herhangi bir cinayete veya haksızlığa maruz kalırsa Müslümanlar ona yardım etmek zorundadırlar" maddelerini yazdırdıktan sonra: "Ehl-i Kitap ile ancak en güzel yöntemlerle mücadele edin...(Ankebut, 29/46) ayetini okur. (İbn Hişam, Ebu Muhammed Abdulmelik, (v.218/834), es-Siretü'n-Nebeviyye, Daru't-Turasi'l-Arabiyye, Beyrut, 1396/1971, IV/241-242; Hamidullah, el-Vesaik, s.154-155, No.96-97; Doğu Batı kaynaklarında birlikte yaşama, s.95)
Peygamberimiz (asm) Mekke’de her düşünceden, her ırktan, her inançtan insanla görüşmüştür. Bu çaba Medine'de de sürmüş, Hristiyan ve Musevi din adamlarını da İslam'a davet etmiştir. Onun Medine’deki uygulamaları, farklı ırklara, dinlere ve dillere sahip insanların bir arada huzur içerisinde yaşayabileceğini kanıtlaması bakımından son derece önemlidir.
“Onun barış ve sevgi davetçisi olduğunun en büyük delillerinden biri kendisinin yazdırdığı ilk metnin bir barış sözleşmesi olmasıdır. Peygamberimiz (sav)’in hazırlattığı ve İslam tarihindeki ilk anayasa olan Medine vesikası, tarihteki demokratik ve çok sesli anayasanın ilk ve en mükemmel örneğidir. Günümüzde hiçbir demokratik sistem, Peygamberimiz (sav)’in yürürlüğe koyduğu Medine anayasası gibi bir düzeni getirememiş ve hiçbiri bunu Peygamberimiz (sav)’in uyguladığı şekilde uygulayamamıştır.
Yazılı olarak Medine devletinin ilk anayasasını teşkil eden bu sözleşme ile Peygamberimiz (sav); çeşitli ırk, din ve kabilelerden oluşan bir şehir topluluğuna, Arabistan yarımadasında daha önce hiç görülmemiş demokratik ve barışçıl bir yapıyı getirmiştir. Sözleşmeye göre herkes hiçbir baskı olmadan istediği dini, inancı, siyasi ya da felsefi seçimi yapmakta özgürdür.
Medine sözleşmesinin birlik ve beraberliğin, şefkat ve sevginin, dostluk ve barışın çekirdeklerini içerisinde barındıran çok önemli bir tarihi belge olarak kabul edildiği bir gerçektir… Müslümanlar, Peygamberimizin üstün ahlakını kendilerine örnek alarak tüm insanlara karşı aynı adaletli ve merhametli tavrı göstermekle sorumludurlar. Bu kişi Musevi, Hıristiyan, Budist, putperest veya ateist olabilir. Neye ve kime inanırsa inansın, ya da hiçbir inancı olmasın Allah'ın emrettiği bu adil ve dürüst tavırlar kaçınılmaz olarak her birinin üzerinde çok olumlu etki uyandıracak, kalbinin İslam'a ısınmasına vesile olacaktır.” (*)
Müslümanların, Musevi cenazesi geçerken ayağa kalkan, Mescid-i Nebevi'de Hristiyanların kendi ibadetlerini yapmalarına izin veren, kendisini ziyarete gelen Hristiyanların oturması için abasını çıkarıp altlarına seren Peygamberimiz (asm)'ın sünnetine uygun davranmaları gerekir.
Ancak Allah'ın adaletini düşünürken kesinlikle bir insanın adalet anlayışıyla kıyaslama yapılmaması gereklidir. Çünkü insan istek, zaaf ve tutkularına uyabilir, duygusallığa kapılabilir, yanlış hükümler verebilir. Allah ise asla yanılmayan ve asla unutmayandır. O, her insanın ruhuna tam anlamıyla hâkimdir. En adaletli hüküm verecek olan O’dur.
Allah adalet yapanların en hayırlısıdır. O'nun düzeni tüm kâinatı kuşatır. O, her şey gibi zalimleri de hakkıyla görendir. Yapılan tüm kötülükler, hazırlanan tüm tuzaklar karşılığını asıl yurt olan ahirette bulacaktır. İnsanların yaşamları boyunca işledikleri tüm fiiller kesinlikle Allah'ın adaletine göre değerlendirilecektir. Zulüm yapanların zulümleri elbette karşılıksız kalmayacak, iyi tek bir söze bile mükâfatı verilecek, hiç kimse hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar bile haksızlığa uğratılmayacaktır. Allah sonsuz adaletinin tecellisini kullarına ahirette sonsuza kadar gösterecek, kullarının arasını hak ile ayıracaktır.
Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.