Çocuğunuzu seviyor musunuz?
Hastahanede dünyaya gelen bir çocuğa doktorlarımız ve yardımcıları çok dikkatli davranarak mikrop bulaşmaması için, doğumhanenin temizliğine, banyosuna, giydirilen elbiselerine çok çok dikkat ederler.
Dünyamızdan mikrop kapmasın diye de bazı aşılar yaparak evine gönderirler.
Biz Müslümanlar da dünyaya gelen bu çocuğun gönlüne manevi mikrop bulaşmasın diye kulağına ezan okuruz.
İleride sosyal hastalıkların en tehlikelisi “En büyük filan” sloganıyla zehirlenen ve insanın insana tapınması, kul olmasını sağlayan hastalığın önünü kesmek için “Allahü ekber/En büyük Allahtır” diyerek Ezan aşısı yapıyoruz.
Çocuk, onu dünyaya getiren anne ile babanın bile malı değildir.
Onun için İslâm hukukuna göre çocuk alınmaz, satılmaz.
Her doğan insanın ses tellerinin, parmak çizgilerinin farklı olduğu gibi karakter yapıları da farklı olduğundan hiçbir insan diğer insanın görüş kalıbına göre dökülmeye zorlanamaz.
Baba ile anne, kendi gözünü kendi yavrusuna veremediği gibi görüşünü de vermemelidir.
Göz veren kim ise, görüşü de göz verenin doğruları belirlemelidir.
Gözümüzün yağını her an Allah verecek, birileri de gelecek ve “Benim görüşüm doğrultusunda hareket edeceksin” diyecek. Olmaz öyle şey.
Çocuğun doğduğu güne kadar annenin göğüslerinde süt bulunmazken çocuk doğduğu gün anneye süt de veriliyor.
Bu bilgiden hareketle çocuklarınıza “Okumazsan aç kalırsın” demeyiniz. “Okumazsan cahil kalırsın” deyiniz.
Cahilliğin tehlikesinin açlıktan daha kötü olduğunu anlatınız.
Ayağının altındaki altın madeni, elmas madeni çalındığı için açlığa mahkum edilen Afrikalının zararı ancak kendisinedir.
“Allah üçtür” diyecek kadar cahil kalan ve o üçün yetkilerini de onların elinden alıp dünyayı yalnız kendisinin yönetebileceğine inanan kapitalist cahil yöneticilerin zararı bütün dünyayadır.
Milyonlarca insanı öldürüyorlar, binlerce bankayı batırıyorlar, batanların intiharına sebep oluyorlar.
Rızkı Allah verir. Tıpkı dünyaya gelen çocuğun sütünün o gün gönderildiği gibi.
Yeterki Allah’ın tabiat yoluyla verdiği rızık, insanlar tarafında gasp edilmesin, kapitalistler tarafından çalınmasın.
Çocuğun dişleri çıkınca anne sütü kesilir.
Bedenin gıdası için el ve dişin gayreti gerekir.
Ama anne ve babanın sevgi sütü anne ve babanın ölüm gününe kadar devam eder.
Anneler ve babalar! Ne yaparsanız yapın çocuğunuzla aranızdaki yaş farkını kapatamaz veya açamazsınız.
Siz, yirmi yaşında iken çocuğunuz doğsa aranızdaki yaş farkı hep yirmidir.
Altmış yaşına gelseniz yine de aranızdaki yaş farkı yirmidir.
Bu tarafından bakarsanız çocuklar, “Ben artık büyüdüm” demeye hakkınız yok.
Ama doğduğunuzda anneniz sizden yirmi kat büyükken, siz kırk yaşına geldiğinizde anneniz sizden yarım kat büyük oluyor.
Eeee siz de büyümüşsünüz ama annenin sevgi sütünü emmeye hala muhtaçsınız.
Ölünce kabirlerine sizi çeken ne?
Çocuklarının istikbali için anne ve babalar, kendi güçleri oranında ellerinden gelen her şeyi yaparlar ama birçok anne ve baba istikbalin sınırını kısa tutar.
Çocuğunuzun istikbalini seksen seneyle kısıtlamayın.
Bu dünyada saçının teline zarar gelmesini istemediğiniz, parmağının ucuna ateş değse ciğerlerinizin yandığı yavrularınızın iki dünyasında da yanmaması için gayret gösteriniz.
Çocuklarınıza gücünüz oranında organik gıdalar vermeye çalışıyorsunuz.
Sun’i/yapay gıdalardan uzak tutarak kanser gibi hastalıklardan uzak durmalarını istiyorsunuz.
Peki, sun’i/yapay fikirlerle zehirlenmelerine nasıl izin veriyorsunuz?
Tabiatı yaratanın tabii gıdalarını arzu ettiğinizden daha fazla tabiatı yaratanın sözleriyle gıdalanmasını da sağlamalısınız.
Okulda öğretmeni bir yanlışlık yapsa da çocuğunuzun yüzüne tükürse yeri yerinden oynatıyorsunuz.
Müdüre ve basına haklı olarak şikayet ediyorsunuz da o körpecik beyinlere başkalarının beyin salgısını taşıma usulüyle dökerek kirletenlere karşı niçin tepki göstermiyorsunuz?
Yoksa yavrunuzu sevmiyor musunuz?
Seviyorsanız istikbalinin sınırını sonsuz olarak tutunuz ve Yaratanın koyduğu kurallara göre tabii ve ilahi gıdalarını veriniz.