Put Kırmak Tarihte mi Kaldı?
Ramazan bir eğitim ayı idi bizler için. Bir disiplin ayı. Bize her zaman yapmamız gereken ibadetlerimizi her an hatırlatan bir ay.
Alışmıştık ki, terk ediyor bizi.
Sonra dönüp bakacak; ne etki bırakabildim diye.
Bu da bir imtihan. Bakalım Ramazandan öğrendiklerimizi yılın öbür aylarına yayabilecek miyiz?
Nefsimizin hevasından kurtulup özgür bırakabildik mi ruhumuzu?
Kurtarabildik mi kalbimizi?
* * *
Rabbimiz bizi uyarmak için şöyle buyuruyor:
“Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allâh’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?” (Câsiye, 23)
Rasûlullah (sav) Efendimiz de çok önemli bir hayat tarzına işaret ediyor:
“Sâde yaşamak îmandandır.” (Ebû Dâvûd, Tereccül, 1/4161; İbn-i Mâce, Zühd, 4.)
* * *
Hayatını İslam’ı öğrenmeye, öğretmeye ve yaymaya adayan, fıkhı, helal ve haramı en iyi bilen sahabilerden Muaz bin Cebel (ra) de şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz siz, sıkıntıların fitnesiyle imtihan edildiniz ve sabrettiniz. Yakında sevinçlerin fitnesiyle de imtihan edileceksiniz. Hakkınızda en çok korktuğum şey, altın bilezik takınan Şam’ın ince örtüsünü ve yemen kumaşını giyinen, zengini yoran, fakirden de bulamayacağı şeyi isteyen kadın fitnesidir.”
* * *
Her devrin imtihanı, fitnesi, putu farklı… İşte asrımızın fitnesi lüks, putları da süs ve israfın kol gezdiği evler ve insanlar...
Kimi her sezon çıkacak moda elbiseleri kendine ilâh edinmiş; kimi çeşit çeşit yaptığı, zenginlerin davet edilip fakirlerin ancak resmine baktığı sofraları kurmayı kendine ilâh edinmiş.
Kimisi çocuğuna tapar olmuş, kimisi güzelliğine…
Herkes, kendisini sahip oldukları ile yüceltmeye çalışmış. Eşyayla eksiklerini makyajlamış, kusurlarının servetle örtüleceğini düşünmüş. Hâlbuki bunların hepsi, insanın kalbindeki boşluğu ve sapmayı gösteren birer işaretten başka bir şey değil ki!..
* * *
Peygamber Efendimizi ve ashâb-ı kirâmı yücelten şey, onların döşemeleri, mobilyaları, kat kat elbiseleri, saymakla bitiremedikleri ayakkabıları, övüne övüne sergiledikleri paraları, evleri, bahçeleri, eşyaları değil ki!..
Onlar, bu fânî dünyanın bütün âlâyişini silip atmışlar kalplerinden… İnsanın iç dünyasına kök salan, orayı büyük bir puthâneye çeviren dünya bağlarını, sevgilerini silmişler gönüllerinden…
Elbette onlar da dünyada yaşamış, ihtiyaçları kadar yemiş, içmiş, giyinmiş; ancak hiçbir zaman bunları bir övünme vesilesi hâline getirmemiş. Aksine en küçük bir meyilden, en küçük bir bağlılık ve alâkadan, aşırı sevgi ve yüceltmeden ölesiye korkmuşlar, titremişler. Asgarîyi tercih etmişler. Fakir olduklarından değil; zenginliği, övünmeyi, kibri terk ettiklerinden.(Halime Demireşik, Gelin, Kalplerimizdeki Putları Devirelim, Şebnem Dergisi Haziran-2016)
* * *
Bu hayat bir kere veriliyor insana. İkincisi olmayacak. Tekrarı mümkün değil. Bir gün Allah’ın huzurunda bunun hesabı verilecek.
Elbette Allah Teâlâ’nın “el-Afüvv” olduğunu biliyoruz. Yani kullarının günahlarını kendilerinde sorumluluk kalmayacak bir şekilde affeden, amel defterinden günahları silen, hatırlayıp da mahcup olmasınlar diye de kuluna o günahı unutturan olduğunu biliyoruz. Ama düşünelim; bu bilgi bizi serseriliğe mi sürüklemeli, saygıya, hayaya, daha duyarlı ve sorumlu yaşamaya mı?
Şeytan bizi bu “af ve mağfiret” ile aldatmamalı. Allah aynı zamanda “intikam alıcıdır” da. “Rahim” olduğu kadar “aziz” olduğunu da hiç unutmamak gerekir.
* * *
Bu yaşadığımız günler hayatımızın son demi, ömrümüzün son faslı olabilir. Öyle ya, ölüm her an gelebilir. Sevgili Peygamberimiz (sav)’in tavsiyesi de “sabaha çıkarsan akşamı, akşama çıkarsan sabahı bekleme” şeklindedir. Tûl-i emel bizi helak etmesin ne olur?
Artık hayatımız ihlas ve samimiyetin, Allah Teâlâ’nın dinine teslimiyetin, özellikle de riyânın, gösterişin ve hevâya ittibanın olmadığı bir hayat olsun. Önce kalplerimiz, sonra evlerimiz, daha sonra da sosyal hayatımız her an abdest ile temizlensin, paklansın!
Gelin bir kere daha niyet edelim riyâsız bir Müslüman olmaya! Bütün ömrümüzü ihsan kıvamında yaşamaya! Her an ihlas ve samimiyet sınavında olduğumuz bilinciyle son nefese hazır olmaya!
Rabbimiz, muvaffakiyet lütfeyle…