Güzel Türkiye
Sanat hayatın bir parçasıdır. Sanatsız hayat eksiktir. Sanat, insanın olduğu her yerde görülmelidir. Sanat sadece zenginlerin, meraklıların, koleksiyonerlerin ilgilendiği bir konu haline gelirse kültür güdükleşir, topallamaya başlar, toplum sarsılır ve çirkinleşir.
Evlerin mimarisinde, iç dekorasyonunda mutlaka sanat güzellik olmalıdır.
Yollardaki otomobiller dizayn bakımından sanatlı olmalıdır.
Bir fakir evinde bile sanat olmalıdır.
Kaba tahtalardan yapılmış bir sedir, tahtaların kaba sabalığı örtülerle kapatılmış, duvar yastıkları... Bu sedir pahalı bir koltuk takımından daha sanatlı ve güzel olabilir. Olur demiyorum, olabilir diyorum.
Evlerimizin, ofislerimizin duvarlarında sanatlı görsel malzeme bulunmalıdır. Zenginler orijinal eser asarlar, orta halliler ve fakirler bunların ucuz replikalarını... Hepsinde de sanat ve güzellik vardır.
Müslümanların giyim kuşamları sanatlı olmalıdır.
Sanatsız binalardan oluşan bir şehir felakettir.
Okullarda genç nesillere sanatlı, güzel yazı yazması öğretilmelidir. Sekiz sene ilköğretim, dört sene lise okumuş, yazısı eciş bücüş. Böyle bir eğitimi ben ne yapayım?
Türkiye büyük çoğunluk itibariyle güzel insanlar ülkesi olmalıdır.
Bir İslam toplumunda insanlar yaşlandıkça güzelleşirler.
Dünyanın ileri, medeni ülkelerinin liselerinde estetik dersleri okutuluyor; bizde şimdi böyle bir ders var mı bilmiyorum.
Osmanlılar kabristanlara, mezarlara bile hüzünlü bir güzellik verebilmişlerdir. Bir de şimdiki mezarlıklara bakınız.
Çocuklarımızı, genç nesilleri güzeli, güzellikleri seven; çirkinliklerden rahatsız olan kimseler olarak yetiştirmeliyiz.
Osmanlı’nın çok güzel bir mimarisi varmış. İstanbul, Bursa, Edirne Camileri... Kervansaraylar, medreseler, taş mektepler...
Yıllarca önce merhum hattat, müzehhip, ressam İsmail Hakkı Altunbezer’in kızının, Üsküdar Çiçekçideki evine gitmiştim. Salonda üstadın eseri, büyük boy yağlıboya bir dilenci portresi asılıydı. Üstü başı eskiydi ama sarığı sakalı bakışları şahaneydi. Dünün gedaları bugünün şahlarından daha güzelmiş.
Her çirkin bina, her kötü dekorasyon, her çirkin davranış, her ahlaksızlık dolaylı da olsa bir şiddettir. İnsan, farkında olsun veya olmasın rahatsız olur.
Tebessüm bir güzelliktir. Nezaket, kibarlık, incelik güzelliktir. Selamlaşmak güzelliktir. Hâl hatır sormak... Helva pişirip komşulara göndermek... Güzel okunan ezanlar... Büyüklere saygı, küçüklere şefkat... Toplu taşıma vasıtasında yaşlılara yer vermek... Güzellikler saymakla bitmez tükenmez ki.
Büyük şehirlerimizde güzel parklar, korular, bahçeler, havuzlar göller olmalı. Çirkinliklerden bunalan insanlar zaman zaman oralara iltica etmeli. Dev bir kestane ağacının altındaki bankta oturuyorsunuz, kuşlar çok yakınınıza geliyor simidinizden bir parça ufalayıp onlara atıyorsunuz. Mutluluk veren bir güzellik...
Ağaçtan bir sincap iniyor ona doğru bir fındık atıyorsunuz, yıldırım gibi koşup kapıyor ağaca tırmanıyor.
Artık İstanbul’un bazı yerlerinde papağanlar yaşıyor. Onların yaşadığı bahçelerde korularda seslerini duymak bile bir zevk.
Vaktiyle dünyanın en güzel şehri olan İstanbul’u ne hale getirdik. Eski camiler, tarihi binalar olmasa mamur bir harabe... Betonistan.
Dünyada nüfusuna oranla en fazla çay içilen ülke Türkiye’ymiş. Çay tek başına bir güzellikler manzumesidir. Çayın kendisi, bardağı, tabağı, kaşığı güzel olmalı. İçenler güzel içmeli. İçerken güzel konuşmalı. Siz gıybetin, kötü sözlerin en güzel bir çayı bile bozduğunu biliyor musunuz?
Televizyon kanallarında niçin güzellik dersleri verilmiyor.
Ormanların, dağların, vadilerin, tarlaların güzelliklerini görebilmek için şehirden bir saat uzağa gitmek gerekiyor.
Eski güzel binalar yıkılmış, yerlerine beton ucubeler dikilmiş.
Kırsal kesimdeki evlerin bahçelerine, kapılarına, cephelerine, balkonlarına niçin renkli çiçekler açan tırmanan bitkiler dikilmiyor?
Para aslında çirkin bir şeydir. Bütün kötülüklerin, çirkinliklerin anasıdır. Lakin eskiler altın gümüş bakır sikkelere bile harika güzellikler nakşedebilmişler. Şimdiki kâğıt ve madeni paraları güzel bulmuyorum.
Kâsede içilen çorba daha lezzetli, daha faydalı oluyormuş. Çirkin sanatsız bir çay bardağı ile güzel bir çay bardağı bir olur mu?
Müslüman iyi insan doğru insan güzel insan demektir. Hem ben Müslümanım diyor, hem de bir sürü eğrilik yamukluk çirkinlik sergiliyor. O ne biçim bir Müslüman’dır?
Zaman zaman okuyoruz. Zavallı bir yayaya çarpıyor gaza basıp kaçıyor. Ne büyük çirkinlik...
Birbirlerinin tepesine kova kova çamur döken kavgacı gazeteciler politikacılar sahte aydınlar... Çirkin insanlar.
İnsan “beyefendi yanılıyorsunuz... Müsaade ederseniz sizi uyarmak istiyorum...” üslubuyla da tartışabilir.
Medeni güzel insanlar hilm, nezaket, kibarlık, incelik sahibidir.
Hoyratlıkla, gılzetle, kırıcılıkla, sövüp saymakla, kalp kırmakla, terzil etmekle güzellik olmaz.
Toplumun büyük bir kısmına linç kültürü hâkim olmuş... Holiganlık... Militanlık... Fanatizm... Bu toplum bunca kötülükle nasıl ayakta duruyor?
Son yüzyıl içinde bazı şehirlerimizin isimlerine sıfatlar ilave ettik: Gaziantep... Şanlıurfa... Kahramanmaraş... Keşke Türkiye’yi de, bütünüyle Güzel Türkiye yapabilsek.
***
Birkaç çirkinlik örneği:
Kırsal kesime pikniğe gitmek, dönüşte oturduğumuz eğlendiğimiz mekânı çöplük gibi terk etmek.
Lokantada yemek yediğimiz masayı yangın yerine çevirmek.
Cep defterimizden hoyratça bir sayfa kopartıp üzerine bir not yazıp vermek. (Sayfanın üç tarafı düzgün kesilmiş, kopartılan kısmı fare yemiş gibi...)
Birtakım Müslüman hanımların gökkuşağı gibi alaca bulaca rengârenk allı pullu zilli davullu zurnalı klarnetli acayip kıyafetlere bürünmeleri.
Camilerde cuma hutbesi okunurken cep telefonuyla meşgul olmak.
Camiden çıkarken ayakkabı rafından aldığı pabuçlarını yere sessizce koymayıp, yukardan pat diye atmak, böylece ses kirliliğine sebebiyet vermek.
Cami avlularındaki iğrenç, öğürtücü WC reklâmları.
Ezanların, hoparlörleri yüz desibel haykırtarak okunması.
Cami vaazlarında ve hutbelerinde gramer üslup edebiyat vurgu hataları yapılması.
Birtakım önemli muhterem kişilerin ulanlıbee’li, ünlemli konuşmaları.
***
Güzelliğin, güzelliklerin, güzel şeylerin, sanatın tedavi edici tarafı da vardır. Bunu biliyor musunuz?