Hak ettikleri ödülü alamayan kadınlar
Kadınların iş hayatına katılması farklı çevreler tarafından hâlâ tartışılıyor. Bazı kesimler bunun aile içi sorunlara sebebiyet verebileceğini savunup, “Kadının olması gereken yeri evidir” vurgusu yapmaktalar. Bazıları ise kadının çağın getirdiği değişimlere uyum sağlaması ve hayatın her alanında yer alabilmesi gerektiğini savunuyorlar. Elbette kadının en etkin görevi çocuğun eğitimi olmalı ve bu desteklenmelidir. Zira cennet ehli çocuklar yetiştirebilmek için kadınlarımızın vakitlerinin büyük çoğunluğunu onların eğitimine ayırmaları gerekir. Fakat günümüzde annelerin çoğu çocuklarını kreşe ya da bakıcıya terk edip işe gidiyor ve onlarla yeterince vakit geçiremiyorlar. Anneden yoksun büyüyen çocukların sorunları sık sık gündeme getiriliyor ve kadınlar yerden yere vuruluyor. Peki, onlara yaşamlarının en kritik döneminde çocuklarını neden bakıcıya terk edip gittikleri hiç soruldu mu? Sanmam… Bizim insanımız muhatabını anlamaya çalışmaz buna kafasını dahi yormaz eleştirir ve işin içinden çıkar.
Doğru… Kadının asli yeri evi, çocuklarının yanıdır. O bilgi birikim ve duyarlılığı ile evin düzenini sağlayan ve çocukları terbiye edip hayata hazırlayan etkin bir bireydir. Ancak onun evi ve çocukları için harcadığı vakitler ve burada yaptığı fedakârlık en yakınları tarafından dahi takdir edilmemiş aksine küçük görülmüştür. Eşim beni küçük görüp çalışan bir hanıma yönelmeye başladı o yüzden liseyi dışarıdan vermeye çalışıyorum diyen birçok hanım kardeşimi dinlediğimi hatırlıyorum. Ev hanımlığının küçümsenmesi ve çocukları için saçlarını süpürge yapan hanımların eğitimsiz ve niteliksiz olarak görülmeleri ne yazık ki kadını dış dünyaya meyilli hale getirmiştir. Evi ve ailesi için harcadığı emek takdir edilmeyen kadın kendini değersiz ve yetersiz hissetmeye başlamış ve dış dünyada kendini değerli hissedebileceği bir mecra aramaya koyulmuştur. Çalışıyorum, para kazanıyorum, kendime bakıyorum düşüncesi ile benliğini bir yere koymaya ve güvensizliğini iyileştirmeye çalışmıştır. Bu savunma şekli elbette doğru değildir, marazi bir durumdur. Ancak bütün gün evlerinde yoğun iş temposuyla çalışan kadınlarımızın takdir edilmeye ihtiyaçları olduğu gibi hakları da vardır. Çalışan kadının kişilik erozyonuna, değer kaybına uğraması elbette bir sorundur ve bu sorunu kadın kendi çabalarıyla çözüme götürmelidir. Kadın ayrıca zaruret olmadığı sürece hiç olmazsa yaşamın ilk yıllarında çocuğu ile daha fazla vakit geçirmelidir. Fakat bizler onu yerden yere vururken neden çalışıyorsun diye sorma ihtiyacı dahi hissetmedik. Oysa değişen şartlar ekonomik güçlüleri de beraberinde getirmiş ve kadın ister istemez eve katkı sağlamak zorunda bırakılmıştır. Helal çerçevede gerçekleştiği sürece kadının eşine ekonomik katkı sağlaması bir dayanışma örneğidir. Zira ekonomik güçlükler aile bütçesini o kadar zorluyor ki, tek maaşla geçinme imkânı bırakmıyor. Sorun olan kadının aile bütçesine katkı sağlaması değil… Sorun olan kadının çocuğunu yaşamının en kritik döneminde annesizliğe terk etmek zorunda kalmasıdır. Sorun olan yaptığı iş kayda değer görülmeyen ve sürekli aşağılanan kadının dışarıda kendini takdir edecek bir mecra aramaya koyulmasıdır. Sorun olan hak ettiği takdiri elde edemeyen kadının bütün ilgisini görüntüsüne adaması ve aslı değerlerinden ödün vermeye başlamasıdır.
Sorun olan dış dünyaya açılan kadının ahlak ve maneviyat ölçülerine riayet edememesidir. Elbette bütün bunlar sadece kadının sorunu değil aynı şekilde erkeklerin de sorunudur. O yüzden sorunu ortaya koyarken adil ve tutarlı olmak zorundayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.