H.Celal Güzel

H.Celal Güzel

Güler misiniz, ağlar mısınız?

Güler misiniz, ağlar mısınız?

Sevgili okuyucular, adalet ve yargı çok ciddi bir iştir. Bir devlet ve toplumda en hassas şekilde işlemesi gereken mekanizma yargıdır. Yargı dışındaki kurumlar tarafsızlıklarını kaybedebilir ve hatâ yapabilirler. Halbuki yargıda taraflılığa ve hatâya yer yoktur.
Türkiye’de son birbuçuk yıllık dönemde Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Başsavcılığı ve Danıştay’ın peşin hükümlü, siyasi, ideolojik, taraflı ve tamamiyle hatâlı tasarrufları, yargı erkini yıpratmış ve ne yazık ki itibarını da büyük ölçüde zedelemiştir.
Abdurrahman Bey dokunulmaz mıdır?
Efendim, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, AK Parti’nin kapatılması hakkında dâva açıyor. Hazırladığı iddianamedeki 400 iddianın 370’i, Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararında reddediliyor. Yani, Yalçınkaya’nın iddialarının sadece yüzde 7,5’u haklı, yüzde 92,5’u ise haksız bulunuyor.
‘Ne var bunda? İddiaların tamamı da reddedilebilirdi’ demeyiniz. İşin asıl korkunç olan tarafı, reddedilen 370 iddianın internet sitelerinden ve medyadan apartılıp, üstelik tahrif edilerek iddianameye konulduğunun tespitidir.
Bu dâvanın açılması ve aylarca gündemin başında tutularak iktidar partisinin kapatılmaya çalışılması, Türkiye’ye neler kaybettirmiştir, hiç düşündünüz mü?.. Türk ekonomisinin 2007’nin başından beri geçirdiği bâdireler, Amerikan tutulu satış (mortgage) kriziyle ya da daha sonraki küresel finans kriziyle ilgili değildir. Baykal’ın başını çektiği jakobenler, gece yarısı muhtıracıları, yasakçı YÖK ve rektörler, medya provokatörleri, Yargıtay Başsavcısı ve AYM üyeleri, Türkiye’nin ve insanımızın kaybettiği katrilyonların hesabını verebilecekler midir?
Tahrif edildiği ileri sürülen ‘belgelerle’ iddianame hazırlayan Abdurrahman Bey dokunulmaz mıdır, lâyüsel midir? El-cevap: ‘Öyledir’. Zira, bir türlü işletilemeyen sistemimizde, başta cihet-i askeriye olmak üzere, hâkimler, savcılar, üniversite mensupları ve bürokratlar dokunulmazdır. Lâkin, 550 adet günah keçisi parlamentere ‘Vurun abalıya!’ demeye devam ederiz.
Başsavcılığın açıklamasıyla olmaz; Yargıtay Başsavcısı hakkında soruşturma yapılabilmelidir.

Hukuk ciddi bir iştir
Efendim, tarih boyunca en ciddi meslek hukukçuluk, en itibarlı kişiler de hukukçular olmuştur. Beşik ulemasıyla yozlaştırılmadan önce Osmanlı’da yargıçlar, padişahı bile yargılama yetkisine sahiplerdi. Bugün ABD’de hukukçu olabilmek için evvelâ dört yıllık bir yüksek öğrenim görmek, daha sonra yedi yıllık hukuk fakültesinden mezun olmak gerekir.
İngiltere’deki açık çeklerle dolaşın efsanevi hâkimler, İtalya’daki devlet teşkilâtını sarsabilen savcılar, bir zamanlar bizdeki hukuku ve adaleti namusu kabul eden dürüstlük timsali yargıçlar, adaletin ve nizamın teminatı olmuş, toplumun gerçek kahramanlarıdır.
Demokratik ülkelerde hâkimler, demokrasinin ve hürriyetler rejiminin en büyük teminatıdır. Anglo-Sakson ülkelerinde seçimle gelen hâkim ve savcılarla, gittikçe Kıta Avrupası’na da yayılan jüri sistemiyle halkın adalete katılımını sağlayan modern uygulamalar, hukukun ve adaletin itibarını daha fazla arttırmıştır.
Artık ‘hukuk devleti’ anlayışı yeterli olmamış, ‘hukukun üstünlüğü’ne geçilmiştir. Ne yazık ki bu ilke, Türkiye’de, ‘hukukçunun üstünlüğü’, ‘hâkimler hükûmeti’, yani ‘jüristokrasi’ olarak algılanmıştır.

Güler misiniz, ağlar mısınız?
Yargı kararları, matematik ve mantık temelli olmalıdır. Yargıcın kendi peşin hükümlerine dayalı, yoruma açık kararlar, herşeyden önce mantığa aykırıdır.
AYM’nin, AK Parti’nin lâikliğe aykırı bulduğu 30 adet konuşma, düzenleme ve eylemine baktığınızda, eğer bir nebze mantığa ve insafa sahipseniz dehşete düşersiniz. Kısaca sıralayacağım şu ‘lâiklik dışı’ (!) eylemlere bir bakınız:
1. Başbakan: ‘Kişiler lâik olmaz’. (Zira kişilerin inançları ve inançsızlıkları vardır. Bu söz herkes tarafından yıllardır tekrarlanmaktadır).
2. Başbakan: ‘Lâiklik din değildir’. (Peki o halde sizce din midir?)
3. Başbakan: ‘Kuran öğrenilmesine neden mâni oluyoruz?’ (Çünkü, bu zihniyet Kuran’ı lâikliğe aykırı görüyor).
4. Başbakan: ‘Başörtülüyü devlet okuluna sokmuyorsunuz, bırak bari özelde okusun’. (Başörtülüye eğitim hakkı savunulduğu için lâikliğe aykırı bulunmuştur).
5. Başbakan: ‘Başörtüsü hem milletin hem kurumların ortak sorunu’. (Başörtüsüne ‘sorun’ dediği için).
6. Başbakan: ‘Kızlarım başlarını örttüğü için Türkiye’de okuyamadılar; biz ailece mağdur olduk’. (Bu lâfın neresi yanlış ve lâikliğe aykırı?)
7. Başbakan: ‘Ülkemde özgürlük anlayışı yok’. (Olsaydı, bu saçma sapan iddialar gerekçe kabul edilir miydi?)
8. Başbakan: ‘Başörtüsü konusunda ulemanın görüşü’. (Dini inançla ilgisi kastedilmiştir).
9. Başbakan: ‘Bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar’. (Başbakan ’ın Danıştay kararını eleştirisi).
10. Başbakan: ‘Velev ki başörtüsü siyasi simge olsun, suç kabul edebilir misiniz?’ (Siyasi simgenin suç kabul edilmesi, sadece dikta rejimlerinde olur).
11. Başbakan: ‘Eşim başörtülü, Cumhurbaşkanlığı’nda takamıyor’ (Yani şimdi Cumhurbaşkanı suç mu işliyor? Başörtüsü lâikliğe aykırı mıdır?)
12. Başbakan: ‘Gerilim taraftarı olsam, o meydanlarda 10 katını biz toplarız’. (AK Parti’yi kurtaran 12 icraattan birisi, gerekçede bu tutum sayılmış. Siz şu tezada bakınız).
13. Arınç: ‘Lâikliğin yeniden tanımlanması gerekir’. (Bu sözü suç kabul etmek ancak dikta rejimlerine mahsustur).
14. Arınç: ‘Sivil, dindar, demokrat cumhurbaşkanı’. (Özal Düşünce Derneği’nde, halkın Özal’ı nasıl tanımladığını söylüyor).
15-23. maddeler arasında Hüseyin Çelik, İrfan Gündüz, Mehmet Çiçek, Resul Tosun, Selami Uzun, Hasan Kara ve Hasan Balaman’ın lâikliğe aykırılıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan sözleri yer alıyor.
Lâikliğe aykırı bulunan şu ‘düzenlemeler’e ne demeli?
Anayasa’da iptal edilen başörtüsü düzenlemesi, imam hatiplere katsayı kolaylığı, Milli Eğitim Merkezi Sınav Yönetmeliği, Açık Lise Yönetmeliği, Vekil imam ve hatiplere kadro kolaylığı sağlayan yasa...
Bu sözleri ve eylemleri lâikliğe aykırı ve suç kabul edenler, düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti anlayışından zerre kadar nasipleri olmayan kişilerdir.
Bunları lâikliğe aykırı bulanlar, bırakınız hukuku, en ufak bir mantığa dahi sahip olamazlar.
Bu gerekçeler, hukuk tarihine birer kara leke olarak geçecek ve daima ‘yargının sefaleti’ olarak anılacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
H.Celal Güzel Arşivi