Suçüstü hali..

Suçüstü hali..

Kim ne derse desin, Ertuğrul Özkök suçüstü yakalanmıştır. Ticari bir şirket olan Turkcell'i asılsız bir gerekçeyle töhmet altına sokmuştur..

Özkök'e göre "devlet mahallesi baskısı" o kadar muazzam hale geldi ki "Turkcell "gibi bir dev kuruluş bile "Atatürk" filmine sponsor olmaktan vazgeçmiş.

Oysa "Mustafa" belgeselinin konseptini uygun bulmadıkları için sponsor olmamış Turkcell.

Can Dündar bir iş yapmış, beğenen var, beğenmeyen var.

Beğenen parayı basmış sponsor olmuş, beğenmeyen vermemiş, mesele bu.

Özkök, Turkcell'in neden sponsor olmadığını birkaç dakika içinde öğrenebilecek pozisyonda biri.

Böyle yapmıyor da "Turkcell hükümet baskısından sponsor olmadı" diye yazabiliyor.

Meğer Turkcell bir süredir Hürriyet'e reklam vermiyormuş, suçu bu.

Olayın tevil götüren bir tarafı kalmamıştır.

Gazetecilik ahlakına ağır bir darbe indirilmiştir.

"Basın Konseyi" ve "Gazeteciler Cemiyeti" gereğini yapacak mı?

Yapmalılar, aksi takdirde güvenilirlikleri yara alır.

Öte yandan Turkcell olmadık bir sebepten ötürü adeta hedef tahtası haline getirildi.

Birileri çıkıp Turkcell aboneliklerini iptal ederse ne olacak?

Eğer ülkenin en büyük gazetelerinden birinin genel yayın yönetmeni gazetecilik mesleğinin itibarını zedeliyorsa..

Gazetesine, televizyonuna reklam vermeyen şirketlerin ticari çıkarlarına zarar vermek için asılsız gerekçelerle töhmet altında bırakıyorsa..

"Bakın yine Ertuğrul Özkök'ü dillerine doluyorlar" diyecekler diye eleştirmeyecek miyiz?

Ne yani bu 'büyük gazete' baskısına boyun mu eğeceğiz?

Kaldı ki Özkök'ten ne özür ne de özeleştiri geldi.

Tam aksine gazetecilik refleksiyle haberi verdiklerini söylemiş bir tv programında.

'Dinci gazeteler'e veriyormuş ama en etkili mecraya(Hürriyet) ilan vermiyormuş Turkcell.

Neredeyse Türkiye'nin yarısı Turkcell abonesi.

Sanki 'dinci gazeteler'in okurları Turkcell abonesi değillermiş gibi konuşuyor Özkök.

Siz hiç gazetecilik refleksi görüyor musunuz bu örnekte?

Özkök'ün sözkonusu yazısında bir 'haber' görüyor musunuz?

Her gazete kendisine ilan vermeyen şirketleri hedef gösterseydi yüzlerce örnek çıkardı ortaya.

Sızlanma sırası Hürriyet'e gelinceye kadar akşam olurdu.

İşin aslı, Özkök suçüstü yakalanmanın getirdiği bir panik hali sergiliyor.

Hiçbir şey olmamış gibi yapamaz Özkök.

Daha fazla örselenmeden kendini emekli etmeli.

Hem gazetesi, hem de mesleğimiz açısından doğru olur istifa etmesi.

Zira, bu terazi bu kadar sıkleti çekmez

Engels'ciğim, tuhaf şeyler oluyor!

Karl Marx'ın "Das Kapital"ini yayımlama kararı almış İş Bankası. Bildiğiniz gibi Karl Marx, "toplumların tarihi, sınıf savaşımlarının tarihidir" demekle kalmamış, daha 1847'de Engels'le birlikte gizli uluslar arası "Komünistler Birliği"ni kurmuş, ardından "Komünist Manifesto"yu yazmışlardı. Ortada Das Kapital falan yoktu henüz.

Das Kapital'in birinci cildi 1867'de basılabildi. Engels'e göre Das Kapital, dünyada kapitalistler ile işçiler varolduğu sürece, işçiler için böylesine önemli bir başka kitap çıkmayacaktı.

Ne ki Das Kapital üniversite, basın ve aydın çevrelerinde beklenen etkiyi yapmamış. Halil Çelik'in yazdığı "Uluslararası İşçiler Birliği" isimli kitapta aktarıldığına göre Engels takma isimlerle Das Kapital hakkında gazetelerde eleştiriler yazarak üstesinden gelmeye çalışmış bu durumun. Böylece Das Kapital kendisinden söz ettirebilmiş. Marx, burjuva ekonomistlerini, yayın kuruluşlarını Kapital üzerine bir şeyler yazmaya zorlamanın en mükemmel aracı olarak tanımlamış Engels'in bu yaptığını.

Neredeyse bütün tezini kapitalizm ve proletarya arasındaki savaşıma oturtan Karl Marx, ölümünden 125 yıl sonra bütün sosyalizm uygulamalarının iflas etmesinin ardından finans kapitalin de kriz geçirdiği dönemde yeniden isminin gündeme geleceğini düşünmüş müydü?

Bunu bilmiyoruz ama mezarından kalkıp da İş Bankası'nın Das Kapital'i basma kararını öğrenme şansına sahip olsaydı can yoldaşı Engels'e "Dünyada tuhaf şeyler oluyor Engels'ciğim. Bir banka bizim Das Kapital'i yayımlıyormuş, nerede hata yaptık acaba" diye seslenirdi gibi geliyor bana.

Uzun lafın kısası..

Eğri oturalım doğru konuşalım İslam dünyası'nın bugünkü haliyle bir medeniyet yaratması mümkün görünmüyor. Ama zenginlikler yaratılabilir. Körfez ülkeleri petrol zengini ülkelerdir ama kimse kalkıp da bir medeniyetten falan söz etmiyor.. Şan olsun diye dünyanın en büyük gökdelenlerini dikerek, Kâbe'yi iş ve alışveriş kuleleriyle çevirerek medeniyet yaratılabilir mi?

Öyle laflar ediliyor ki, aşırı abartının ve hamasetin örneği.. Medeniyet öyle beş on yılda kurulacak bir şey değil. 'İslam medeniyeti' dediğimizde Emeviler'den Endülüs'e, Selçukluklar'dan Osmanlılar'a uzanan bir büyük süreci kastediyoruz. Yani yüzyıllar sürecek bir gelişmeden söz ediyoruz. Öyle ki başta Endülüs olmak üzere İslam medeniyeti Batı rönesansına yataklık da etmiştir. Hem ilimde, hem fende, hem kültürde.. Mesela Endülüs'teki okullarda Avrupalı prensler okurdu. Osmanlı devletinin haşmeti gözleri kamaştırırdı.. Elbette olan bir şey, yine olabilir, ama bugünkü durumda İslam dünyasının bir uygarlık potansiyeli taşıdığını söyleyemeyiz. Dolayısıyla su olmayan yerde dalga çıkartmaya gerek yok. Lafı uzatmayayım, medeniyet yaratmak için önce büyük fikirler lazım. Bunun için büyük kafalar lazım, var mı böyle kafalar? Genel başkanı yeni değişmiş bir partinin ( Saadet Partisi ) sırtına medeniyet projesi gibi ağır bir yük bindirerek beklentileri köpürtmemeliyiz. Bu da bir vebal çünkü.

Isınmanın maliyeti bu kadar ağır mı olmalıydı!

Kriz Türkiye'yi belki teğet geçti ama yüzde 22.50'lik doğalgaz zammı dar gelirli vatandaşları teğet geçmiyor, tam da can evinden vuruyor. Acaba maliyet bazlı doğalgaz fiyatındaki fahiş artışların kamu kurumlarının BOTAŞ'a olan borçlarını ödememesiyle bir ilgisi var mı? Çünkü böyle bir kuşku epeydir dillendiriliyor. Finansal kriz nedeniyle ham petrol fiyatlarının düşmesine karşın dolar kurunun yükselmesi doğalgaz fiyatlarını olumsuz etkiliyormuş.

Petrolün varili 150 dolardan 70 dolara indi. Bu düşüşün hiç mi olumlu etkisi olmamış. Onu bunu bilmem ama eğer elektrik ve doğalgaz fiyatları bu hızla artmaya devam ederse bir süre sonra maaşların büyük kısmı sadece bu iki gidere ayrılacak. "Ekmek bulamıyorsanız pasta yeyin efendim" misali "doğalgaz pahalıysa ısınmayın birader" diye geçiştirilecek bir durum sözkonusu değil. Yılbaşından bu yana doğalgaz fiyatlarındaki artışın yüzde 60'ı geçtiğini hatırlatırsak espri yapmadığımız anlaşılır. Elektrik, doğalgaz fiyatları ücretli kesimlerin maaşlarıyla dengeli şekilde artsa hadi neyse. Tam aksine büyük uçurum var arada.. Yüksek Planlama Kurulu'nun doğalgaz ve elektrikteki fiyat krizini iyi yönetemediği ortada. Bu durumda bize de "iyi yönetilmediğimiz için iyi yaşayamıyoruz" demek kaldı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi