Herkesin Cumhuriyet'i

Herkesin Cumhuriyet'i

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle, "Cumhuriyet ne zaman herkesin olacak?" başlığıyla bir yazı yazmıştım. Bu yazıya gelen yorumların okunmasını yazıdan daha çok öneririm.

Benim söylediğim, hepimizin bildiği basit bir şeydi. Cumhuriyet erdemdi, ama bir türlü halkın hissesine bu erdemden bir pay düşmüyordu. Cumhuriyet, birilerine aitti ve bu birileri, oluşturdukları tekelle kimseyi Cumhuriyet'in yanına yaklaştırmıyordu.

Söylediğim gibi yazı değil, bu basit hükme dair yorumlar daha önemli. Tayyibe Köksal'ın yaptığı şu yorumu, Cumhuriyet'i dikenli teller ve elde silah nöbet tutanlar arkasında koruyanlar mutlaka okumalı: "... Cumhuriyeti kutlamaktan korktuğumu fark ettim. Ama bu korkuyu kimin bana aşıladığını bilemiyordum. Yazıyı okuyunca anladım. Ben namaz kılan ve başörtüsü kullanan bir bayan olarak cumhuriyetinizi kutluyorum. Huzurlu ve hoşgörülü bir tek Türkiye'de kardeşçe yaşamayı temenni ediyorum."

Bir okuyucudan gelen şu satırlar ise, Cumhuriyet'in neden herkesin olamayacağını açıklıyor. "...Herkesin cumhuriyet için yaptıklarını sorgulaması gerekiyor. Eğer onu suçluyorsanız ortaya koyduklarınızı da açıklamanız gerekiyor. Ne yaptınız cumhuriyet için? Cumhuriyeti cumhuriyet yapan insanlarının niteliğidir. Yönetilen ve yönetenlerinin kalitesidir. Oysa ülkemizde insanların eğitilmemesi ve düşünmemesi için her şey yapılıyor." Evet Cumhuriyet'in sahipleri soruyor: "Ne yaptınız Cumhuriyet için?" Ben şahsen bu soruya şu soru ile karşılık vermeyi tercih ederim: "Ne yapmadık ki?" Cumhuriyet'in sahiplerinden farklı neyimiz var? Hangi fedakârlığı esirgedik?

Yukarıdaki satırlar saygıdeğer bir eleştiri idi. Şu satırlar ise Cumhuriyet'in sahiplerinin dünyasını yalın bir şekilde anlatan bir protesto: "Ne demek cumhuriyet ne zaman herkesin olacak? Ne demek ya? O herkes kim? Vatan hainleri mi?" Evet, "herkes" Cumhuriyet söz konusu olunca "hain" oluveriyor. Demek "Cumhuriyet'e biraz da biz sahip çıkalım, biraz da biz sevelim." dediğimiz zaman "vatan haini" oluyoruz. Zaman Gazetesi'nin "yaftalar" üzerine inşa ettiği reklâm kampanyası meğer ne kadar lüzumlu imiş.

Cumhuriyet Bayramı kutlamalarından anladığım tek şey var. Birileri kafamıza vura vura bizi terbiye ediyor. "Terbiye" kelimesini üzerine basa basa kullanıyorum. Bize bu terbiye yoluyla, neden herkesin Cumhuriyet'ten uzak durması, sahiplerine saygı göstermesi gerektiği anlatılıyor. O kadar sahtelik, o kadar klişe sadece yabancılaştırmaya yarar.

Ordu valisinin köylüleri de davet ettiği Cumhuriyet resepsiyonu, bu yabancılaşmanın eksiksiz bir karikatürü oldu. Elinde şarap kadehi tutan iki köylünün yüzündeki şaşkın ifade, aslında 85 yıllık maceranın özeti. Üzerlerinde, muhtemelen inekleri ahıra koyduktan sonra hiç değiştirmedikleri kıyafetleriyle, ellerinde şarap kadehleri poz veriyorlar. Demek ki Cumhuriyet sadece resepsiyonlarda kutlanabilir. Onun ölçüsü de elinizde şarap (veya rakı) kadehi, ayakta poz vermektir. Cumhuriyet'in herkese ait olması demek, köylülerin de yanık yüzlerinde şaşkın ifadeler, nasırlı ellerinde şarap kadehleri tutabilmeleri olmalı.

Ordu'daki resepsiyondan yansıyan fotoğraflar, Cumhuriyet'in neden herkesin olamayacağını da anlatıyor. İlber Ortaylı'dan Ankara Palas'taki eski Cumhuriyet Baloları'nı dinlemiştim. Arabalardan inen fraklı ve tuvaletli çiftler bir tarafta, karşı kaldırımda Meclis tarafında birikmiş ve sirk seyreder gibi inenlere bakan halk, öbür tarafta. İki taraf da birbirlerine uzaylı gibi bakarmış.

Galiba Cumhuriyet'in özü de bu resepsiyonlar. Sadece seçkinlerin, ileri gelenlerin, imtiyazlıların katıldığı Cumhuriyet resepsiyonları. Ordu'daki fotoğraf bize aykırılığı anlatan bir karikatürden ibaret.

Bu sahteliğin, bu mesafenin, bu yabancılığın olduğu bir ülkeden hangi sorunu çözmesini, hangi başarıyı göstermesini beklersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi