Ne yapardınız?
Farz edelim ki, sizin ahlaki yönünüzü ve ne kadar insan olabildiğinizi ölçen bir araç geliştirildi ve sizden bu tartıya çıkmanız istendi; ne yaparsınız? Ben kendime güveniyorum, insani değerler yönünden tartıyı epey zorlayacağıma inanıyorum mu diyeceksiniz yoksa kendinizi geri çekip kaçmayı mı tercih edeceksiniz?
Eğer ahlaki yönünüzü tartabilecek bir araç geliştirilmiş olsaydı, sizde sonuç ne olurdu? İyilikte, ihsanda, doğruluk ve esenlikte, hak ve adaleti tesis etme noktasında hangi noktada yer alırdınız? Eğer böyle bir tartı olsaydı herhalde vahim sonuçlarla karşılaşırdınız. Hakkaniyet, adalet, erdem, şefkat ve iyilikseverlik yönünden zayıf kalırken bencillik ve ihtiraslarınız bakımından tartıyı zorlayacak duruma gelirdiniz… Ne dersiniz?
Sevgili kardeşlerim unutmayalım ki, Rabbimiz bizi fiziki ya da maddi alanımızla değerlendirmiyor, onun terazisi bizim sadece ahlaki ve insani kazanımlarımızı tartacak. Sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizi belirleyecek ve asli görevlerimizi ne kadar ciddiye aldığımızı gösterecek… O yüzden ahiret yurdunda bedenlerine yatırım yapanlarla ahlaki alanlarına yatırım yapanlar birbirlerinden ayrılacak ve bu dünyada kazandığını zanneden birçok kişi aslında kaybettiğini anlayacak…
Günümüz insanı varoluş mahiyetini sahip olduğu maddi imkanlar üzerinden tanımlamaya çalışıyor. Yaşamla ölüm arasında geçen süreci bir ürün devşirme imkanı olarak değil makam mevki elde etme yarışı olarak görüyor. Ne kadar çok şeye sahip olabilirse hedefine o kadar yakın olduğunu düşünüyor ve kalıcı olanı değil geçici olanı tercih ediyor. Ne acı!
Yaşadığınız mahallede ya da iş ortamında karşılaştığınız kişilerin sizinle kurdukları iletişim sahip olduğunuz imkanlarla ölçülüyor. Kişi sizin nelere sahip olduğunuzu, kariyerinizi, nerede yaşadığınızı soruyor ve varlığınıza maddiyat eksenli bir gözlükle bakıyor. Bu durum sizde sahip olduğunuz imkanlar oranında değer elde edebileceğinize dair bir algı oluşturuyor. Ve siz de zaman içinde o sistemin bir parçası oluyor, insanları maddi alanları ile değerlendirmeye başlıyorsunuz. Yani insan ne kadar çok şeye sahip olabilirse bulunduğu ortamda o kadar etki uyandırabiliyor. Peki, bunun sonucunda ne oluyor. Evrende etkin bir konuma sahip olan insan maddi bir varlık olarak görülüyor ve değerinden kaybediyor. Egosu şişirilen insan asli görevlerini unutup sığ hedefler peşinde koşmaya başlıyor.
İyi bir işe sahip olmak, mutlu bir yuva kurmak, çocuklara iyi bir gelecek hazırlamak isabetli hedefler, ancak icra edilen rollerin merkezinde daima asli değerler yer almak zorundadır. Aksi takdirde yapılan hiçbir iş bizi beşer olmaktan insan olmaya taşıyamaz, bizi kemalat seviyesine ulaştıramaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.