Bu Kadar Strese Dayanılmaz
Bir araya geldiğimizde darbımesele dönüşen şu soruyu sorarız: “Ne olacak bu memleketin hali?”
Ve kendimizi saatlerce stres denizlerinin yaman dalgalarına atarız. Başlarız bizim sebep olmadığımız, çare de olamayacağımız meselelere dalmaya…
Öyle meclislere oturur kalkarız ki, saatlerce konuşmaların içinde hiç ayet geçmez, hadis geçmez, istiğfar geçmez, nasihat geçmez.
Tövbe estağfirullah!
Bunlar bazen aşağıda örneklerini vereceğimiz ciddi meseleler olduğu gibi, bazen de tuttuğumuz bir takımın mağlubiyeti gibi komik sebepler de olabilir. Ya da, evliya ve muttaki mü’minlerin bedduasını almış, bu yüzden asla ve kat’a ıslah olmayacak, fitne ve fesadı durulmayacak olan CHP’yi konuşmak gibi.
Elbette bu konuşmalar birer gizli açık virüs olarak saldırırlar ruhumuza, kalbimize, vicdanımıza…
* * *
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Efendimiz, sıkıntının hastalıklara yol açtığını şu hadisi şeriflerinde buyurmuşlardır:
"Her kimin huyu kötü olsa, kendi nefsini sıkıntıda tutar ve her kimin kederi çok olsa, kendisini hasta eder."
"Çok türlü kaygılanmalar, çok türlü hastalıklar getirir."
"Hak Teâlâ'nın yarattığı mahlûkta kaygıdan daha kötü ve daha şiddetli bir şey yoktur."
* * *
Depresyon, çağımızın en sık rastlanan hastalıklarındandır. Bu hastalığa sebep olan sıkıntı ya da günümüzde sıkça kullanılan deyimiyle stres, pek çok hastalığı beraberinde getirmekte, kanserden kalp hastalıklarına kadar pek çok hastalığa neden olabilmektedir.
Bunun sebebi incelendiğinde, hücreler arasındaki hassas dengelerin sıkıntıdan doğrudan etkilendiği görülmektedir.
Mesela bağışıklık sistemimiz bizi kanser dâhil pek çok hastalığa karşı korumaktadır. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi ancak stresten uzak bir hayat tarzı ile mümkündür. Sıkıntı ve kuruntular olmadığında, lenfositlerimiz enfeksiyonlara, romatizmalı hastalıklara ve hatta kansere karşı daha etkili bir mücadele vermekte ve başarı kazanmaktadırlar.
* * *
Bunu nasıl sağlarız?
Bu kadar yoğun yaşadığımız sistem tartışmaları, siyasi çözüm farklılıkları, yolsuzluklar, adaletsizlikler, gelir dağılımındaki dengesizlik, insan haklarında ihlaller, anarşi ve terör, emperyalistlerin amansız saldırıları, ihanetler, savaşlar, kuraklıklar, depremler, salgın hastalıklar, tabiî felaketler vs.
Bunların birisi bile bütün ruhumuzu allak bullak etmeye yeterken, çağımızdaki gibi topu birden üstümüze gelirse, halimiz nice olur?
Özellikle de bizi aşan, çaresi bizim elimizde olmayan musibetlerle nasıl baş edebilir, ruhi sıkıntılarımızı bünyede hasara sebebiyet vermeden telafi edebilir, giderebiliriz?
Böyle bir şey mümkün mü?
* * *
Evet, mümkün!
Nasıl?
İman, tevekkül ve tefviz-i ümûr ile?
Bunlar da nedir?
İşte asıl sorun burada!
Çağ bu ilaçları unuttu…
* * *
Bu saydığımız ruh tahripçileri için, yaygın değimle stres vurgunları için ilk ve en etkin koruma, en kapsamlı antivirüs, iman, ibadet ve duadır. Allah sevgisine dayalı tevekkül, itimat ve tefvizdir. Bunlar olmazsa olmaz şarttır. Veli şair işi özetlemiş:
Görelim Mevla neyler / Neylerse güzel eyler.
Kuşkusuz Allah’a iman eden, onu tanıyan, isim ve sıfatlarının anlamını bilerek etkisini hisseden, bu yüzden devamlı O’na dua eden, başına gelen her olayın Allah’ın bilgi ve takdirinde olduğunu bilen, musibetlerin ya özel birer imtihan, ya da ahirette kendisine ceza olarak dönecek kusur ve günahlarının dünyada keffareti ve temizlenmesi olduğunun farkında olan, bu yüzden daima tövbe ve istiğfar eden, tevekkül ve dua eden bir mümin, her bela ve sıkıntıdan kurtulacaktır.
Böylece ruh ve beden sağlığını koruyacaktır.
* * *
Yüce Rabbimizin sıkıntıları gideren ve duaya cevap veren sıfatları Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
“Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi'ne dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir İlah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz.”( Neml Suresi, 62)
İyi bir Müslüman olmak şahsi sorunlarımızı bitirir. İslam’ın hâkim olduğu iyi bir dünya kurabilmek ise, bütün insanların sorunlarını çözer. Bundan ötesi ise zaten boş çabadır. Eğer bunu sağlayamıyorsak, bari kendimize gücümüz yetsin de onu kurtarmaya bakalım.
İşte böyle zamanlarda denir; “Gemisini kurtaran kaptan” diye…