Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Zafer inananların olacak ama nasıl?

Zafer inananların olacak ama nasıl?

Geçtiğimiz gün üstat Sezai Karakoç’un, “Biz inanıyoruz ki Müslümanlar eninde sonunda bir araya gelecekler” ifadesine rastladım. Elbette zafer inananların olacak ve Rabbimiz nurunu er geç tamamlayacak, buna inancımız sonsuz. Fakat zaferin gerçekleşebilmesi için uyuyan bilincimizin uyanması, susan yüreklerimizin söz alması ve ellerimizin havaya kalkması gerekir. Zaferin gerçekleşebilmesi için Müslümanların dünyevileşme hastalığından kurtulup kardeşlik ekseninde bir araya gelebilmeleri gerekir. Zaferin gerçekleşebilmesi için İslam toplumlarının, bilim, teknoloji, sanat ve ahlaki değerler noktasında güçlenmeleri ve yol kat etmeleri gerekir.  

Zaferin önündeki en büyük engel İslam toplumlarının duçar olduğu tembellik, rehavet, dünyevileşme ve tefrika hastalığıdır… Müslümanlar bir yandan maddi imkânlar elde edebilmek için her şeyi göze alıp, sahip oldukları değerleri feda ederken diğer yandan etnik ve mezhepsel çatışmalar üzerinden birbirlerini vurmaya devam ediyorlar. Fakat ilginçtir bizler aldığımız her yarada güçlenip harekete geçeceğimiz yerde belli ifadeleri tekrar ediyor ve bu şekilde kendimizi yatıştırıyoruz. “Ceddimiz büyük zaferlere imza attı, Müslümanlar mutlaka kazanacaklar, geçmişte büyük medeniyetler inşa ettik vb.” Tamam söylenen her şey doğru ancak siz ne yaptınız? Bizler ne yaptık? Çocuklarımıza huzur ve sükûnet içinde yaşayabilecekleri bir dünya bırakabildik mi?

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” (Al-i İmran, 3-105).

Küresel kültürün kuşatması altında yaşayan insanlarımız varoluşsal mahiyeti sorgulama ve sorumluluklarının farkına varma noktasında ciddi anlamda sorun yaşıyor. İslam kimliğini geliştirme fırsatı bulamayan fertler kim oldukları ve asli görevlerinin ne olduğu konusunda tutarlı bir yol bulamıyor adeta kimliksizleşiyorlar. Dik bir duruşa sahip değiller, Allah’a tevekkül ve bağlılık noktasında sanıldığından daha da zayıflar. O yüzden her türlü tehlikeye karşı açık hale geliyorlar.

Bizler nedense hatayı sürekli karşı tarafa atfederek yaşadığımız çatışmayı örtmek ve halimizi yatıştırmak istiyoruz. Oysa kötü kötülüğünü her ortamda icra edecektir fakat iyiler seslerini yükselterek bunu önlemek zorundadırlar. Uzun sözün kısası, artık düşmanın karakterini analiz etmekten vazgeçip zulmü ortadan kaldırıp huzur ve sükûneti sağlayabilmek için çareler üretmek zorundayız.

Bugün küresel Haçlı zihniyeti ve Siyonist zümreler Ortadoğu için yazdıkları senaryoyu aktive etmek için bu toplumları birbirine düşürüp onları zayıf bırakmak ve yeryüzünden silmek istiyorlar. Bunun için cahiliye adetlerini, hurafe ve sapkın inançları yayarak fertlere akıllarını kullanma imkânı tanımıyorlar. Kendilerine boyun eğecek liderleri destekleyerek halkın bilincini tamamen uyutmak ve onları daha rahat sindirmek istiyorlar. Bilgi ve bilinç notasında yoksullaşan halklar ise zorbalara kayıtsız şartsız itaat edecek duruma geliyor ve üretilen kavramlar üzerinden birbirlerine vurmaya başlıyorlar.

Rabbimizin vaadi var zafer er geç Müslümanların olacak… Peki, ama nasıl? Bunun için Müslümanların iman, bilgi, bilinç, azim, gayret içinde olmaları ve ahlak ve maneviyat noktasında yol kat etmeleri gerekir. Bunun için Müslümanların dik bir duruşa sahip olmaları ve sorumluluklarının farkına varıp gerektiğinde ölümü göze alabilmeleri gerekir. Bunun için Müslümanların makam mevkii, para mülk edinme hırsından vazgeçip hakkaniyet ölçülerine riayet etmeleri birbirlerinin kuyularını kazmaktan vazgeçmeleri gerekiyor. Bunun için Müslümanların azim ve gayretle çalışmaları ve insan olabilmek için çaba göstermeleri gerekiyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi