Ne yapıyoruz ne bekliyoruz?
Anne-babaların çocukları ile ilgili şikâyetleri yaşlarıyla orantılı olarak değişiyor. Eğer karşılaştığınız kimseler genç ebeveynlerden oluşuyorsa, sözü döndürüp dolaştırıp okul başarısızlığına getirecek ve “En iyi okullara gönderdim, her türlü imkânı sundum ama derslerinde beklediğim başarıyı gösteremedi…” deyip çocuğun emeğini hiçe sayan ifadeler kullanacaktır. Eğer karşılaştığınız kişiler orta yaşın üstünde yer alıyorsa, “Okuttum emek verdim ama hiç saygısı yok, bizi arayıp sormuyor, çalışıyor, arkadaşları ile vakit geçiriyor, bizimle hiç ilgilenmiyor…” diyeceklerdir.
Köşemde sık sık ifade etmişimdir, insan olmakla meslek sahibi olmak aynı şey değildir. Siz çocuğunuzu okutmuş, yüksek makam ve mevkii elde edebilmesi için çaba sarf etmiş olabilirsiniz. Fakat insan olmak çocuğun ahlaki değerleri benimsemesi ve içselleştirmesi ile mümkündür ki bu da ebeveynin desteği ile gerçekleşir. Bilinmelidir ki, insan olmak yüksek mevkii elde etmekten çok daha zordur fakat mümkündür.
Anne-babalar öncelikle ne istediklerini ve ne yaptıklarını sorgulamak zorundadırlar. Eğer ahlaki değerleri hiçe sayıp, sadece başarılı ve mevki sahibi çocuklar yetiştirmek istiyorlarsa çocuğun gayr-i insani tavırlarından şikâyet etmeye hakları yoktur. Ne yazık ki günümüz ebeveynleri çocuklarının sadece mesleki alanına yatırım yapıyor, beklemedikleri sorunlarla karşılaştıklarında da, “Biz görevimizi yaptık, çocuk neden böyle oldu” diyor ve çözüm arayışına gidiyorlar. Zira onların gelecekle ilgili beklentileri sadece mesleki kariyer üzerine kurulmuş. Hayatı sadece para ve başarıdan ibaret gören çocuğun insanlarla ya da ebeveyni ile ilişkileri ise çıkar odaklı bir şekle bürünüyor.
Eskiden okullarda çocukların karnelerinde ahlaki tutumu ve arkadaşlarıyla geçimi de değerlendirilir ve çocuğa bu doğrultuda not verilirdi. Artık çocuklar sadece ders başarısı üzerinden değerlendiriliyor. Çocuk aldığı not oranında sevilmeye değer olabileceğini ve sevileceğini düşünüyor o yüzden bütün enerjisini tek bir alana kanalize ediyor. Peki, çocuğa okul derslerinin yanında ahlak ve maneviyat eğitimi de versek ve onları erdem ve faziletler ekseninde bir araya getirebilsek daha iyi olmaz mı? Çocuklara matematiği, Türkçeyi, müziği, resmi, coğrafyayı sevdirdiğimiz gibi, iman etmeyi, takva sahibi olmayı, sevmeyi, paylaşmayı, dürüstlüğü, empatiyi de öğretsek onların mutluluk hanelerine katkı sağlamış olmaz mıyız? Peki, neden sürekli şikâyette bulunurken çocuklarımızı bu değerlerden mahrum bırakıyoruz? Çünkü bize sadece dünyevi bir bakış açısı empoze ediliyor ve bizler de bu çarpık bakış açısını çocuklarımıza aktarıyor ve sorumluluktan kurtulduğumuzu zannediyoruz.
Sevgili anne-babalar, çocuklarınıza sadece para ve başarı odaklı bir bakış açısı empoze etmişseniz onlardan erdemli davranmalarını bekleme hakkına sahip olamazsınız. O nedenle çocuklarınızı eleştiri yağmuruna tutmadan önce şu soruları kendinize sormayı ihmal etmeyin:
1-Nerede hata yaptık? 2-Ne yaptık ne istiyoruz? 3-Şimdiden sonra neler yapabiliriz?
HAYAT KİTABINDAN
Karınca, sırtladığı bir buğday tanesini sürükleyerek götürmektedir. Yol uzundur ve sırtındaki yük oldukça ağırdır. Ama hedef bellidir, buğday tanesi yuvaya kadar taşınacak ve kışlık yiyecekler istiflenecektir. Karınca sabahın erken saatinde başladığı yolculuğuna üç gün sonra ulaşabilmektedir. Ama üçüncü günün sonunda görev tamamlanmış ve yeni hedefler için yola çıkılmıştır… Hayatı nefes alıp vermekten ibaret gören insanların karıncadan öğrenecekleri sabır, azim, gayret ve mücadele gibi değerler vardır.
Bilindiği üzere İslam kültüründe kâinat içinde barındırdığı canlı ve cansız varlıklarla okunacak zengin bir kitap olarak görülür. Attığımız her adımda, aldığımız her nefeste bu kitaptan nüshalarla karşılaşırız. Yeter ki okumayı bilelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.