Hartlap
Belki birçoğunuz “bu da nedir?” diyeceksiniz.
Haklısınız elbette. Hemen söyleyeyim, “Hartlap”, bizim köyde bol bulunan bir ağaç türüdür. Bodur sayılan, kök ve dalları kırmızı, yaprağı her mevsim canlı bir açık yeşil, hani büyük şehirlerde olsa saksılara girecek, salonları süsleyecek kadar güzel bir ağaç. Ama bizim köylü olunca, benim gibi gariban kalmış…
“İyi de kardeşim, bize ne bundan?” dediğinizi duyar gibiyim.
Belki yine haklısınızdır. Ama bizi bir yerde ilgilendiriyor. Çünkü bu “Hartlap” aynı zamanda bizim köyün de adıdır.
Hemen aceleyle “fesübhanellah!” demeyin. Hartlap “evliya yatağıdır” aynı zamanda. Önemli bir köydür. Hatta köy değil, sanki bir eyalet…
“Peki ama bütün bunları niye anlatıyorsunuz?” diyeceksiniz, öyleyse konuya girelim: bizim bir eyalet kadar geniş – aman takılıp kalmayın, federasyon filan istemiyoruz – ve tanınan bu mübarek köyün adını 60 ihtilalinde “Elmacık” diye değiştirmiş devlet.
Değiştirmiş ama hiç de iyi etmemiş. Bir kere “Elmalar” diye bir köy daha var Kahramanmaraş’ın doğusunda. Biz ise batısındayız. Bizim mektuplar, resmi evraklar oraya, oranın ki bize gelir çoğu zaman. Ayıkla pirincin taşını!..
Sadece mektup falan olsa, bazen memurlar da yanlış giderler. Başka vilayetlerden, kazalardan zavallı öğretmen veya ebenin tayini Hartlab’a, pardon yeni adıyla “Elmacık”a çıkmıştır, garibana “Elmalar” köyünün yolu tarif edilir. Binbir zahmetle gider oraya o kadar yüküyle. Sonra sor soruştur, hadi yallah tekrar “Elmacık”a...
Dışarılarda çok gezer bizim köylüler. Ya sakalık, ya pamuk toplama, ya çerçicilik, ya kaçakçılık, ya bıçakçılık...
Gittiği yerde sorarlar köylüme:
- Nerelisin hemşerim?
- Elmacık’lıyım.
- Orası neresi yahu?
- Hartlap.
- Babam şunu doğru dürüst desene?
Hartlap’lılar usanır bundan. “Olmaz böyle şey” derler. Dayatırlar dilekçeyi devlete. Aman o iş de ne zormuş, ta Meclisten değişecekmiş. Bereket Ali Doğan diye milletvekilleri de vardır Hartlap’lıların. Bizimkiler Maraş’tan, o da Ankara’dan bu işi hallederler de yeniden “Hartlap” adını alır köyümüz çok şükür. Yazsan bir roman olur.
Şimdi hiç bir sorun yok hamdolsun.
Bu bela sadece bizim köyün başına gelmemiş,bu ülkenin doğusunda ve batısında bir çok yerin de adı değiştirilmiş malesef. Tarihte de bazı meşhur yerlerin isimleri değiştirilmiş, anlamakta ve haritada arayıp bulmakta zorlanıyoruz. Efendim, İmam Gazal’i “Tus”da doğmuş. Nerde bu Tus? Ara ki bulasın haritada. Yok.
Neden?
Çünkü adı “Meşhet” olmuş...
Bizim Maraş etrafında kadim uygarlıklar oluşmuş tarih içinde. Mesela tarihinde “Hades”, “Göynük” falan meşhur. Ama Maraşlı bile bilmez bu yerleri.
Neden?
Hepsinin adı başkadır şimdi. Iyi mi?
Evet, anladınız lafı nereye getireceğimi değil mi? Hemen getirelim öyleyse.
Şimdi “Kürt Sorunu”nu dile getiren kardeşlerimiz, “değiştirilmiş köy ve kasabalarımızın eski ismi tekrar verilsin” diyorlar.
Yani bizim zor bela kendi köyümüz için yaptığımızı onlar da istiyorlar. Ama “bizim köylüler”, “olmaaaz” diye karşı çıkıyorlar, iyi mi?
Yahu sana ne zararı var bunun? “Var” diyor ve ortaya bir sürü bilimsel, filimsel gerekçeler döküyorlar... Aslı yok, astarı yok!
Yararına gelince, ortada bir tarih var, kültür ve medeniyet var, şöhret var, aidiyet var, hatıra var, zevk-i tahattur var...
“Dert nedir?” diyoruz, baklayı ağızdan çıkarıyorlar: “Bu adların hepsi Kürtçe.”
Olsun Küertçe, ne zararı var? Senin ataların bin sene bunu kullanmış bir zarar görmemiş de sen mi göreceksin?
“Onlar atalarımız zamanındaki Kürt değil”
Peki, sen o Türk müsün?
“Bunlara her istediklerini verirsen, yarın toprak da isterler.”
Bölünme, parçalanma korkusu yani...
I. Dünya savaşı sonrasında ağzımız yanmış bir kere, “Bu vatan bir kere daha bölünür mü acaba?” diyerek korkuyoruz.
Sevgili dostlar, vatan bunlardan bölünmez. Vatan adaletsizlikten, eşitsizlikten, hukuksuzluktan, haktan ve halktan, tarih ve medeniyetten kopukluktan bölünür.
Vatana en büyük tehlike, Akif’in “hakiki düşman” dediği cehaletten gelir:
“Ey hasm-ı hakiki, seni öldürmeli evvel,
Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el.”
Gelin ey dostlar, büyük düşünelim, atalarımıza layık olalım, yok yere birbirimize düşüp de düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmeyelim, kıs kıs güldükleri maskaraları olmayalım.
Hartlap’ın “evliya yatağı” olması mevzusuna gelince, şimdi onu da burada anlatırsam yazı birhayli uzar. Editörüm de üzülebilir. En iyisi eğer merak ediyorsanız karşılaştığınız ilk Hartlap’lıya sorunuz lütfen.