Amerikan seçimleri ve 'Ergenekon'un geleceği
Amerikan halkı seçimini yapıyor. Amerika'da ne zaman seçim olsa hemen adayların Ermeni meselesi ve Kıbrıs konusunda ne dediklerine bakarız.
Bütün meseleyi yeni başkanın Ermeni soykırım iddiasında nasıl bir pozisyon alacağına ve Kıbrıs'ta kime yakın olduğuna indirgemek çok yanlış. Türkiye dış politikasının çok başka boyutları, ihtiyaçları ve öncelikleri de var. Resmi Türkiye ABD'de hep cumhuriyetçi bir başkan görmek istedi, çünkü cumhuriyetçilerin Türkiye'nin 'stratejik değeri'ni daha iyi anladığı düşünüldü. Cumhuriyetçi bir başkanın 'stratejik bakışı'nın Türkiye'yi nasıl zorda bıraktığını görmek için Irak'a bakmak yeter.
Türk-Amerikan ilişkilerini hâlâ salt 'stratejik' görmek Pentagon'un 'Türkiye vizyonu'na esir olmak demektir. Pentagon Türkiye'yi bir ileri karakol olarak niteler. Türkiye, ABD'nin bölgesel politikalarını destekleyici, tamamlayıcı bir müttefiktir onlar için. Dolayısıyla Türkiye'yi kimlerin, ne usulle yönettikleri de önemli değildir. Yani, demokrasiye, bu ülke halkının yaşam kalitesine, ülke içi barışına bakacak halleri yok. İstedikleri, gerek duyduklarında Türkiye'nin yanlarında olması, talep edileni yapmasıdır.
Hatta demokratik rejimi de sorunlu bulur Türkiye'ye salt stratejik bir müttefik olarak bakanlar. Demokrasi işleri çetrefilleştirir, ittiafakı yönetmeyi zorlaştırır, gerekli kararların alınmasını imkânsız kılabilir. 1 Mart tezkeresine gösterilen tepkileri hatırlayalım. Türkiye'de demokrasi geliştikçe ABD'nin her istediğini yapan bir ülke görünümü de ortadan kalkıyor. Bu durumda 'her kafadan bir ses çıkan' demokrasi yerine, Ankara'da strateji bilen 'üç-beş iyi insan'ın varlığı yeter onlar için.
Türkiye'nin ulusalcıları ile neo-conların işbirliği işte böyle bir 'stratejik' vizyona dayanıyor; demokrasi yerine üç-beş kişinin iktidarında Türkiye'yi ABD'nin ileri karakolu yapmak. Bu yüzden artık Türk-Amerikan ilişkilerinin 'demokratik ortaklık' esasında yeniden tanzimi gerekiyor. Obama veya McCain Türkiye'yi 'demokratik ortak' olarak görmedikçe iki ülke arasında sağlam bir işbirliği zemini gelişemez.
İşbirliğinin 'pozitif bir gündemi' olmalı, İran'a karşı, Suriye'ye karşı ve hatta PKK'ya karşı değil sadece. Cumhuriyetçiler Türkiye için bölgede sorun yaratmaya devam edecek. McCain'in kazanması İran krizini derinleştirecek. Irak'ın ardından İran'da istikrarsızlık Türkiye için büyük bir kargaşa demek.
Ayrıca Cumhuriyetçilerin Suriye'ye de pek olumlu bakmadıkları biliniyor. Türkiye'nin Suriye ile kurduğu iyi ilişkilerden de rahatsızlar. Suriye-İsrail uzlaşmasını da sekteye uğratabilir McCain'in seçilmesi. Demokrat bir başkanın İsrail-Suriye ve Filistin-İsrail meselesine olumlu katkıda bulunması ihtimali biraz daha yüksek. Kısaca, McCain kazanırsa Türkiye'yi bölgesel siyasette zor bir dönem bekliyor demektir. Türkiye-ABD ilişkilerinde en azından , 'stratejik' perspektife 'demokratik' bir vizyon taşıma eğilimi yüksek aday Barack Obama. Obama'nın reformist hatta biraz revizyonist yaklaşımı Amerikan yönetimine sinen saldırgan neo-con eğilimlerin etkisizleştirilmesinde önemli bir fırsat. Bakarsınız bu, bizim bazı sorunlarımızın çözümüne de katkıda bulunur.
Daha da önemlisi, Obama'nın kazanması Türkiye'deki ulusalcılar ile onların Amerika'daki uzantılarının neo-conlar üzerinden Türkiye'yi karanlığa sürükleme oyunlarının da önünü tıkayacak. Bu bağlamda Ergenekon yargılamalarının devam ettiğini hatırlamakta fayda var. Önümüzdeki günlerde mahkemeye düşecek yeni belgeler, bilgiler ve ifşaatlarla Ergenekon yapılanmasının bağlantıları iyice nazik hale gelecek. Bu nazik sürecin salimen yönetilmesinde neo-con etkisinde olmayan bir Amerikan yönetiminin varlığı bence hayati. 'Türk Gladyo'sunun tasfiyesi, ancak, bu işin mimarı olan Amerikalılarla birlikte mümkün. Bunun için de neo-conlar üzerinden Türk ulusalcıların etkileyebilecekleri Cumhuriyetçi McCain'in değil, Demokrat Obama'nın Amerikan seçimlerini kazanması gerekiyor.