Farklı İnsanlara Hikmetle Yanaşmak
İnsanların akıl ve bilgi seviyeleri farklı olduğu gibi, karakter yapıları, huyları ve davranış biçim ve alışkanlıkları da çok farklıdır.
Öyleyse insanlara bir şeyler anlatırken, bir hizmeti sunarken, bir güzelliğe ikna ederken de farklı çaba, üslup ve biçimleri kullanmamız gerekir.
Bu yüzden âlimler, eğitimciler, yöneticiler, davetçiler ve halka hizmete memur kişiler bu durumu çok dikkate almalı, ona göre davranmalıdır.
Herkesten aynı tepkileri beklemek yersizdir. Bu hikmeti kavrayamayanlar, insan ilişkilerinde başarılı olamazlar. Böylesi insanların yukarıda bazılarını saydığımız insan ile ilişkili işlerde çalışmamaları daha iyi olur.
Hele de siyasetçiler, zahmete katlanmayacaklarsa, hiç bu mesleğe yönelmesinler, daha iyidir.
* * *
Bu konuya dair güzel bir kıssayı nakletmek istiyorum. Hisseyi siz çıkarın inşallah üstünde gereği gibi düşünerek…
* * *
Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir:
Bir göçebe bedevî Hz. Peygamber’e gelerek bir hususta yardım istedi. Zannedersem bir diyet hakkında istekte bulunuyordu. Hz. Peygamber ona bir şeyler verdi. Sonra:
- Sana iyilik yaptım mı? Yardımı beğendin mi? diye sordu. Göçebe:
- Hayır, yapmadın! Bana verdiğin nedir ki, bundan memnun olayım, dedi.
Bu kaba söz üzerine müslümanların bir kısmı öfkelendi. Kalkıp göçebeyi dövmek istediler. Fakat Hz. Peygamber onlara:
- Sakın ellerinizi uzatmayınız, diye işaret etti. Rasûlullah kalktı, o göçebeyi evine davet etti. Göçebeye:
- Sen geldin, bizden istedin. Biz de sana bir şeyler verdik ve dediğini de dedin, dedikten sonra ona bir şeyler daha vererek:
- Sana iyilik yaptım mı? Yardımı beğendin mi? diye sordu. Bedevî:
- Evet, beğendim, Allah sana ecirler versin. Çoluk çocuğunun ömürlerine bereket ihsan etsin, dedi. Hz. Peygamber:
- Sen biraz önce bana karşı sarf ettiğin o sözle arkadaşlarımı kızdırdın. Sana karşı şimdi kin duyuyorlar. Onların yanına döndüğümüzde, bu sözünü orada da söyler misin ki, kalplerindeki kin silinsin? dedi. Göçebe:
- Peki, dedi. Meclise gelince Hz. Peygamber:
- Sizin bu arkadaşınız bize geldi, istedi. Biz verdik. Dediklerini dedi. Sonra biz onu çağırdık yine verdik. Şimdi artık razı olmuştur. Öyle değil midir? dedi. Göçebe:
- Evet, Allah sana mükâfatlar versin. Seninle çoluk çocuğunun ömürlerini bereketlendirsin, dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
- Benimle bu göçebenin meselesi, devesi olup da ürken bir kişinin meselesine benzer. Sahibine yardım etmek için o deveyi tutmak amacıyla halk arka arkaya dizilmiştir. Fakat onlar yakalamaya koştukça deve ürkerek daha da hızlanıp kaçıyor. Bunu anlayan deve sahibi onlara:
- Benimle devemin arasından çekiliniz. Ben ona karşı sizden daha şefkatliyim. Onu daha iyi tanırım, der.
Böylece deve sahibi devesine doğru gider, yerden bir hurma dalı alır ve deveyi çağırır. Deve sahibinin yanına gelir. Ona yükünü yükler ve kendisi de sırtına biner. Eğer bedevî o sözleri söylediği zaman sizi dinleseydim, bu adam cehenneme yuvarlanırdı”.[1]
Peygamber Efendimizin (sav) hadiseyi yorumlaması o kadar açık ve güzel ki, üstüne tek kelime ilaveye gerek duymuyoruz. Ama az önce dediğim gibi bu kıssadan daha başka dersler de çıkarabiliriz.
Hele bir düşünelim üstünde, bakalım neler tespit edeceksiniz.
[1] Hadisi Bezzar’dan rivayet eden İbn Kesir, Tefsir, II/404.