Salih ve Sadık Müslüman’ın Elli Özelliği
(Önem sırasına göre yazılmamıştır.)
Başta gıybet olmak üzere, dilini ve kalemini lisan afetlerinden korur. Yalan söylemez, iftira etmez, söz taşımaz, fitne fesat çıkartmaz, gönül kırıcı kalp yıkıcı laf etmez, batıl faydasız söz etmez. Söylediği, yazdığı her şey doğru olur.
Başkalarının analarına, karılarına, kızlarına, bacılarına şehvetle bakmaz, göz zinası yapmaz.
Anasıyla zina etmekten ağır bir günah olan riba işlerine bulaşmaz.
Mü’minin miracı olan beş vakit namazı cemaatle dosdoğru kılar. Namaza çok önem verir. Onu hafife almaz, ihmal ve terk etmez.
Zekâtını Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun olarak, verilmesi gereken gerçek şahıslara temlik etmek suretiyle dosdoğru verir. Zekât almaya, toplamaya hakları olmayanlara vermez.
Allah yolunda ihlâsla sadaka verir, yardım eder. Sağ elinin verdiğini sol eli bilmez.
İhlâsa çok önem verir. Allah ile olan bütün ibadetlerinde, işlerinde ihlâslıdır; riyadan ateşten kaçar gibi kaçar.
Nefsi ile büyük cihad yapar.
İlmihalini, kendisine yetecek ve kurtaracak kadar doğru olarak öğrenir bilir.
Allah’ı unutmaz, O’nu zikr eder.
Resulullaha (Salât ve selam olsun ona) biatlidir, ona itaat eder, onun Sünnetini uygular, onu en büyük örnek ve model bilir, onunla irtibatlıdır.
Zamanın büyük İmam’ına biatlidir.
Gerçek bir rehberi, mürşidi vardır.
Kur’an-ı Kerim’i re’y ve heva ile yorumlamaz. Gerektiğinde icazetli müfessirlerin tefsirlerini okur.
Dinî konuları mıncıklamaz, tartışmaz, hafife almaz, magazin mevzuu yapmaz.
Başkalarının gizli ayıplarını, günahlarını merak etmez, araştırmaz. İstemeden öğrendiği takdirde onları gizler, örter, bağışlanma diler.
Allah’ın sevmediği israf günahını işlemez, saçıp savurmaz, cimri olmamak şartıyla kanaatli olur.
İsrafa ve günaha yol açan lüksten, aşırı tüketimden, aşırı konfordan, ihtişamdan uzak durur.
Nafile namazlarını, oruçlarını, sadakalarını, hayır hasenatını gizler, onlarla övünmez, reklâmını yapmaz.
Mü’minleri sever, onlara acır, onlara düşmanlık yapmaz, onları dışlamaz, ötekileştirmez, iman kardeşliğini korur.
Kedilere, köpeklere, kuşlara, doğaya, bitkilere, suya denize göle nehre kötülük ve zulüm yapmaz, onları korur.
Kötülüğü iyilikle uzaklaştırır.
Ruhbanları (din büyüklerini, hocaları, hocaefendileri, şeyhleri, ağabeyleri, üstadları) erbab haline getirmez, putlaştırmaz.
Resulullah Efendimizin büyük temel Sünnetlerinden olan perhize, açlığa, az yemeye dikkat eder, en kötü kabın dolu mide olduğu hadisini hiç unutmaz.
Zulme uğrayan, öldürülen, hapse atılan, yurtlarından sürülen, ezilen Müslüman kardeşlerini hiç unutmaz; onlara acır, onlar için dua eder, elinden geliyorsa onlara yardım eder.
Salih ve sadık Müslüman’da tek Ümmet şuuru vardır. Ümmet konusunda gafil değildir.
İlah, Rab, Hâliq, Râziq olarak Allah’tan razıdır.
Kitab (anayasa, düstur) olarak Allah’ın kadim Kelamı Kur’an’dan razıdır.
Din olarak, Allah katında makbul ve geçerli tek din olan İslam’dan razıdır.
Nebi ve Resulullah olarak Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemden razıdır, Şeriat olarak İslam Şeriatından, Ümmet olarak Ümmet-i Muhammed’den razıdır.
Salih ve sadık Müslüman kendini övmez; onu üstün faziletleri ve meziyetleri dolayısıyla insaflı düşmanları bile över.
O, akl-ı selim sahibidir.
O, Hikmet (bilgelik) sahibidir.
O, dünya vazifelerini ibadetlerini yapar olduğu halde ahirete dönüktür. Ahirete dönük olmayan kişi namaz da kılsa, oruç da tutsa, umreye de gitse, salih ve iyi Müslüman olamaz.
O, kendisine Kur’an’da, Sünnette, Şeriatta nasıl emr edilmişse öylece dosdoğru bir Müslüman’dır.
O, erdemli bir insan ve Müslüman’dır.
Onun meziyetleri saymakla bitmez.
Onun komşuluğu komşulukların en güzelidir. Bırakın Müslümanları, gayr-i müslim komşularının bile meleğidir o.
O, hiçbir konuda holiganlık yapmaz.
O, yüzeysel kaba sofu değil, gerçek dindardır.
O, Peygamberimizin, “Meddahların suratlarına toprak saçınız” sahih hadisini iyi bilir ve meddahlık, yalakalık, yağcılık yapmaz.
O, Resulullahın, “Siz ne halde iseniz öyle idare olunursunuz” hadisini bilir.
O, ya hayır söyler, yahut susar.
O, marufu ister, münker şeylere buğz eder. Bunun imanın asgarîsi olduğunu bilir.
O, laf Müslüman’ı değil, hâl Müslüman’ıdır.
O, az yer, perhiz yapar, fıtrata uygun bir hayat sürer, İslam tıbbı ile tedavi olur, sağlığını korur.
O, dünyayı, ekininin ahirette biçilecek bir tarla olarak görür ve ona göre yaşar, ona göre davranır, ona göre çalışır.
O, dünya hayatının yaman bir sınav olduğunu iyi bilir.
Onun üç büyük bayramı vardır: Birincisi, ömrünün ölümüne iman ile bitişmesi, yani hüsn-i hatime... İkincisi, Allah’ın lütuf, fazl ve keremi ile Mahkeme-i Kübra hesabını verebilmesi... Üçüncüsü: Yine Allah’ın lütuf, kerem ve fazlı ile Cennete konulursa orada Cemal-i ilahî ile müşerref olması.
Salih ve sadık Müslüman Allah için sever, Allah için buğz eder.
(Bu saydıklarım muteber doğru din kitaplarında yazılıdır. Fakir kendi üslubumla sıraladım.)