Kemalizm
1935’te yayınlanan “GREY WOLF, MUSTAFA KEMAL, An intimate Study of a Dictator” adlı kitabının en sonunda, İngiltere’nin Ankara Büyükelçiliği Askeri Ataşesi H. C. Armstrong şöyle der: “He is dictator in orderthat it may be impossible ever againthatthereshould be in Turkey a Dictator.”
Mustafa Kemal 1938’de fani dünyadan ayrıldı ama hâkimiyeti, otoritesi devam ediyor.
Onun ölümünden sonra fabrike edilen Kemalizm bir ideoloji midir? Bence ona ideoloji denilemez. Birtakım vecizeler, devrimler... Kemalizmi ilmin, irfanın, sağduyunun, tarih felsefesinin, derin düşüncenin, yüksek kültürün ışığında çok ciddi şekilde incelemenin, tahlil etmenin zamanı çoktan gelip geçmiştir ama bu konuda ciddî bir kıpırdanma, hareket, çalışma görülmüyor.
Kemalizm milli kimliğimize ve milli kültürümüze uygun mudur?
Kemalizm evrensel insan haklarına ve hürriyetlerine saygılı ve bağlı bir sistem midir?
Kemalizm niçin Türkiye’yi Orta doğunun Japonya’sı yapamamıştır.
Bunlar ve bunlara benzer soruların, konuların çok soğukkanlı, çok sakin, çok ciddî şekilde cevapları aranmalıdır.
Bunu kim yapacak?
Holigan Kemalistler böyle bir şeye razı olmazlar, izin vermezler.
Kemalist olmayan makyavelistler bundan razı olmaz. Müslüman kesim bu dediklerimi yapabiliyor mu?
Kemalist devrimlerin listesi bellidir.
Ayasofya’nın camiden çıkarılıp müze yapılması.
Bin yıllık milli yazımızın yasaklanıp Latin yazısına geçilmesi.
İsviçre Medeni Kanunu’nun (bazı yanlışlarla) tercüme edilip kabul edilmesi.
Medreselerin ve tekkelerin kapatılması.
İstiklal Mahkemeleri... Hayli idam.
Bunların doğru ve faydalı olup olmadığı niçin sakin bir şekilde tartışılmasın?
Bunu yapamıyoruz.
Atatürk Kanunu olmasına rağmen M. Kemal ile ilgili ilmî, tarihî ciddî çalışmalar yapılıp yayınlanabilir mi? Elbette yapılabilir.
Niçin yapılmıyor, yapılamıyor?
Bunu yapması gereken Müslüman kesimin kültürü müsait değildir?
Yıllardan beri yazıyorum, bir “Millî Mücadele ve M. Kemal Araştırmaları Enstitüsü” bile kuramadılar.
Koruma Kanunu kaldırılsa, birtakım ucuz adamlar küfürnameler yazarak kolay tarafından para kazanmaya çalışacaklardır.
***
İslam medreseleri ile ilgili bütün yasaklar kaldırılmalı ve Türkiye’de, İngiltere’nin Eton Koleji ayarında hatta ondan üstün İslam medreseleri açılmalıdır.
Bu medreselerde Türkçe, Arapça, İngilizce mükemmel şekilde okutulup öğretilmelidir.
Bu medreselerden icazet sahibi hem yüksek İslam kültürü, hem engin genel kültür sahibi hocalar, münevverler, ziyalılar yetişmelidir.
Bu medreselerin mezunları İngilizce ve Arapça fikir kitapları, makaleler yazabilmelidir.
Medrese mezun olacak ve sonra Fuzuli divanını okuyup anlayıp şerh edemeyecek. Bu kabul edilemez.
Açılacak İslam Medreseleri Dünya çapında büyük düşünürler ve kültür adamları yetiştirebilmelidir.
Türkiye’nin buna ihtiyacı vardır.
Eski Osmanlı Medreseleri devletin çöküş ve batış arifesinde Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendiler, Muhammed Zait Kevserîler, Elmalılı Hamdi Efendiler yetiştirmişti.
Yasaklar kaldırılsa, yollar açılsa Türkiye Müslümanları böyle medreseler açabilir mi? Pek zannetmiyorum. Bu işler şifahî kültürle yapılamaz. Yüksek medeni kültür gerekir. Bu ise nadir istisnalar dışında yoktur.
***
Ona: Siz yüzde yüz adam olamazsınız demiyorum, adam olmanız son derece zordur diyorum. Sizdeki bu aklu fikr, bu güdük kültür ile adam olunmaz. Köklü bir zihniyet değişikliğine ihtiyacınız vardır.
***
Yaş on sekiz, bizim Müslüman genç, milletvekili olmak için yanıp tutuşuyor. Yavrum bu hevesten vazgeç. Ağabeylerin, büyüklerin sana bu konuda fırsat vermezler. Hem sen o kadar yüksek maaşları, avantaları alırsan iyice dağıtabilirsin.
***
Geçenlerde bir yazımda bahsettiğim yazısı Hamid Beyin, tezhibi Rikat Hanımın eseri olan Hilye-i Şerifi bastırttım ve bir miktarını çerçevelettirdim. Sağlığım elverdiği bir gün Bedir Yayınevi’ne gidip satışını yapacağım. Bu Hilye evleri nurlandıracaktır.
***
Yurdun öteki taraflarını bilmiyorum ama Trakya sessiz sedasız elden gidiyor. Esrarengiz şahıslar, kurumlar, yabancılar iyi para vererek büyük miktarda arazi satın alıyor, Filistin de vaktiyle böyle elden gitmişti.
***
Hangi Türkçe olimpiyatlarıydı... Naatlar okunduktan sonra, gösteriler bitince birtakım ilahiyat profesörleri sahneye fırlamışlar, Cemaate övgüler okumuşlardı. Ertesi gün şöyle bir haber yayılmıştı: Kadın erkek karışık, çalgılı o toplantıda Resulullah Efendimizde bulunmuş... Dün o zatı yere göğe sığdıramayan o ilahiyatçılar şimdi onu yerin yedi kat dibine batırıyor.
***
Beyim, siz layuhti değilsiniz, ismet sıfatıyla sıfatlı masum bir peygamber de değilsiniz, layu’sel de değilsiniz, hoşunuza gitmese de uyarılarıma kulak vermeniz yararınızadır. .
***
Gani olan Hakteala’nın senin namazına, orucuna, zekâtına, hayır hasenat yapmana hiç ihtiyacı yoktur. O, noksan sıfatlardan münezzehtir. Senin namaz kılmaya, oruç tutmaya, zekât vermeye, salih ameller işlemeye son derece ihtiyacın vardır. Bu dediğimi hiç unutma.
***
Herif günde en az beş saat boş işlerle uğraşıyor, sonra da namaz kılmaya vaktim yok diyor.
***
Dünya yıkılıyor, o büyük gazete öldürülüp karnı açılan yılanın midesinden bir tavşan çıktığını yazıyor. Milyonlarca saf insan, aaa yılanın karnından tavşan çıkmış diye şaşırıyor…
***
Bütün o dedikoduların, polemiklerin, politika çatışmalarının, tantanaların, debdebelerin, şaşaaların, ihtişamların, alkışların, yaşa var ol, nur ol haykırışlarının iki rekâtlık nafile namaz kadar değeri yoktur.
***
Zehi gaflet!..
***
Bu nasıl bir insandır ki kelimelerle konuşmuyor, ünlemlerle konuşuyor. Böğürtüler, aha oho, yuh be, amma da kral, homurtular, iniltiler.
***
Küçük ve ucuz otomobilimi görünce yüzünde hüzünlü bir istihza belirdi.
***
Bütün bu kalabalıklar nereye gidiyor?
***
Size muhterem diyemeyeceğim, sayın diyorum... Beni bağışlamanızı istirham ederim.
***
Sevişiriz, cenabet gezeriz diyen o pankartlı ve bayraklı hanımlar acaba şuanda ne yapıyorlar?
***
Nüfusu beş binden az bir ilçeye veya beldeye gitmek istiyorum. Kenarda, kıyıda, sanayisiz, ticareti sönük bir yer. Zamanın çarkları orada İstanbul’dakine göre daha ağır dönüyor. Bahçeli küçük bir eski zaman evi. Alt kattaki taşlık Malta taşıyla kaplı, doğalgaz yok, sobayla ısıtılıyor, misafir odasında sedirler var, yemekler yer sofasında yeniyor, çay semaverde yapılıyor, radyo televizyon yok, sabah ezanından önce horozlar ötüyor, biraz dikkat edilirse “Kokorikokokoriko ibadet vakti geldi” diyorlar. Böyle küçük bir şehir kaldı mı, bilen varsa lütfen haber verisin. Haa bir şeyi unuttum: Taşlıktan üst kata çıkan merdivenin altıncı basamağı Yunus Emre’nin dolabı gibi inildeyecek...