Bu çocuklar bizim eserimiz değil mi?
Özel bir hastanede görev yapan bir psikiyatrist hastası tarafından vurularak öldürülüyor. Hastanın savunmasında sarf ettiği ifadeler ise oldukça ilginç: “Doktorla görüşmeye gittim, sıkıntılarımı anlattım. ‘Okulda zenginlerin gösterişli hayatlarından çok etkileniyorum, bundan nasıl kurtulabilirim?’ diye sordum. O da bana, ‘İlaçlarını iç etkisi azalacak’ dedi. Buna çok sinirlendim ve ateş ettim.”
İslam zekât ve sadaka yoluyla mülkün tek kişinin elinde birikmesini engeller ve fertler arası dayanışmayı güçlendirir. Yoksulla zengin arasındaki mesafeyi ve statükoyu ortadan kaldırır, iki kesim arasında bir köprü olur ve kalpleri yumuşatır. Yapılan hayır hasenat fertlerde empati, şefkat, adalet ve paylaşım gibi asli değerlerin gelişmesine yardımcı olur.
Ekonomik gücü elinde tutan azınlığın seçkin semtlerde halktan kopuk bir yaşam sürmeleri ve şaşalı hayatları ile özendirici bir yaklaşım sergilemeleri yoksul kesimin öfkesini kabartabilir. Bu durum nefret, haset ve şiddet gibi olumsuz duyguların tetiklenmesine yol açabilir. Kendilerini zayıf, yetersiz ve değersiz gören kişiler diğerlerine karşı öfke besleyip tasvip etmesek de şiddete eğilim gösterebilirler.
Bir gencin kendisini tedavi eden bir doktoru öldürmesi elbette büyük bir zulümdür. Cani işlediği suçun cezasını çekmeli, katlettiği canın bedelini ödemelidir. Benim burada değinmek istediğim asıl mesele ise caninin sarf ettiği ifadelerdir. Sosyal sınıflar arasında her gün biraz daha derinleşen uçurum kalplerinde hastalık olanları istemediğimiz sonuçlara götürebiliyor. Bu nedenle yoksul çocukların zengin kesime karşı beslediği öfkenin hangi boyutlara ulaşabildiğini görmek ve İslami değerlere yapışarak paylaşımı arttırıp, çocuklarımıza asıl zenginliğin maneviyat alanındaki kazanımlarımızın olduğunu vurgulamak zorundayız.
Evinin kirasını ödeyemediği için sokaklarda kalanların, çöpten beslenenlerin, çocuklarının okul masraflarını ödeyemeyip intihar edenlerin seslerine kulak vermeyip israf içinde yüzen ve şaşalı hayatları ile kibirlenerek yürüyenler diğerlerin öfkelerini üzerlerine çekmekteler. Kendilerini toplumun kaymak tebaası olarak gören bir kişi fahiş paralar harcayarak evinde beslediği köpeğine aksesuarlar alabiliyorsa, çocuğuna aldığı ayakkabıya bir işçinin bir yıllık kazancı miktarınca para harcıyor, lüks ve şatafattan sarhoş oluyorsa diğerleri ile arasındaki mesafe gittikçe artacak ve ahlaki sorunlar ortaya çıkacaktır. Zira bu kişiler sadece israf etmekle kalmıyor, sahip oldukları imkânlar üzerinden kibre kapılmakta ve zayıfları ezerek endam göstermeye çalışmaktadırlar.
İslam özel mülkiyete karşı değildir. Ancak fertleri zekât, sadaka, hayır ve hasenata teşvik ederek mülkün tek kişide toplanmasını önlemekte ve kişiler arası ilişkileri iyileştirmektedir. Eğer kendilerini Müslüman olarak addeden bir toplumda zenginle fakir arasında büyük uçurumlar varsa bu İslam’ın değil bu kişilerin ihtiras ve doyumsuzluğunun bir sonucudur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.