Ve Amerika konuştu!
Bir devrimin sabahına uyandık bugün Washington’da. Bir ilk, bir devrim, bir değişimin, bir umudun sabahı oldu bu bizim, dünya vatandaşı olan hepimiz için. Amerika Amerika olalı böyle bir coşku görmedi. Amerika Amerika olalı böyle bir seçim, böyle bir seçmen görmedi. Amerika Amerika olalı böyle açık bir mesaj görmedi, duymadı.
Dün kendimi Türkiye sokaklarında futbol maçı sonrası yaşanan fanatik kutlamaların ortasına düşmüş gibi hissettim zaman zaman. Ama hayır, ne burası Türkiye’ydi ne de kutlanan maç galibiyetiydi. Sokaklar sabaha kadar renk renk, çeşit çeşit, genci yaşlısı, açığı koyusu, kadını erkeği “değişim” diyenlerle doldu doldu taştı. Tarih yazılıyordu. Allah Celle Celaluhu’nun kudreti bir kez daha tecelli ediyordu. Son sekiz senedir, dünyaya zulmeden bir adamın arkasından adı Barack H. Obama olan geliyordu. Barack bereket demekti. Bereket Hüseyin Obama. Baba tarafında ailesinde Müslümanların olması sevindiriciydi…
Neydi insanları ona çeken? Neydi siyasete olan ilgisizlikleri herkese malum olan bir milleti, Amerika’yı sandık başına götüren? Neydi sistemi kilitleyebilecek kadar yoğun bir taleple her birine “Bir oy, bir insan” dedirten?
İnsanlar onda kendini gördü. Gözü dönmüş, burnu büyük, elitist siyasetçinin muhalifini gördüler onda. Onu kendilerinden olduğu için sevdiler. Onda kendilerini, kendilerinde onu gördüler. Değişimin habercisini gördüler ona baktıkça. “Yeter artık!” diyen dürüst duruşu gördüler gözlerinde. Atalarını gördüler onda. Atalarının katlandığı acının, gösterdiği sabrın meyvesini gördüler Obama’da. Tektipçi siyasete karşı çıkışını, “Ben de insanım, ben de varım” deyişini duydular ondan. En çok da statükoya meydan okuyuşunu sevdiler onda. Kendi Tayyip Erdoğan’larını gördüler onda. Amerika Tayyip Erdoğan’ını buldu. İçlerinden, onlardan birini çıkarmayı başardılar. Ötekileştirileni, “öteki” olmaktan çıkardılar.
24 Kasım 1863’te Başkan Abraham Lincoln’ün kanun önünde zencileri beyazlara eşit kılacak “özgürlük bildirisi”ni imzalamasından, buna rağmen zencilerin gördükleri muamelenin değişmeyişinden, Rosa Parks’ın Alabama’da otobüsten inmeyi reddedişinden, Martin Luther King Jr.’ın Washington’da Özgürlük Plazası’na bakan otel odasında hazırladığı “Bir rüyam/hayalim var” konuşmasına kadar çok uzun zaman geçti.
King’in o konuşmayı yaptığı günden kırk yıl yedi ay geçmişti ki hayali gerçek oldu. “Bir gün hayal ediyorum” diyordu, “Benim dört çocuğum o günde derilerinin renklerine göre değil, sadece karakterlerinin içeriğine göre muamele görsünler.” İşte o gün Başkan Obama’nın seçilmesiyle geldi Amerika’ya.
Chicago’nun Grant Park’ında gecenin ilerleyen saatlerine rağmen toplanan, tarihin yazılışına tanıklık etmek isteyen yaklaşık iki yüz elli bin Chicagolu arasında Martin Luther King Jr’ın kırk sene önceki konuşmasını canlı olarak dinleyenlerden Jesse Jackson da vardı. Obama “hayallerin” gerçek olabileceğinin müjdesini verirken Jackson gözyaşlarına hakim olamıyordu. Aslında Grant Park’ta toplanmış kimse gözyaşlarını tutamadı yeni başkanı dinlerken.
“Şeytan tüyü var” derler ya, işte öyle bir şey parlayan bu yeni liderin tasviri. “Obama fenomeni” olarak ifade ediyorlar bunu. Marifet sadece Obama’da değil belki de. Alternatifinin olmayışında da. Bu ülke ve dolayısıyla dünya uzun zamandır ortak aklın temsilcisi olmaya layık, kafası çalışan bir ABD lideri beklemiyor muydu? Obama’yi dinlerken insanlar kendilerini hiç sıkılmayacakları, bıkmayacakları bir hatibin umut dolu konuşması karşısında buldular. Onlara duymak istediklerini duymak istedikleri bir dille anlatan, yapmacıklıktan uzak bir “gerçek” lider gördüler. Kötüye giden iç ekonomi ve dış ilişkiler seçmeni Obama’da karar kılmaya itti. Böylece de beyazların %43’ü, kadınların %55’i, Meksika kökenlilerin %67’si, gençlerin %66’sı “Obama” dedi. Bu popüler oylar da %52.5’e tekabül etti. Özellikle on sekiz yaşına yeni girmiş, ilk defa oy kullanan genç jenerasyonun, oylarını toplamayı başaran Obama’ya mesajı “Şimdi sıra bizde, milenyum neslinde!” oldu.
Hiç şüphesiz Obama’yla tarih yazıldı bu hafta. “Obama” görünüşlülerin üniversite kapılarında tartaklandığı, hakarete uğratıldığı 1968’in üzerinden çok da uzun zaman geçmiş sayılmaz. Darısı Türkiyeli zenci kadınların başına.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.