Particilik Ve İdare Sorunu 5
Okulları mahveden bir sorun da particilik ve ideolojik saplantılarla ehliyetin öldürülmesidir. Emanetler ehline verilmezse, elbette kıyamet kopar. İdeolojik kamplaşmanın okulları nasıl bir anarşi ve teröre attığını anlatmaya gerek var mı? Sonra bu tayinlerde nerede objektif ölçüler?
Özellikle eğitim kurumları bu tür sorunlardan uzak tutulmalıdır.
Bir öğretmen arkadaşım anlatıyor:"Falan Filan Partisi İl Baş¬kanlığının bulunduğu binanın önünden giderken birden il başkanıyla karşılaştım. Ben, içimden gelmediği halde, “ şerrine lanet” diyerek;
-Selamün aleykum abi, dedim.
Adam selamımı bile almadan:
-Lan oğlum sahtekarlar, nerdesiniz siz? diye cevap vermez mi?
Tepem attı! “Ulan mendebur herif, sahtekarın daniskası sensin, bana mı söylüyorsun?” diye içimden bir kalaylamak geldi. Ancak duygularımı bastırdım, öfkemi içime gömdüm ve:
-Hayırdır abi, ne demek neredesiniz? dedim.
-Hani oğlum, seçimde gelip bizimle çalışmaya söz verme¬diniz mi?
-Hayır abi, sen beni birisiyle karıştırdın herhalde?.
-Yok oğlum, Cumhuriyet lisesinden bir gurup öğretmen geldiniz de " Şu müdürü başımızdan al, seçimde size çalışmaya söz" demediniz mi?
-Sana kimler gelip söz verdi bilmiyorum ama, görevinden alınan müdür benim…
Adam kıpkırmızı kesildi ve:
-Yahu hocam kusura bakma, dedi.
-Niye kusura bakacağım. Ben muavin de oldum, Mü¬dür de. Şimdi de öğretmenim. Her şeyi gördüm geçirdim. Bu işler bu ülkede malesef böyle...
Çok yetenekli birine, idarecilik önerdiler, reddetti. Oysa ihtiyaç da vardı. -Neden? denilince, sebebini İzah etti:
-Eskiden bir nezaket vardı. Partiden tele¬fonu açarlar ve “lütfen” diyerek yapılacak işi istirham ederlerdi. Şimdi o da kalktı. Açıyor ve emrediyorlar. Hem de çok kaba, çok onur kırıcı olarak. Bir kıymetli bürokratı, bir delegeye değişiyorlar. Nasıl çalışacaksın? Kimseden görev isteyemiyorsun, görevini yapmayan kişiye dokunamıyorsun; sonra gider, Partiye şikayet eder. Yaptığını beğenmezlerse, müdahale ederler. Senin bilgin varmış, birikimin varmış, hikaye... Niye idareci olayım ki?..
-Haklısın, dedik çaresiz...
Peki bu uygulamanın yanlış olduğunu kim bilmiyor, kim inkar ediyor?.. Hiç kimse. Buna rağmen uygulama bu.. Bu devlet nasıl kalkınır böyle? Bu ülke nasıl refaha erer, huzura erer, barışa erer..?
İşte Peygamber Efendimiz (Aleyhi's Salatu ve's Selam)in " kıyamet " dediği sosyal buhran, sosyal sı¬kıntı, sosyal patlama bu..
Yıllar öncesinden peygamberimiz haber veriyordu bu durumu: "İşler ehli olmayana verildiğinde, kıyameti bekleyiniz." ( Buhari ½; Ahmed 2/361)
Kıyamet, yani toplumsal deprem, alt üst oluş yani...
Bu böyledir. Zira insanı da, toplumu da, evreni de yaratan, bu üçlünün nasıl olursa mutlu olacağının kanunlarını koyan Allah’tır. Eğer Allah’ın kanunları¬na bağlı kalınırsa, huzur vardır, düzen vardır, barış vardır. Bunlarla da mutluluk vardır, refah vardır, zenginlik vardır. Anarşi, kaos, bu tür sosyal yasala¬ra uymamakladır. İşte Allanın ölümsüz emri:
"Allah, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğinizde, adaletle hüküm vermenizi emreder, Allah size ne güzel öğütler veriyor... Allah her şeyi işitici ve görücüdür.”(Nisa 58 ayrıca bk. Nisa 105-109.)
Bir okula müdür tayin etmenin yolu, kanun ve yönet¬meliklerle belirlenmiştir. Onun da esası bilgi ve birikimdir. Ehliyettir kısacası.Eğer uyulursa, kimse incinmez. İşler tıkır tıkır yürür.
Ama gel gör ki o yönetmelik hiç bir işe yaramaz. Çünkü uygulanmaz. Etrafınızdaki müdürlere şöyle bir bakınız. Bilgi ve birikimi mesai arkadaşlarından daha üst düzeyde olduğu için mi oradadır acaba? Yoksa siyasi, iktisadi, idari veya başka bir gücü bir şekilde elinde tutanların adamı veya akrabası olduğu için mi? Yandaşlar, kayınlar, yeğenler ve yiyenlerden olduğu için mi?
Elbette istisnalar olacaktır ama kural da bellidir: “İstisnalar kaideyi bozmaz.”
0 zaman insanlar arasın¬da haset, kin, nefret, düşmanlık, zulüm, gıybet, koğuculuk ve kavga kol gezer. Bunu nasıl inkar edeceksin? Nasıl haksız bulacaksın?
O zaman işler yüzüstüdür, işlemez olur. Çünkü onu yapacak insan, küstürülmüştür. Bunu nasıl önleyeceksin?
Devlet yönetimi de öyle... Demokrasi, iyi kötü bir kural belirlemiş. Halkın seçtiği insan gidecek, ülkeyi yönetecek. Hem de halk kimi isterse seçecek. Yeter ki seçilmeye mani suçları, cezaları, kötülükleri olmasın. Her insan bu yarışa girebilecek. Kanun ve kural bu.
Peki öyle mi oluyor?.. Halk mı seçiyor seçilenleri? Halkın iradesi midir gerçekleşen?. Yoksa sermayenin, medyanın, mafyanın, silahın, kara paranın, derin klüplerin, kısacası karanlıkların iradesi mi?