Sosyal medyayı temizlemek için…
Şimdilerde sosyal medya -bazı faydalı işler yanında- kötülük, karalama ve hakaret amaçlı da kullanılıyor. Birini suçlamak için dinleyen veya okuyan, zaten ne diyeceğine önceden karar verdiği, diğerini saldırı hedefine koyduğu için aslında onu hiç dinlememiş, sadece boşuna zaman harcamıştır. Oysa tutmadığımız biri de doğru şeyler veya beğendiğimiz biri de yanlış şeyler söyleyebilir. Hz. Ali, “Bir söz, Müslüman söyledi diye doğru, Hıristiyan söyledi diye yanlış olmaz. Doğruluğunu anlamak için sözün kendisine bakınız” dermiş. Zihnen ve ahlâken gelişmiş ruhlar, her şeyi ve herkesi sadece ‘hakikat ve erdem’le ölçerler; duygusal yakınlık veya uzaklıklarını ahlâkî ve entelektüel yargılarına karıştırmazlar. Onun için üstün ruhların zihinleri ve vicdanları hürdür.
İslâm toplumlarının bir türlü huzura kavuşamamasının sebeplerinden biri, birbirlerini akılları ve vicdanlarıyla dinlemek yerine, duyguları ve içgüdüleriyle dinlemeleri, yargılamalarıdır; çünkü eğitim yapıları zihni ve vicdanı hür, gerçeği ve iyiyi anlama arayışında bireyler yetiştirmiyor.
***
Dokuz yüzyıl önce yaşamış olan Ragıb el-Isfahânî der ki:
"Her başa taç yakışmaz; her karakter de anlatıları anlayıp yararlanamaz. Hayvana ahır, akıllı insana da hikmetin özü uygundur…”
“Güçlü bir kanıtı reddetmek ‘yıkmak’tır (bir bilgiyi yok ekmektir) ve bu kolaydır. Kanıta karşı kanıt getirmekse ‘yapmak’tır (yeni bir bilgi üretmektir) ve bu zordur. Nitekim bir kimsenin masum bir cana kıyması, hayvanı boğazlaması, ekini yakması kolaydır. Fakat bunlara can vermesi, yaşatması zordur. Bunun gibi bir polemikçi, allayıp pulladığı bir şüpheyle güçlü bir bilgiyi kolayca gözden düşürebilir; fakat kendisi onun bir dengini ortaya koyamaz.”
“Doğruluk toplumda her türlü iyi şeylerin temelidir… Yalancılıksa insanlıktan sıyrılmak demektir. Çünkü insanın ayırıcı niteliği ‘konuşma’dır. Yalancılıkla tanınan birinin konuşmasına güvenilmez; konuşmasına güvenilmeyenden fayda beklenmez. Faydası olmayan ise hayvanla eşitlenir; hatta hayvandan daha kötü bir düzeye iner. Çünkü hayvan konuşamadığı için diliyle faydalı olmaz ama zarar da vermez; insan ise doğru konuşarak faydalı olmadığı gibi yalanlarıyla zarar verir…”
Doğruluk, sevmediğimiz birini onaylamayı gerektirse de doğruluktan sapmamalıyız. Adamın biri Peygamberimize gelip “ya Resûlallah, dinimi yaşayabilmem için bana bir öğüt ver ama kısa olsun, aklımda kalsın ki daima uygulayabileyim” deyince şöyle buyurmuştur: “ALLAH’A İNANDIM” DE VE DOSDOĞRU OL!
***
Doğruluk (sıdk) “hakikate uygunluk”, yalan (kezib) “hakikate aykırılık” demektir. Eski felsefe ve ahlak kitaplarımızda hikmet, “hakikatin bilgisi ve hakikate uygun yaşama” diye tanımlanırdı. Doğruluğu ilke edinenlerin zihinleri ve vicdanları, ilkelerine uymayan her durum karşısında özgür ve cesur’dur. Bu nedenle aziz Peygamberimiz, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” buyurmuşlardır. Gerçekten özgür insanlar için baş ödev, doğru olmak, doğrunun yanında durmaktır. Onlar, bu ödevleri uğruna tehlikeleri göze alabilecek kadar yüreklidirler. Aynı Ragıb el-Isfahânî, “İnsanlar iki kısımdır: Kral da olsalar köle karakterli olanlar, köle de olsalar kral karakterli olanlar” der. Çünkü özgürlük ve doğruluktan daha onurlu bir mertebe yoktur. Kendisi aradığı hakları kazandıktan sonra ötekilerin haklarını umursamayan biri, -onurlu olmak şöyle dursun- gerçekten özgür ve dürüst ruhların gözünde mide bulandırıcıdır.
Zihinsel ve ahlâkî yönden geri toplumlarda hür ruhları köleleştirmeye tutkun nice efendiler, liderler, hocalar, şeyhler… var ki, kendileriyle birlikte kabre gitmeyecek olan hükmetme, sahip olma gibi aptalca heveslerinin kölesi olmuşlardır. Öyle mütevazı insanlar da var ki, kendi küçük dünyalarında doğruluk, hakikat ve erdem çizgisinde yaşamayı dünyalara değişmezler.
Sözün özü, hakikat ve erdem düşkünü bir toplum inşa ettiğimizde sosyal medya âlemi de temizlenecektir. Bu sorumluluğu da biz hocalarla siyasetçilerden başlatmamız gerekiyor.