Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Fırat’ın istifası... Bir gerçek, iki dedikodu!

Fırat’ın istifası... Bir gerçek, iki dedikodu!

Her zaman söylüyorum, yine söyleyeceğim... Sizin "ne yaptığınız" veya "ne söylediğiniz" hiç önemli değildir... Önemli olan; yaptığınız veya söylediğinizin "muhatabınız" tarafından "nasıl anlaşıldığı"dır... Siz, "ağzınızla kuş tutsanız" muhatabınız, pekalâ "aaa, adamın av tüfeği yok!" şeklinde anlayabilir... Veya bir "göl" üzerinde "yürüyerek" karşı kıyıya geçseniz; "Aaa, adam yüzme bilmiyor" diyen "angut"lar çıkabilir... İşte bunun içindir ki; "ne yaptığınız" değil, "nasıl anlaşıldığınız" ya da "nasıl sunulduğunuz" önemlidir!.. Bu "sunuş"lar, bir "yanlış anlaşılma" sonucu da "yamuk" olabilir, "çarpıtma" veya "saptırma" sonucu da!.. Tabiî, "durumdan vazife çıkarmak" için pusuda bekleyenleri de unutmamak lâzım.
Sözü, Dengir Mir Mehmet Fırat'ın "AK Parti Genel Başkan Yardımcılığı" görevini Abdülkadir Aksu'ya devretmesi konusuna getirmek istiyorum.

İSTİFA MI, GÖREV DEĞİŞİMİ Mİ?
Burada bir "görev devir-teslimi" mi var, "istifa" mı, yoksa "istifaya zorlamak" mı?..
Bunun üzerinde özellikle duruyorum... Çünkü olayın internet sitelerindeki ilk sunuluşu, "istifa" şeklinde olmuştu...
İlk haberlere göre; Dengir Mir Mehmet görevinden "istifa" etmişti!..
Daha sonra bu sunuş değişip; "görev devir-teslimi"ne dönüşmüş olsa da, "Ankara kulisleri"nde "dedikodu kazanları kaynamaya" çoktan başlamış!..
"Normal bir değişim değil, istifa etti!"
Peki, niye istifa etti?..
Onun da cevabı hazır:
"İstifa etti, çünkü, ortağı olduğu şirket ve o şirketin TIR'larından birinde eroin yakalanması ile ilgili konularda kamuoyunu tatmin edemedi!
İstifa etti, çünkü;
CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun iddialarına tatmin edici cevaplar veremedi... Şaban Dişli'nin kellesini almakla ünlü Kılıçdaroğlu, sonunda Dengir Fırat'ın kellesini de aldı!..
Eğer Dengir Mir Mehmet Fırat'ın savunmaları Başbakan Erdoğan ve AK Parti kurmaylarını tatmin etmiş olsaydı, bu görev değişimine kesinlikle izin vermezler, en azından bir süre daha göreve devam etmesini isterlerdi!
Demek oluyor ki;
Dengir Mir Mehmet Fırat, parti içi desteği de kaybetti!"

CHP’LİLER, ÇAĞDAŞ YENİÇERİLER Mİ?
Bu tür "yorum"ları yapanlar, elbette olayı "çarpıtmaya" ve "durumdan vazife çıkarmaya" çalışan tipler!..
Hani, herhangi bir yerde "bomba" patlamıştır veya bir yere "sabotaj" düzenlenmiştir de, "ucuzcu örgütler" hemen sahip çıkıp "eylemi üstlenirler" ya, "durumdan vazife çıkarıcılar"ın yaptığı da budur!..
Ortada bir "görevden ayrılma" olduğuna göre, bunu "Kılıçdaroğlu'nun hanesi"ne yazıyorlar ki; Kılıçdaroğlu daha da güçlensin ve yeni yeni "kelle"ler alsın!..
Tabiî, bu tür "çarpıtma"lar ve "yönlendirme"ler, sadece "Kılıçdaroğlu'nun elini güçlendirmek"le kalmaz, AK Parti'ye gönül verenlerin heyecan ve şevkini de kırar!..
AK Partililer, şöyle düşünmeye başlayabilir:
"Osmanlı'nın son dönemlerinde kelle isteyen Yeniçeriler ortalığa dökülür, etrafı yakar yıkarlardı!.. Maalesef, istenen her kelle verildiği için, üst düzey görevlerde kaliteli insan kalmadı ve bu da Osmanlı'nın sonunu hazırladı!..
CHP'liler de, çağdaş Yeniçeriler gibi... Hemen her fırsatta kazan kaldırıp, kelle istiyorlar!.. Maalesef AK Parti de bu talepleri yerine getiriyor!..
Şaban Dişli'den sonra, Dengir Mir Mehmet Fırat!.. Sırada kim var acaba?.. Zahid Akman; CNN Türk'e karasal yayın izni vermekle kellesini kurtardı!.. Peki, verecek izni ve tavizi olmayanlar ne yapacak?.. Kelle vere vere, nereye varır bu işin sonu?!?"
Kim, ne derse desin; "propaganda bombardımanı"nın etkisi altında kalan taban bunu düşünür!..
Hele de, "olayın gerçeği"ni bilmiyorsa!..

FIRAT, ERDOĞAN’DAN MI RAHATSIZ?
Dedim ya, Ankara'da "dedikodu kazanları" kaynıyor!.. "Kulis"lerde konuşulduğuna göre; Dengir Mir Mehmet, "rahatsız" olduğu için ayrılmış!.. Ama, "bedenî rahatsızlık"tan dolayı değil, "Erdoğan'ın tavrından duyduğu rahatsızlık"tan dolayı!..
Başbakan Tayyip Erdoğan, Güneydoğu ve Doğu illerine gidip, oralarda "Tek vatan, tek bayrak, tek millet" mesajları verdi ya...
Çarpıtılıp, "Beğenmeyen gider"e dönüştürülen bir sözü oldu ya!..
İstanbul'da bir vatandaşın "PKK sempatizanlarının milletin arabalarını yakması" üzerine "pompalı tüfek"le havaya ateş etmesine; "vatandaşa sabır telkin ediyorum ama bu sabır nereye kadar olacak onu da bilemiyorum. Siz vatandaşların mağazasını yakarsanız, canına kastederseniz o da elinde imkânlar varsa karşı koyacaktır! Miting yapacaksan yapılacak yerler bellidir. İstediğim yerde yaparım dersen yapamazsın. Çocukları kullanıyorlar. Bunların özgürlük mücadelesiyle ne alakası var. Bu terörün mahalle aralarına girip halkı tahrik etmesidir. Geçmişte bu ülke aynı şeyleri yaşadı" diyerek eyleme destek vermişti ya...
Güya, işte bütün bunlar Dengir Mir Mehmet'i rahatsız etmiş...
"Milletvekilliği"nden değil ama, "genel başkan yardımcılığı" görevinden, işte bunun için ayrılmış!..
Bence, bu dedikodu bir "şehir efsanesi" olmaktan ileri gitmez!..
Bir Başbakan ki;
Daha 2007'de, hem de Diyarbakır'da, "Ya sev, ya terk et" diyenlere karşı çıkıp, "kimse bu lâfı edemez!" demişse, bugün kalkıp da "beğenmeyen gider" anlamında yorumlanabilecek bir söz sarf etmez!..
Erdoğan'ın söylediği şudur:
"Bu ülkede Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle hepimiz kimliğimizle onur duyarız... Kimse etnik unsur olarak bir başka etnik unsura üstünlük sağlama gayreti içine girmemelidir.
Bizim her zaman söylediğimiz üst kimlik noktasında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı vardır. Burada birleşmeliyiz, burada bütünleşmeliyiz...
Bizim bir ifademiz var; Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Buna karşı olan var mı? Bunu sordum. Hakkari'deki kapalı spor salonunda vatandaşlarımız hepsi bunu alkışlarken dedim ki buna karşı olanlar varsa onlar sevdikleri yere gitsinler."
Bundan kim niye gocunur ki?..
Başbakan'ın en yakınındaki Dengir Mir Mehmet Fırat da; o sözleri bu şekilde algılamaz!.. Dolayısıyla, bu yüzden "görevden ayrılmış" olamaz!..

YA, KILIÇDAROĞLU FAKTÖRÜ?
Ama, en başta dedim ya;
Sizin ne yaptığınız veya ne söylediğinizin hiç önemi yok... Önemli olan "muhatabınız"ın ne anladığı...
Ya da, nasıl yansıtıldığı!..
"Dedikodu kazanları fokurdamaya" devam edince, bunlara son vermek de yine Başbakan Tayyip Erdoğan'a düştü...
Önceki akşam, AK Parti Genel Merkezi'nden ayrılırken; "Fırat'ın, partinin Güneydoğu politikasıyla ters düştüğü yorumları yapılıyor, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" diye sormuşlar Erdoğan'a... O da cevap vermiş:
"Şu ana kadar her konuyu müzakere ediyoruz. Bizim parti olarak diğer partilerden farkımız budur. Bizim dışımızda haftada bir toplanan Merkez Yürütme Kurulu hiçbir siyasi partide yoktur. Biz her hafta Türkiye'deki her konuyu analiz ediyoruz, konuşuyoruz. Müzakere bittikten sonra da vardığımız bir karar var, bu kararı da hep birlikte savunuruz, ama farklı düşünce olmaz diye bir şey yok. Müzakerelere dikkat ediyoruz. Bu şekilde de bu yol siyasette zenginleşerek devam ediyor."
Tamam da, "Fırat'ın istifası"nın gerçek sebebi ne?..
"Sağlık" demiş, Tayyip Bey;
"6 yıldır Merkez Yürütme Kurulu'nda yoğun bir çalışma temposu içinde Genel Başkan Yardımcılığı ve diğer görevlerini sürdüren Fırat; üç gün önce sağlık nedenlerini öne sürerek görevini milletvekili olarak sürdürmek istediğini dile getirdi...
Sağlığın her şeyden önce olduğunu düşünerek, bu talebi yerinde gördük ve anlayışla karşıladık... Bu bir görev değişimidir. İstifasına sağlık nedenlerini ileri sürmesi, bizim açımızdan da bunun kabulünü gerektirdi. Bunun dışında herhangi bir şey söz konusu değildir. Bundan sonraki süreçte de yine partimizde milletvekili olarak tecrübelerinden, düşüncelerinden her zaman istifade ederek, yolumuza devam edeceğiz."
Peki, ya "Kılıçdaroğlu faktörü?"
Fırat'ın ayrılışında "Kılıçdaroğlu'nun iddiaları" gerçekten de etkili olmuş mudur acaba?..
Tayyip Bey, bu sorulara "Vakit'in haberleri"ni kaynak göstererek cevap vermiş ve demiş ki;
"Mesai arkadaşıma inanıyorum, güveniyorum. Ve hiçbir zaman da; Kılıçdaroğlu gibi, nerede ne yapacağı!.. Kılıçdaroğlu, önce kendi çocuklarıyla ilgili sigorta konularını halletsin. Onları çözsün."
Bence, Tayyip Bey'in cevapları yeterince tatmin edici!..
Ama, dedim ya;
"Olayın kendisi" değil, "nasıl sunulduğu" önemli...
Diyeceğim o ki;
Sayın Fırat, keşke birkaç gün daha sabretseydi de, ondan sonra istifa etseydi!.. Böylece, "DTP'lilerin eline koz, CHP'lilerin eline saz" vermemiş olurdu!..
Neyse ki; "Kürt kökenli" Fırat'ın yerine yine bir Kürt kökenli Abdülkadir Aksu getirildi de; üzerine "benzin" dökülerek büyütülecek bir yangın, anında kontrol altına alındı!..
Yoksa, "sağlık" filan dinlemezler; "Surda bir gedik daha açtık" deyip, sevinçlerinden ter ter tepinirlerdi!..
Bir cami var, yolu kapalı!
Haberi, dünkü Vakit'te okumuş olmalısınız...
Okuyamayanlar için, özetle aktarayım:
"Sefaköy'deki Penyelüks Camii'ne giden yol, önce okula otopark temini için gaspedildi, sonra da tek girişi okul bahçesinde kalan caminin kapısına kilit vuruldu."
Düşünebiliyor musunuz; "Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" denilen bir Türkiye'de, "camiye giden yol"a bir kapı yapılıyor, ona da "kilit" vuruluyor!..
Hemen söyleyeyim: O kilidin anahtarı "okul müdürü"nün cebindedir, "cemaat" de camiye gidememektedir!..
Şunu merak ediyorum: Orada bir "cami" değil de, acaba "cemevi" olsaydı!.. Ya da, orada bir "cami" değil de, "meyhane" olsaydı!.. Acaba "Alevi" vatandaşlar veya "içkici"ler ne yaparlardı?.. Ortalığı tozu-dumana katmazlar mıydı?..
Ve o müdür!..
Bu kadar "kaygısız ve saygısız" olabilir miydi acep?..
Sadece soruyorum... Cevabını da merak ediyorum!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi