Sol, kendi pisliklerini niye temizlemiyor?
Yunus Emre'nin hikâyesini bilirsiniz... Yunus Emre, "Taptuk Emre'nin dergâhı"nda bir "mürit"tir... Bütün müritler gibi, o da "dağa odun toplamaya" gitmekte ama getirdiği her odunun "düzgün" olması dikkat çekmektedir... Bu durum, gerek "diğer müritler"in, gerek "Şeyh Taptuk Emre"nin dikkatini çeker... Yine odunların getirildiği bir günde, Yunus'a sorarlar, "Ey Yunus; niye hiç eğri odun getirmezsin de, hep düzgün odun getirirsin?.." Yunus'un cevabı şu olur: "Bu kapıdan eğri kişi girmedi ki, eğri odun girsin?!?"
Şunu da ekleyelim; Yunus, "tam 20 yıl" boyunca, hep "düzgün" odun taşır!..
Kabul ve itiraf edelim ki; hiç kimse "Yunus Emre" değildir... Zaten herkes "Yunus Emre" olsaydı, herhalde Yunus Emre'nin adı bugüne kadar yaşamaz, üzerinde duran bile olmazdı.
Doğrudur... Yunus Emre, "doğruluğun, temizliğin, düzgünlüğün, dürüstlüğün sembolü" olmuş, işte bu yüzden "rahmetle" anılmıştır!..
Eğer "sembol"lerle anlatacak olursak; "Yunus"ta sembolleşenler, "Müslüman"lardır... "Taptuk Emre'nin Dergâhı"nda sembolleşen de, "İslâmî camia"dır!.. İdeal olan, yani olması gereken, herkesin "Yunus" olması, her kurumun da "Taptuk'un dergâhı" olmasıdır...
Gelin, görün ki;
"Dergâh"ların olmadığı bir ortamdan "Yunus"ların yetişmesini beklemek, biraz hayâl görmektir...
HEP TEMİZ KALMAK İÇİN
Ancak, şurası bir gerçek:
Bu camia, bugüne kadar; "düzgün" olmayanları, "yamukluk" yapanları, "istismarcı"ları ve "yanlışta ısrar" edenleri bünyesinde barındırmadı... "Denizin pislikleri dışarı atması" gibi; ya bünyesinden attı, ya da bağlarını kopardı, ya yollarını ayırdı, ya da tamamen dışladı!..
Bunun örnekleri sayılamayacak kadar çok... İsim isim, resim resim bunları sayabiliriz.
Kim "yamuk" yapmışsa, kim "yolsuzluk"lara bulaşmışsa, kim "uçkur düşkünlüğü" ile gündeme gelmişse, kim "kaçakçılık" yapmışsa ve kim "yetim hakkı" yemişse, bu camia, onları bünyesinden attı... Kimiyle yollarını ayırdı, kimini de dışladı!..
Peki, sözün tam burasında sormak gerekmez mi?.. Kendilerini "ilerici" olarak tanımlayanlar, "çağdaş ve laik" olduklarını iddia edenler ne yaptılar bugüne kadar?..
Kendi içlerindeki "eğri"leri, "yamuk"ları temizlediler mi?.. "Hırsız"lara, "dinsiz"lere, "donsuz"lara, "yolsuz"lara, "hortumcu"lara, "kaçakçı"lara, "vatan ve millet düşmanları"na karşı ne yaptılar?..
Onları bünyelerinden attılar mı?..
Dışladılar veya yollarını ayırdıklarını deklâre ettiler mi?..
Hayır, hiçbirini yapmadılar... Tam aksine bütün "eleştiri"lere, bütün "taarruz"lara, "pisliklerini ve kirli çamaşırlarını" ortaya döken bütün "bilgi ve belge"lere rağmen onları savundular, korudular, kolladılar!.. Dahası, "pisliklerin üzerine şal" örtüp, gözlerden gizlemeye çalıştılar!..
Peki; "pislik"leri, "yolsuzluk"ları, "fuhuş"ları, "zina"ları, "ahlâksızlık"ları, "ayrımcılık"ları, "bölücülük"leri, "dinsizlik"leri ortaya dökülenler ne yaptı?
Bir kenara çekilip, sessizce durmak yerine; "yüzlerine tükürülmesi"ni büyük bir vurdumduymazlıkla karşılayıp, "yağmur yağıyor" pişkinliği sergilediler!..
Peki ama;
Bunların sahip oldukları "değer" nedir?.. Bağlı oldukları bir değer ve uğruna mücadele verdikleri bir kavram yok mudur ki; her "kötülük" yapana, "benim teröristim iyidir" mantığıyla yaklaştılar?..
Yoksa bunlar; "değer" tanımayacak kadar "değersiz"ler midir?..
Ya da, savundukları "değer" nedir?..
EYLEMDE KULLANILAN RESMÎ ARAÇLAR?
İşte gördünüz... "Günler"dir, "haftalar"dır ve hatta "aylar"dır, "Hüseyin Üzmez üzerinden Vakit'e saldırıyorlar!"
Hem de;
"6 aydır Hüseyin Üzmez'in bir tek yazısının Vakit'te yayınlanmadığını" bile bile!..
Bunun en son örneğini geçen hafta yaşadık... Malûm, "CHP'li provokatörler"den bir kısmı, geçen hafta "Vakit'in idare binası" önüne gelip "protesto gösterisi" yaptılar?..
Peki, kimi protesto ettiler?..
Hüseyin Üzmez'i mi,
Yoksa Vakit'i mi?..
Sık sık vurguladığımız gibi; "Vakit'i protesto" ettilerse, gerekçeleri ne?.. Öyle ya; Hüseyin Üzmez, 6 aydır Vakit'te yazmıyor!..
"Hüseyin Üzmez'i protesto" ettilerse, niye onun evinin önüne gitmediler de, Vakit'in önüne geldiler?..
Demek oluyor ki;
Amaçları "üzüm yemek" değil, "bağcıyı dövmek"!..
Ama, kusura bakmasınlar;
Biz, "dövülecek bağcı"lardan değiliz!..
Bunu da, herhalde anlamışlardır!.. Çünkü, biz "haklı" olduğumuz bir dâvâda asla boyun eğmez, asla geri adım atmayız!.. Bedeli ne olursa olsun, karşılığını veririz!..
Hele de "çirkeflik" yapanlara!..
CHP EYLEMİNDE RESMÎ ARAÇLAR!
Bunu, böylece ifade ettikten sonra, gelelim "madalyonun öteki yüzü"ne!..
Biliyorsunuz, "CHP'li eylemci"ler, Vakit'in önüne kendi araçları ile değil, "CHP'li Belediyelerin tahsis ettiği resmî araçlar" ile geldiler... Ki, bunların "plâka"larını ve "saldırganların kimlikleri"ni tek tek açıkladık...
Peki, "DTP'li Belediyelerin terörist cenazelerine ambulans, otobüs veya cenaze aracı tahsis etmesi" karşısında kıyameti kopartanlar geçen hafta neredeydi?..
"DTP'li Belediyelerin araç tahsis edip, bölücü eylemlere zemin hazırlaması" bir "suç"tur da, "CHP'li Belediyeler"in kendi yandaşlarına araç tahsis etmesi "suç" değil de "yasal bir hak" mıdır?..
Nerede o ortalığı velveleye verenler, nerede o "kınama kuyruğu"na girenler ve nerede o "demeç ishali"ne kapılanlar?..
Yoksa "CHP eylemi"ni görünce; "bunlar bizden" deyip, "kabız" mı oldular?..
"Dürüstlük" bu mudur?..
"İnsanlık" bu mudur?..
ÖNDER SAV, HÂLÂ CHP’DE!
Hasbihalimizin başında "Yunus Emre" örneğini özellikle verdik... O Yunus ki; bağlı olduğu dergâha hiç "yamuk odun" getirmemiş!..
"Eğri kişi"lerin giremediği dergâha, o da hep "düzgün odun" taşımış!..
Öyle değil midir;
"Dergâh"lar, "eğri" insanları hep düzeltmeye çalışmışlar, düzelmeyenleri de bir süre sonra bünyelerinden atmışlardır!..
Günümüzde de; "dernek"lerin, "vakıf"ların, "cemaat"lerin, "bazı partiler"in ve "Vakit gibi gazeteler"in yamukları dışladığı ve attığı gibi!..
Peki, "Sol" ne yaptı, "CHP'liler" ne yaptı?.. "Eğri"leri, "yamuk"ları, "istismarcı"ları, "pislik"leri attı mı bünyesinden?..
En basit ve en güncel soru: "Devletin resmî araçları"nı, "kişisel tatmin peşinde koşan" CHP'lilere tahsis etti diye, "CHP'li Belediyeler"e karşı herhangi bir yaptırım uyguladı mı, ya da uygulayacağının sinyalini verdi mi?..
Elbette hayır!..
Peki, "nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" bir ülkede, hem de "Hacc'a gitmek" isteyen bir partiliye; "Ne işin var Hacc'da?.. Oraya gidip de Araplara para kaptırma!.. Hem, Hacc'a diye gidersin de, Muhammed seni bırakmaz!" demek gibi "küstahça" bir söz sarfeden Önder Sav'a ne yaptı CHP?..
Karşısına alıp, hesap mı sordu?..
Uyardı mı?.. Kınadı mı?..
Elbette hayır!..
Aynı Önder Sav, Bolu eski Valisi'ni CHP Genel Merkezi'nde kabul edip, ondan "seçim taktikleri" aldığında ne yaptı CHP?..
"Bu; yasal bir hak değil!.. Hem büyük bir ayıp, hem de suçtur" deyip, Önder Sav hakkında "soruşturma" mı açtı, bir "kınama bildirisi" mi yayınladı, yoksa "hem suçlu, hem güçlü" pozisyonuna geçip, "zeytinyağı gibi üste çıkma" taktiği mi uyguladı?..
"Demeç"ler verdiler, "bildiri"ler yayınladılar, "basın toplantıları" düzenlediler ve ortalığı velveleye verdiler!..
"Dinleniyoruz!.. Partimizi dinliyorlar!"
Sonra ne olduğunu biliyorsunuz... Vakit, telefon görüşmesinin "belge"lerini yayınlayıp da; "Önder Sav'ın bir telefon özürlü olduğunu" ortaya koyunca, "son derece komik" duruma düştüler!..
Peki, düştüler de ne oldu?..
"Özür" mü dilediler?.. Önder Sav'dan "istifa" etmesini mi istediler?..
Elbette hayır!..
Tam aksine, ona "sahip" çıkıp, "koruma-kollama" uyguladılar!..
KILIÇDAROĞLU NE KADAR DÜRÜST?
Sadece Önder Sav değil... Bir de Kemal Kılıçdaroğlu vak'ası var...
Bir haftadır "davul"lar çalarak, "tellâl"lar gibi bağırıyoruz...
Diyoruz ki;
"Oğlun, hem öğrenci olduğu, hem de çalışmadığı halde, Ekinciler Holding'te nasıl sigortalı oldu?.. Oğlunun çalışıyor göründüğü ve elbette sigortalı gösterildiği DRT adlı firma; hem CHP tarafından sabıkalı gösterilirken, hem de CHP'nin yayın organı Halk Gazetesi'nin 1 Haziran 2005 tarihli nüshasında deşifre ve teşhir edilirken, gerçeği gizleyen Kemal Kılıçdaroğlu, o makamda nasıl oturabiliyor, ona-buna nasıl dürüstlük dersi verebiliyor?"
Evet, bir haftadır bunları yazıyor ve "Kılıçdaroğlu ne kadar dürüst?" diye sorup, kendisini gerçeği açıklamaya, "kanuna karşı hile uyguladığını" itiraf etmeye davet ediyoruz!..
Peki o ne yapıyor, CHP ne yapıyor?..
Gerek kendisi, gerek partisi "hiçbir şey olmamış gibi" davranmaya devam ediyorlar ki, bu kadarına "pes!"
GENELKURMAY NİYE SESSİZ?
Sadece bunlar değil... Bu gazete; daha nice "maske"leri indirdi, daha nice "çirkeflik"leri, "rezillik"leri, "pespayelik"leri gözler önüne serdi!..
Sormak gerekmez mi;
"Ergenekon Terör Örgütü tutuklusu olan Durmuş Özoğlu karşısında esas duruşa geçen ve ondan emir alırcasına karşısında hazırolda bekleyen Tuğgeneral Ferhat Özgen hakkında hangi işlem yapıldı?"
Sormak gerekmez mi;
Manisa'da, "askerler" ile evlâtlarının "yemin töreni"ni izlemeye gelen "başörtülü" anaların arasına "tel örgüler" çekip, anaları "tel örgülerin dışı"na atan Tugay Komutanı Tuğgeneral Naim Babüroğlu hakkında ne gibi bir işlem yapılacak?..
Sormak gerekmez mi;
"Sadece Vakit'in ortaya çıkardığı" nice yamukluk, nice yolsuzluk, nice kayırmacılık ve nice ayrımcılık karşısında, bugüne kadar "ne" yapıldı?..
Hiçbir şey!..
Peki; "kendi adamları"na hiçbir şey yapmayanların, bırakın "hesap" sormayı, onların yamukluklarından dolayı "özür" bile dilemeyenlerin başkalarına hesap sormaya hakları var mıdır?!?..
Demezler mi adama;
Sizler "pislik denizi"nin içinde mi yüzüyorsunuz ki, "içinizdeki pislikleri" görmüyorsunuz?..
"Koruma"nız, "kollama"nız bu yüzden mi?..
Ama, hayır!..
Bu camia; nasıl ki kendi "yamuk"larını bünyesinden atıyor, dışlıyor ve en azından onlarla yollarını ayırıyorsa, artık "Solcu, ilerici, çağdaş ve lâik" olduklarını iddia edenler de "içlerindeki pislikler"i bünyesinden atmalıdır!..
Eğer atmazlarsa, Vakit, bundan böyle de onları deşifre etmeye devam edecektir!..
Bu da, böyle biline!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle!..